Tip 2 diyabet hastalığında umut olan Şeker Ameliyatları çağın vebası kalp
ve damar hastalıklarından da koruyor. Uzmanlar ise ameliyatlardan sonra
hastaların düzenli bir yaşam şekli oluşturarak ömrünün kalan kısmını son derece
sağlıklı geçirebileceğine dikkat çekiyor.
Son yıllarda Türkiye’de de kullanılan Şeker Ameliyatları tip 2 diyabet
hastalarının yaşam kalitesini arttırmakla kalmıyor kalp ve damar hastalıkları
başta olmak üzere, yüksek tansiyon, huzursuz bacak sendromu, göz sorunları,
böbrek sorunları gibi pek çok rahatsızlığın da önüne geçiyor. Ameliyatlardan
sonra benimsenecek düzenli bir yaşam şekli ise bu hastaların uzun yıllar son
derece sağlıklı bir şekilde yaşamalarına olanak sağlıyor. Konu ile ilgili bilgi
veren Özel Medigold Sultan Hastanesinden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar, yanlış beslenme ve rafine
gıdaların, şeker hastalığına yakalanma oranlarını her geçen gün arttırdığına
dikkat çekerek, başta obezite olmak üzere kalp ve damar sorunlarını da ciddi
oranda tetiklediğine dikkat çekti. Kar, yapılan Şeker Ameliyatlarının
hastaların sadece diyabetle mücadelesinde değil, damar sorunlarından böbrek
sorunlarına, göz sorunlarından huzursuz bacak sendromuna kadar pek çok
hastalığın da önüne geçtiğine değindi. Op. Dr. Fatih Kar şu bilgileri aktardı.
“Şeker Ameliyatları şişmanlık ameliyatlarından tüp mide ameliyatına benziyor
ancak ilave müdahaleler içeriyor. Klasik tüp mide ameliyatından biraz daha
geniş bir mide bırakıyoruz ve bu midenin çıkış kısmına ince bağırsakların son
250 santimetresini getirerek yeni bir bağlantı açıyoruz. Böylelikle gıdaların
yaklaşık 3’te 1’i eski yolundan 3’te 2’si de yeni yolundan gidiyor ve
bağırsakların son kısmına ulaşıyor.”
GIDALARIN HORMON DEPOSUNA ERKEN ULAŞMASINI SAĞLIYORUZ…
Vücuda giren gıdalardan maksimum fayda sağlamak adına yapılan ameliyatın
büyük önem taşıdığına dikkat çeker Op. Dr. Fatih Kar,” Bu bağırsakların son 250
santimetrelik kısmı vücut için hayati öneme sahip bir hormon deposudur. Yıllar
içinde rafine gıdalarla, dejenere edilmiş gıdalarla, kalitesi düşmüş gıdalarla
beslenmenin sonucu olarak bu bölge çok atıl pozisyona düşüyor. Biz gıdaları
aldığımız zaman normal yoldan geçtikten sonra üst kısımlarda birçoğu emiliyor
ve son kısma sadece posası ulaşıyor. Bunun nedeni aldığımız gıdaların kalitesiz
rafine gıdalar oluşudur. Dolayısı ile bu posa da burada istenilen hormonel
etkiyi oluşturamıyor. Biz yeni bir yol açarak gıdalarla bu alanın erken
karşılaşmasını sağlıyoruz. Bu sayede buradan şeker üzerinde çok ciddi koruyucu
etkileri olan hormonların salınımını uyarıyoruz. Diyabetle birlikte,
hipertansiyon, kalp hastalıkları, damarsal kireçlenmelerin ilerlemesi
durdurulabiliyor. Hastalar, eğer kiloları fazla ise bunu rahatça vererek
rahatlayabiliyorlar. Ana damarlarda mümkün olmasa bile kılcal damarlardaki
tahribatlarda, böbrek harabiyetlerinde, bacaklardaki uyuşukluklarda, göz
sorunlarında ciddi anlamda geri dönüş sağlayabiliyor. Mikro anjiyopati
dediğimiz bu durumlar tip 2 diyabet hastalarında görülen önemli problemler
arasındadır. Toplumumuza baktığımızda da git gide artan bir diyabet insidansı
görüyoruz. Toplumun yaklaşık yüzde 13-14’ü diyabet hastası. Bu ciddi bir
tehdit. Ve biz biliyoruz ki, bu yüzde 14’lük grubun içindeki yüzde 90-95’lik
bir kesim tip 2 diyabet hastası. Ve bunların da yaklaşık yüzde 80’i şeker
kontrolünü yeterince sağlayamıyor. Bu hastalara tabi ki hemen ameliyat
önerilmiyor. Önce diyet ve egzersizle sorun çözülmeye çalışılıyor. Bu şekilde
çözülemezse medikal tedavi devreye giriyor. O da olmazsa insülin tedavisi
başlanıyor. Bütün bunlara rağmen şeker kontrol altına alınamıyorsa ve veya
komplikasyonlar ortaya çıkıyorsa bu sefer cerrahi devreye girebiliyor.
