6 Mayıs 2017 Cumartesi


YESEM, YESEM HEP ZAYIF KALSAM…

Yesem yesem hep zayıf kalsam, hep fit olsam. Hepimizin hayali kuşkusuz bu. Diyet denilen şeyin adı bile sinir bozmaya yetiyor. Neden? Çünkü diyet denilince aklımıza aç kalmak geliyor. Ama doğrusu bu değil. Bunu ben söylemiyorum uzmanlar söylüyor. Yıllardır yanlış algıladığımız bu kavram yüzünden, ‘ diyet’ denilince tüylerimiz diken diken oluyor, psikolojimiz bozuluyor. Pazartesi başladığımız diyetleri en iyi ihtimalle Çarşamba bitiriyoruz. Çünkü mutsuz oluyoruz. Yaz da geldi. Havalar hala soğuk olsa da bizi bekleyen koca bir yaz var. Sıcacık havalar var. Deniz var, güneş var. Çıksın elbiseler, etekler, şortlar, mayolar, bikiniler. Rahatlıkla çıksın diyorum çünkü çok güzel tüyolar aldım aç kalmadan zayıflamaya dair. İstinye Üniversitesi Hastanesi’nden Diyetisyen Serra Arslan anlattı. Çok da güzel püf noktaları verdi. E hadi okuyalım o zaman.

“Günümüz popüler diyet uygulamaları ne yazık ki zayıflamayı sadece aç kalarak mümkün kılmayı teklif etmekte. Bireylerin doygunluk sağladığı beslenme programları şaşkınlıkla karşılanıyor ve sanki bu diyetlerle mucize çözümlemeler alınamayacağı düşünülüyor. Kısa sürede hızlı sonuç almak adına bedene büyük bir haksızlık yapılıyor ve uzun açlık süreçleri yaşanıyor. Halbuki ‘diyet’ kelimesi, ‘hayat tarzı’ anlamına gelen Latince bir kelimeden gelmektedir. Bedenin kişiye özgü özelliklerine uygun olarak ihtiyaçları karşılandığında doyarak zayıflamak da peki ala mümkün!

‘Yemek yeme ihtiyacımı durduramıyorum.’ diyorsanız.

İnsan vücudu açlık durumunu stres kaynağı olarak değerlendirir ve aslında kendisini koruma hedefiyle depolamaya meyilli hale gelir. Bu sebeple kilo sıkıntısı yaşayan çoğu bireyden diyetisyene geldiklerinde duyulan ilk cümlelerden biri, “hiçbir şey yemesem de kilo veremiyorum.” olur. Ayrıca yine açlık durumunda metabolizma hızı (yani vücudun çalışma hızı) yavaşlar. Tüm bunlar açlığın fizyolojik olarak verdiği zararlar olsa da ruha verdiği yoksunlukla yaratacağı zararlar da sağlıksız durumu ikiye katlar. Zayıflama diyetinin düşük kalorili olması vücut stres yükünü artırır ve iştah reseptör sayını da artırır. Yine açlık diyetlerinden sonra sıklıkla duyduğumuz cümle, “yemek yeme isteğimi durduramıyorum.” olur.

Beslenme programı kişiye özel olmalıdır.

Her metabolizmanın ihtiyaç duyduğu kalori farklılık gösterir. Bu kalori öncelikle vücut kas ağırlığıyla alakalıdır. Bu nedenle erkeklerin kas oranının daha fazla olması sebebiyle erkekler daha yüksek kalorilere ihtiyaç duyarlar. Ve yüksek kalorilerle daha kısa sürede kilo verebilirler.
Diyette en önemli kural vücut fonksiyonlarının normal seyredebilmesi için bazal metabolizma hızının altında beslenmemektir. Bu hız da herkes için her durumda farklılık göstereceğinden beslenme programınız size özel ve gerçekçi hedeflerle oluşturulmuş olmalıdır.

Yaşasın! Doyarak zayıflayacağız.

Gelelim işin eğlenceli ve en keyifli kısmına. Doyarak zayıflamaya! Bunun için paylaşacağım kuralları alışkanlık haline getirmeye ne dersiniz? 

                      ü  3-4 saat aralıklarla sizin için sağlıklı olan ara öğünler yapın.

ü  Ağırlık başına 30 ml. kadar günlük su içmeyi ihmal etmeyin! Susuzluk tatlı tüketme isteğinizi de açlığınızı da arttırır. Mide problemleriniz yoksa her öğün başına 2 su bardağı – 400 ml. Su içmeniz işleri inanılmaz kolaylaştıracaktır.
ü  Güne kahvaltısız başlamayın! Gün içerisinde diğer öğünlerdeki yoğunluğu azaltıp, güne daha verimli ve enerjik başlamak istiyorsanız; uyandıktan en geç 2 saat sonra kahvaltı öğününüz bitmiş olsun.
ü  Yumurta mucizesine inanın! İnsan vücudu için en kaliteli protein kaynağı olan yumurtayı rafadan veya haşlanmış olarak ya da 1 tatlı kaşığı zeytinyağı ile omlet şeklinde tüketin. Safra kesesi hastalığınız yok ise; her gün yumurta yemekten de çekinmeyin.

ü  Ev yapımı yoğurt ve evde hazırlanmış probiyotik içeriği yüksek ayranı günde 2 su bardağı kadar tüketin. Süt ürünleri protein/yağ içeriklerinden ötürü tokluk süresini uzatırken, kalsiyum içeriğiyle de yağ kaybına fayda sağlar.
ü  Her gün 1 çay bardağı kadar kavrulmamış kuruyemişleri (ceviz, fındık, badem, tuzsuz çiğ kaju) tüketin! Bu ürünler yüksek yağ içeriklerinden ötürü uzun süre tok kalmanızı sağlayacaktır.
ü  Ekmeksiz diyet olmaz! Türk halkı yüzyıllardır ekmekle beslenen bir millet. Ekmeksiz diyetlerin gerçekçi ve uygulanabilir olduğunu düşünmemekle beraber doğru ekmek tercihiyle ekmeksiz beslenmeyi gereksiz de buluyorum. Katkı maddesi olmayan, ekşi mayalı olan her tam buğday ve çavdar ekmeğine beslenmenizde yer verebilirsiniz. Kadınlar günlük ortalama 5-6 dilim ekmek, erkekler 8-9 ince dilim ekmek tüketebilirler.

ü  Yulafa şans verin! Çoğu kişi yulafın lezzetsizliğinden yakınsa da ister sütle pişirerek, isterseniz de yulafınızı sade yoğurda ekleyip bir de meyve ile süsleyerek tüketmenizi önerebilirim. Uzun saatler tok tutan, pratik, her yerde rahatlıkla yapabileceğiniz bu ara öğünün vazgeçilmeziniz olacağından eminim.
ü  Sebzeler baş tacımız olsun! Çoğu sebzenin su içeriği çok yüksektir, dolayısıyla kalorileri çok düşük, doygunlukları oldukça fazladır. Buharda/fırında pişireceğiniz sebzeler, mevsiminde istediğiniz sebze ve zeytinyağıyla yapacağınız sebze çorbaları, çiğ sebzelerle yapacağınız salatalar beslenmenizde çoğu zaman miktarı önemsemeden istediğiniz kadar yiyebileceğiniz seçenekler. Mantar, kabak, ıspanak böbrek hastalarının özel diyetlerinde belirtilen miktarların dışında herkesin istediği kadar tüketebileceği sebzelerden.
ü  Yemeklerinizi çatalla tüketin! Yeme sürenizin uzadığını ve süre uzadıkça hemen doyduğunuzu hissedeceksiniz.
ü  Hacimli tabaklar oluşturun! Sebze ve meyveleri küçük küçük doğrayarak, et/sebze/tahıl grubundaki besinleri tek bir tabağa koyarak önce gözünüzü doyurun, sonra da bedeninizi.

ü  Kilo vermeyi amaçlarken; ruhunuzu da doyurmayı, size keyif veren, sizi tatmin eden, rutininizden kısa süre de olsa ayırıp size nefes aldıracak aktiviteler, hobiler seçebilirsiniz. Çoğu zaman yemek yemekle doyurmaya çalıştığımız açlık hali, ruhumuzu beslemememizden kaynaklanıyor olabilir.”

4 Mayıs 2017 Perşembe


GÜVENLİ DOLGU İŞLEMİNE DAİR HERKESİN BİLMESİ GEREKEN PÜF NOKTALARI…

Son günlerde alevlenen sahte estetik dolgusu tartışmaları sürerken, estetik amaçlı kullanılan dolgular güvenirliği de tartışılmaya başlandı. Hal böyle olunca güvenilir estetik dolgusu ile ilgili merak edilenleri İstinye Üniversitesi Hastanesinden Plastik, Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanı Doç. Dr. Harun Çöloğlu’na sordum. İşte detaylar.

“ Estetik dolgular bütün dünyada en sık yapılan estetik işlemlerden biridir. Ve bu sayı her yıl daha da artmaktadır.  Özellikle yüz bölgesinde, dudak, yanak gibi bölgelerde yapısal veya yaş ile oluşan eksiklik olan bölgelerin çeşitli materyaller ile iğne veya kanül gibi çeşitli enstrümanlar yardımı ile enjekte edilerek yapılmasına estetik amaçlı dolgu işlemi diyoruz.  Genellikle ofis şartlarında lokal anestezi ile kolaylıkla yapılabilmektedir.  Uygun şartlarda yapıldığında ertesi gün az bir şişlik ile normal hayata devam edilebilmesi en çekici özelliğidir.  Uygulama sonrası hemen sonucun ortaya çıkması kişileri çok mutlu etmektedir.

“Hyaluronik asit gözde onu kendi vücudundan alınan yağ grefti takip ediyor.”

Dolgu materyallerine baktığımızda hazır alınabilen veya kişinin kendi vücudundan alınıp uygulanabilen birçok çeşit ürün karşımıza çıkmaktadır. Bunların bazıları kalıcı, bazıları kısmi kalıcı, bazıları da zamanla eriyen özelliktedir. En sık kullandığımız dolgu malzemesi Hyaluronik asit içeren preparatlardır. Bunun yanında kişinin kendi vücudundan alınan yağ gerfti, çeşitli işlemlerden geçirilerek uygulanması bir başka favori prosedür. Yağ grefti uygulaması biraz daha zahmetli olması nedeni ile 2’inci planda kalmaktadır.

“Doğru kişiye doğru uygulama mutlu ediyor.”

İlginçtir ki polikliniğime ameliyat için başvuran bazı kişiler sadece dolgu uygulaması ile mutlu olabilirken, dolgu uygulaması için başvuran bazı kişilere de ise ameliyat yapılmadan güzel bir sonuç almak mümkün değildir. Bu yüzden doğru kişi seçimi her işlemde olduğu gibi önemli. Örneğin üst dudağı ince ve sönük bir hastaya yapılan 5 dakikalık dolgu işlemi sonrası sonuç  kişiyi çok mutlu edebilmektedir.

“Estetik dolguda 3’lü güvenlik basamağına dikkat.”

Bu işlem için 3 güvenlik noktası bulunmaktadır.


-          Konusunda uzman ve deneyimli kişilerce yapılmalıdır.
Pekiyi bunlar kimlerdir?
·          Plastik cerrahi ve Dermatoji uzmanı olan doktorlar tarafından yapılmalıdır.
·         Sağlık bakanlığı yönergesi de bu yöndedir.
·         Şu an ülkemizde uzmanlığı olmayan pratisyen hekimleri bırakın  bu işlemi kuaförler bile yapmaktadır. Bizde birçok yanlış yapılan işlemleri düzeltmekle uğraşmaktayız.

-          Doğru dolgu maddesini doğru bölgeye yapmak önemli.
·         Özellikle hyaluronik asit içerikli bir çok dolgu markası bulunmaktadır. 
·         Bu dolgu maddelerinin yüzde farklı bölgeler için farklı fiziksel özellikte dolguları vardır.
·         Yanlış dolguyu yanlış bir yere yaparsak topaklanma, granulom oluşumu, kronik ödemleşme gibi kalıcı problemlerle karşılaşabiliriz ve bu dolgu işi keyiften bir felakete dönüşebilir.
·         Hastalık geçişi açısından özellikle hayvan kaynaklı dolgulardan uzak durulması önemlidir.

-          Dolgu markası önemli mi?
·         Kendini kanıtlamış, uzun süre kullanımları sonrası çok büyük problemlere sebep olmadığı ortaya çıkmış dolgular kullanılmalıdır, tabiki bu tür dolgular biraz pahalı olmaktadır.
·         Mutlaka bu işlemi yaptırırken kullanılan dolgu markası ve özellikleri hakkında bilgilendirilme isteyiniz.
·          
-          Kalıcımı eriyen dolgumu yaptıralım? 
·         Şimdiye kadar kendi ispatlamış ve problemler yol açmamış kalıcı bir dolgu üretilememiştir. Bu yüzden eriyen dolgular kullanmak daha güvenlidir.
·         Günümüzde yapılan kalıcı dolgular mevcuttur ama özellikle yüzeysel uygulamalarda problemler ortaya çıkma olasılığı fazladır.
Sonuç olarak yukarda anlattıklarıma dikkat edilirse dolgu yaptırmak,  kolay uygulanabilen, iş gücü kaybına neden olmayan, keyifli ve güvenli bir işlemdir.”





1 Mayıs 2017 Pazartesi

ŞAH DAMARI TÜMÖRÜNE NEŞTER ÇÖZÜMÜ...





Şah damarı tümörü yüzünden nefes borusu tıkanma riski bulunan adama neşter çözümü geldi. Tedavisi mümkün değil denilen Şaban Bayrak lokal anestezi ile ameliyata alınarak tümörden kurtarıldı. Teknik bu hastalık dolayısı ile kemoterapi ya da radyoterapi gören hastalara da umut oluyor.

Şah damarı kaynaklı tümörler özellikle genetik geçiş özelliği nedeni ile bütün aile fertlerinde de görülebiliyor. Tümörler yüz sinirleri ve ses tellerine yakın bölgede olduğu için ameliyatla tedavileri pek mümkün olmuyor. Ancak yeni geliştirilen bir teknikle bu tümörlerin lokal anestezi ile temizlenmesi ya da bu bölgeye bypass uygulanması imkanı doğdu. Konu ile ilgili bilgi veren tekniğin geliştiricisi İstinye Üniversitesi Hastanesinden Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko," Bu tümörler için genellikle iyi huyludur diyebiliriz ancak bulundukları bölge oldukça sıkıntılı bir bölge. Ses tellerine, nefes borusuna ve yüz sinirlerine çok yakın olduğu için hastada kısmi felç, ses kaybı ya da nefes borusunun tıkanması sonucun solunumun durması gibi durumlar yaşanabiliyor. Nadir görülen tümörler diyoruz ancak genetik geçişleri söz konusu ve ailede bütün aile fertlerinde de görülebilecek bir tablodan söz edebiliriz. Bu yüzden mutlaka alınmaları gerekiyor. 
Dil, ses telleri, nefes borusu gibi hassas bölgelere yakın olan bu tümörlerin çeşitli belirtiler veriyor. Bu tarz belirtilerde kişiler mutlaka bir kulak, burun, boğaz uzmanına başvurmaları gerekiyor. Zaman zaman da boyunda şişlik ve ağırlık hissi, ele gelen kitle de olabiliyor. Bazen ise hiç belirti vermiyor. 15 santime kadar büyüyebilen fakat hiçbir şekilde belirti ve dışarıdan kendini göstermeyen tümörler söz konusu, bazen de 3-4 santim büyüklüğünde olup kendini gösteren tümörlere rastlanabiliyor. Genel anestezi ile ameliyatlar bu tarz hastalarda sıkıntı yaratıyor ve genelde tercih edilmiyor. Genel anestezideki standart risklerin dışında bir de yüz ve boyundaki sinirlerin zedelenmesi durumu söz konusu Ameliyat, yüz sinirini etkilerse yüz felci gibi pek çok risk taşıyor. Geliştirdiğimiz lokal anestezili teknikte ise sinirlere dokunup dokunmadığımızı hastanın ameliyat esnasındaki tepkilerinden hemen anlıyoruz. Dolayısı ile bu tarz hastalara yardımcı olma imkanımız doğdu. Şaban bey 3 hastane tarafından kemoterapi ve radyoterapi tedavisine yönlendirilmiş. Ancak tümörün nefes borusunu tıkama durumu söz konusu idi. Yani hasta standart tedaviyi tamamlayamayabilir ve hayati riski oluşabilirdi. Biz hemen ameliyata aldık, lokal anestezi ile önce damarı tümörden arındırdık sonra da o bölgeye bypass yaparak sorunu giderdik. Hasta tümörden kurtuldu ve hayati riski de ortadan kalktı." dedi.


Ameliyattan sonra yaşadığı süreci anlatan Şaban Bayrak,”Gittiğim hastaneler tümörün ciddi olduğu ve nefes borumu tıkayabileceğini söylediler. Zaman zaman  nefes darlığı da çekiyordum. Kemoterapi ve radyoterapi önerdi doktorlarım. Son umut olarak Yusuf beye ulaşmayı denedim. Tetkik etti ve bu tarz tümörleri ameliyatla alabildiklerini söyledi. Ameliyat oldum hemen ve kurtuldum çok şükür.” şeklinde konuştu.

Haber: Şükriye Özgül

Efsane fotoğrafçı ve sosyal medya fenomeni Balibey,”YALNIZ ÖLEBİLİRİM AMA MUTSUZ DEĞİL.”…




Çok başarılı bir yöneticilik kariyerini bir çırpıda silip hayata sıfırdan başlama kararı alan bir adam Birol Bali. Dile kolay, cesaret ister. Her babayiğidin de harcı değil bana göre. 

“Sıkıldım.” diyor, “Entrikalar, koltuk sevdaları beni yordu. Mutsuzdum ve mutsuz ölmeye hiç niyetim yoktu.” diyor. 
Maceraperest ruhu, hayata renkli bakışı ve hayal gücünü birleştirerek kendine yeni bir dünya kuruyor sonra. Önce hobi olarak başladığı fotoğrafçılık yönü ile sosyal medyada dünyanın dört bir yanından ilgi çekmeyi başarıyor. Ardından da sosyal medya fenomeni oluyor. 
Sonra bu tutkusunu profesyonel hayata entegre ediyor. Dev şirketlere, ünlü sanatçılara fotoğraf çekip sosyal medya danışmanlığı vermeye başlıyor. Aynı zamanda Dünyayı gezip fotoğraflamaya devam ediyor. Şimdi Bahçeşehir Üniversitesi’nde ders vermeye hazırlanıyor. Bu kadar yoğun temponun içinde bir de iyi baba olmaya çalışıyor. Aslında olmuş bile, hatta çok iyi ve örnek bir baba olmuş. ‘İyi ki babayım’ isimli bir de youtube kanalı var. Oğlu Yiğit’le birlikte geçirdikleri eğlenceli anları paylaşıyorlar. Aslında babalar ve çocuklarının birlikte nasıl kaliteli vakit geçireceklerine dair çok önemli bilgiler aktarıyorlar baba oğul. Birol Bali namı değer Balibey çok eski bir arkadaşım. Yöneticilik dönemlerinde bir dönem birlikte çalışma imkanımız oldu. Başarılarını görüp taktir etmemek elde değil tabi. Hal böyle olunca hayranlıkla izlemekle kalmayıp bir de yazayım istedim. Ben sordum o cevapladı samimiyetle.

Birol Bali kimdir?Biraz söz eder misin?

Birol Bali, 1974 yılında İstanbul’da doğan bir hayalperest. Ömrüm deniz kenarlarında geçti. Annem Tuzlalı, babam da Keşanlı olduğu için yazlarım Saroz’da ve Tuzla’nın denizinde geçti. İstanbul’da doğdum, okudum, evlendim, baba oldum, boşandım. Hikayemin başkenti İstanbul.

Seni tanıdığımda yöneticiydin. Pek çok insanın kariyer hayalidir aslında yönetici olmak. Ama sen bunu bıraktın. Neden?

Çok sıkıldım. Hem kurumsal hayattan hem de sahte oyunlardan. Koltuk, mevki ve etiket sevdasında olanlar bezdirdi beni. Ben hep ekip için çalıştım, ‘biz’ için hareket ettim. Olmadığını da görünce mutsuzluklarım başladı. O sırada hayatıma Instagram girdi ve yeni bir başlangıç yaptım.

Yolunda giden bir iş hayatını bırakıp hobilerinin peşinden koşmak korkutmadı mı? Keskin bir geçiş olmuş. Hayatta böyle keskin geçişler yapmak gerekir mi bazen?

Bir sabah uyandığımda kalp krizi geçiriyorum sandım, nefes alamıyordum. Koskocaman bir evde yalnız ve mutsuzdum. Yalnız ölebilirdim ama mutsuz değil. O an radikal bir karar aldım ve uyguladım. Duygularımla hareket eder ve karar alırım. O gün de öyle oldu ve hiç pişman değilim.

Fotoğrafçılığa geçiş yaparken hayalin neydi? Yani Dünya çapında beğenilecek fotoğraflar çekmek hayalinde var mıydı?

Yaptığım işler görkemli ve coşkulu olmalı. Fotoğraflarımda da bu var. Instagram’da anlattığım hikaye İstanbul’da başladı ve tüm dünyaya yayıldı. Ben İstanbul’un mutlu ve renkli yüzünü gösterirken hiç beklemediğim, hayal bile etmediğim bir tepki geldi. Dünyanın her yerinde takipçilerim ve sonra da dostlarım oldu.

Bu işin eğitimini aldın mı? İyi bir fotoğrafçı olmak için ne yapmak lazım? Tavsiyelerin neler?

Ben yetenekliyim! Eğitimini çok sonraları aldım ve eğitim vermeye başladım. Herkes fotoğraf çekiyor ama bakış açısı önemli. Bir tarzı olmalı. Anlattığı bir hikaye kesinlikle olmalı.
Bu söylediklerim insanların yıllarını alabilir ama sabır ve istikrar bu işin olmazsa olmazı.

Sosyal medyada fenomensin. Her gün binlerce hesap açılıyor, binlerce fotoğraf yükleniyor, binlerce blogger var ama aradan çok az fenomen çıkıyor. Sen bunu nasıl başardın?

Her yüksek takipçili hesap fenomen değildir. Hep bunu söylüyorum ve yakında bir üniversitede bu konuyla ilgili ders vermeye başlıyorum.
Fenomen; bir tarzı, hikayesi olan, arkasından kitleleri sürükleyebilecek bir kişidir aynı zamanda. O binlerce kişi pes edip bırakıyor, istikrar yok maalesef. İlk başladığımda günde 4-5 fotoğraf yüklüyordum, her gün fotoğraf çekmeye çıkıyordum. 1 yıl boyunca her gün mesai yaptım hesabım güçlensin diye. Şimdi 5’inci yılım ve bugüne kadar 40’dan fazla markayla işbirliği yaptım.


Sosyal medyada gerçekten fenomen olmak diye bir şey var mı yoksa takipçi satın alarak mı bu işler yürüyor? Hem sosyal medya fenomeni hem de uzmanı olarak bu konudaki yorumların nedir?

Takipçi ve beğeni satın alabilirsin, ya Yorum?
Benim için tek önemli şey yorum. Eğer takipçilerin yorum yapmıyorsa, sen onlarla iletişim halinde değilsen bir hiçsin. 1 milyon takipçisi olup 40 yorum alan var, kapasın hesabını!

Dünyayı geziyorsun, fotoğraflıyorsun ve paylaşıyorsun… 10 kişiden 9’unun yapmak isteyeceği bir şey bu. Bu işten de para kazanıyorsun. Önemli bir başarı bu… Neye bağlıyorsun bunu?

Çok çalışıyorum ve çok mutluyum. Enerjim yüksek, fotoğraflarıma da yansıyor bu. Hem fenomen olup hem de mesleği fotoğrafçılık olan 5-6 kişiyiz, bunu da hem markalar hem de ajanslar görüyor.

Dünyada nereleri gezdin, ilginç bir anını anlatır mısın?

Çin ve Hong Kong çok etkiledi beni, 3’er kez gittim. Ama Meksika efsaneydi. Meksiko City’de Gran Hotel terasında yemek yerken bir fotoğraf paylaştım. Meksikalı bir takipçim mesaj attı gerçekten orada mıyım diye. 45 dakika sonra yanımızdaydı. 2 gün kendi arabasıyla en güzel şehirlere götürdü bizi. Efsane fotoğraflar çektim. Eduardo yakın arkadaşım oldu. Onu İstanbul’da ağırlamak için bekliyorum.

En çok neresi seni etkiledi? İlk 5’inde nereler var

Cancun plajlarıyla Kaputaj plajı kapışır mesela. Meksika’nın piramitleri çok etkiledi beni. Maya, İnka ve Aztek medeniyetlerini bir arada başka yerde göremezsin. Pekin’de Çin Seddi etkileyiciydi. Hong Kong’da dünyanın en büyük Buddha heykeli nefes kesiciydi. Veee elbette Kapadokya ve balonları. Her yıl gider binerim ve sergilik fotoğraflarım var.

Ünlülerin de fotoğraflarını çekiyorsun? Onların dikkatini nasıl çektin? Sen mi gittin, onlar mı sana ulaştı?

Açıkçası onlar ulaştı. Instagram sayesinde birçok oyuncuyla tanıştım ve fotoğraflarını çektim. ‘Paramparça’ dizisinin ilk sezonunda tüm oyuncuları ve özel sahneleri çektim. Sonra TRT filmleri projesiyle anlaştım ve 10 sinema film setine gidip çekimler yaptım.

Ünlülerden kimlerle çalıştın?

Ayşe Tolga, Nurgül Yeşilçay, Erkan Petekkaya, Ebru Özkan, Tolga Tekin, Ahu Yağtu, Civan Canova, Ruhi Sarı, Gökçe Suyabatmaz, Selçuk Yöntem, Leyla Tanlar, Alina Boz, Burak Tozkoparan, Ertuğrul Postoğlu.

İşin gereği çok seyahat ediyorsun, uzun saatler çalışıyorsun ancak bir de babasın. ‘İyi ki babayım’ diye bir sayfan var ve oğlunla birlikte harika şeyler yapıyorsunuz. İyi baba olmayı nasıl başarıyorsun?

Çabayı bırakarak. İyi baba olmak için çabalamıyorum. Oğlumu çok seviyorum, onun sayesinde sonsuz sevginin ne demek olduğunu öğrendim. Beraber geziyoruz ve çok eğleniyoruz. Babalar nedense duygularını pek ifade edemiyor, sosyal medyada da binlerce anne figürü var ama baba yok. Ben de böyle bir açığı görerek oğlumla olan maceralarımı anlatıyorum.

Youtube’da benim de çok ilgimi çeken bir kanalın var? Babalar ve çocuklarının birlikte nasıl eğlenebileceklerini anlatıyorsunuz.

Çocukların eline veriyorlar tableti, çocuk hayattan kopuyor. Böyle ebeveynlik olmaz! Beraber vakit geçirmek demek beraber bir şey yapmaktır. Kutu oyunları oynuyoruz, lego yapıyoruz, beraber fotoğraf çekmeye gidiyoruz, sahilde deniz kabuğu topluyoruz, denizde taş sektiriyoruz. AVM’lere kapanmıyoruz. Hava yağmurlu bile olsa evde oynanacak çok oyun var. Yiğit topaçlara bayılıyor mesela ve hep bizi yeniyor. Tüm bunları Youtube’da göstermeye başladık. Birçok yerden davet alıyoruz, yaza kadar her haftamız dolu neredeyse. İçerik konusunda hiç sıkıntımız yok. Babalar için umarım ilham kaynağı olur.

Yeni rotan neresi?

‘Balibey ile dünya turu’ kapsamında bu sene 8 ülke gezeceğim. Portekiz ve Belçika’ya gittim bile. Hindistan, Bangkok, Tibet, Küba, Kenya ve İtalya için planlarım neredeyse hazır.

Fotoğraflarını inceleyince hayata bakış açını şiirsel buluyorum. Baktığın her şeye bir hikaye katıp resme dönüştürüyorsun. Gerçekten hayata bakış açın nedir?

Ben bu ülkenin mutlu, güzel ve renkli yüzünü gösteriyorum. Benim hayatım da böyle. Başta anlattığım bakış açısında ajitasyon yok mesela. Nefes Koçuyum aynı zamanda, onlarca kişiye nefes seansı yaptım bugüne kadar. Fotoğraf çekmek bir terapi benim için, belki de o yüzden fotoğraflarım seni rahatlatıyor ve bir anlam kazanıyor.



Başka ne gibi planların var?

Bahçeşehir Üniversitesi’nde ders vermeye hazırlanıyorum.


Röportaj: Şükriye Özgül