Kapalı laparoskopik yöntemlerle yaklaşık 2 - 4 saat süren ameliyatların
ardından hastalar tip 2 diyabet dahil hipertansiyon, kalp damar sorunları,
böbrek ve göz sorunları gibi pek çok sorundan önemli ölçüde kurtulabiliyor.
Obezitenin de önüne geçilmiş oluyor. Hastanın midesi küçüldüğü için aldığı
kalori alımı azalıyor. Hem daha fit hem daha sağlıklı oluyor. İnsanların hayatı
değişiyor.” şeklinde konuştu.
DÜZENLİ YAŞAM VE DENGELİ BESLENME ÇOK ÖNEMLİ…
Hastaların ameliyat sonrası sürecine de değinen Op. Dr. Fatih Kar,” Bu
ameliyatlardan sonra hastalar beslenme düzenlerine mutlaka dikkat etmeliler.
İşe vakıf bir diyetisyen kontrolünde olmalarını tavsiye ederim. Çünkü dönem
dönem ufak çaplı protein ve vitamin takviyeleri gerekebiliyor. Bu eksiklikler
obezite cerrahisi ameliyatlarındaki kadar çok görülmüyor. Obezite
ameliyatlarında kalsiyum, magnezyum, demir, B1, B12 gibi vitamin eksiklikleri
çok fazla görülüyor. Şeker Ameliyatlarında bunlar yok denecek kadar az
görülüyor. Çünkü gıdaların 3’te biri normal yolla gidiyor ve emilimini sağlıyor
zaten. 3’te ikilik fazla olan kısım buradan geçiriliyor. Bu ameliyatlardan
sonra şeker hastalarında çok sık gördüğümüz ‘elim ayağım titriyor, bir şeyler
yemem lazım’ gibi hissiyat, hormonal yapı toparlandığı için olmuyor, ciddi bir
açlık hissetmiyorlar. Ufak porsiyonlarla çok kolay doyup uzun süre tokluklarını
koruyabiliyorlar.” şeklinde bilgi verdi.
HASTANIN ÖMRÜ UZUYOR…
Ameliyatlardan sonra hastaların şekerden uzak durması gerektiğine dikkat
çeken Fatih Kar,” Şeker hastasını her ne kadar biz ameliyat edip normal formuna
sokmayı başarsak bile ciddi şeker toksitisesi yaratacak gıdalardan uzak durmak
gerekir. Kişinin ömür boyu sağlıklı yaşamı seçmesi gerekir. Biz bu aşamada
oluşan sorunu tamir ediyoruz ama hastanın da dikkat etmesi gerekir. Bu
ameliyatlardan sonra hasta 25-30 yıl sorunsuz bir şekilde de yaşayabilir ama
birtakım hastalar daha az yaşayabilir. Bu insülin depolarının durumu ile
alakalı. Ameliyattan önce biz ameliyat kriterlerini sıralarken mutlaka
ölçüyoruz şekerlerini. Yaptığımız müdahaleden sonra kullanılacak bir insülinin
hala var mı diye. Bizim yaptığımız müdahale ile tabiri caizse 5000 cc 8
silindirli bir araba ile giderken 300-350 cc’lik küçük bir motosiklet kadar
yakıt harcayacak konuma geliyor hasta. Ama yakıta da mutlaka ihtiyaç var.
Yakıt da insülin, bu ihtiyacımız olan yakıtı da tüketmek hastanın diyeti ile
ilişkili, yaşam tarzı ile ilişkili. Bazen hastaya 20-25 sene kazandırıyor bu
ameliyat. Hastanın ömrü başka sebeplerle tükeniyor. Bizim amacımız şeker ve
şekerin komplikasyonlarından oluşmayan bir gelecek sunmak insanlara. Ama diyeti
çok ciddi anlamda bozan, yiyecek bağımlığı olan insanların da birtakım
sıkıntılar yaşaması kaçınılmaz tabi. Normal halindeki kadar etkilenmiyor belki
vücut ama hiç etkilenmiyor demek yanlış olur. Ayrıca obezite cerrahisindeki
bütün işlemler kilo kaybı ile birlikte metabolik sonuç doğuruyor, obezite
cerrahisi ameliyatları da kısmen metabolik tablolar oluşturuyorlar. Ama Şeker
Ameliyatı dediğimiz bu ameliyat özellikle tip 2 diyabet için tasarlanmış bir
müdahale şeklidir. Hedef şeker ve şeker hastalarının komplikasyonlarından
hastaları korumaktır.” ifadelerini kullandı.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder