9 Kasım 2017 Perşembe

KIL DÖNMESİ HEMEN AMELİYAT EDİLMEMELİ…


Genç erkeklerde görülen kıl dönmesi Türkiye’de Batı toplumlarına nazaran 10 kat daha fazla görülüyor. Özelikle masa başı çalışanlar ve uzun süre hareketsiz kalanları daha çok etkiliyor. Uzmanlar ise kıl dönmesi tedavilerinde hemen ameliyat kararı almadan önce, hastalığı önlemeye yönelik tedbirlere karşı bilinçlenmenin gerekliliğine vurgu yapıyor.


Pilonidal Sinüs rahatsızlığı çoğunlukla 15-35 yaş arası genç erkekleri etkiliyor. Ağrı, şişlik, kanlı akıntı, kaşıntı gibi şikayetlerle baş gösteren ve yaşam kalitesini olumsuz etkileyen kıl dönmesi rahatsızlığı ile ilgili uzmanlar öncelikle kişilerin hastalıktan korunmak için alınacak önlemlere dair bilinçlenmesi gerektiğine vurgu yapıyor. Konu ile ilgili bilgi veren Medigold Sultan Hastanesinden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar,” Halk arasında kıl dönmesi olarak bilinen Pilonidal Sinüs hastalığının 15-35 yaş arası erkekleri etkileyen oldukça yaygın bir rahatsızlıktır. Genel olarak erkeklerde yüzde 1, kadınlarda yüzde 0.1 oranında görülüyor. Türk toplumunda bu oran erkeklerde yaklaşık yüzde 10’lara çıkabiliyor, bu da Batı toplumlarına nazaran 10 kat daha fazla görüldüğünü gösteriyor bize. Özellikle hareketsiz kalan, masa başı çalışan, bilgisayar bağımlısı, uzun saatler araç kullanan, dar kıyafet tercih eden, aşırı kıllı vücuda sahip erkeklerde görülme oranları daha fazla.” dedi.

“Psikolojiyi de sosyal yaşantıyı da olumsuz etkiliyor.”

Pilonidal Sinüs rahatsızlığının hem kişinin psikolojisini hem de sosyal yaşantısını olumsuz etkilediğine değinen Op. Dr. Fatih Kar,” Hasta hekime genelde kuyruk sokumu bölgesinde ağrı, şişlik, kanlı akıntı, kaşıntı, popo üzerine oturamama gibi şikayetlerle başvuruyor. Hastalığın temeldeki nedeni ise kuyruk sokumundaki çökük olan kısımda kıllı ve terli oluğa takılıp sürtünmelerle, oluğun en dibindeki ter bezi deliklerinden vida ya da matkap gibi dönerek, cilt altı yağ dokusu içine hissettirmeden girmesi, delikler açması ve bu deliklere giren bakterinin de katkısı ile etrafının iltihaplanmasıdır. Buna bir de aşırı kıllanma ve kişisel temizlik eksikliği de ilave olduğu takdirde kıl dönmesi sorunu kronikleşiyor. Tüm bunlar kokuya ve çamaşırların kirlenmesine de neden olarak bireyin yaşam kalitesini ciddi anlamda olumsuz etkiliyor. Öyle ki, bu hastalık nedeniyle çok kez ameliyat olmak zorunda kalan ve psikolojisi bozularak aylarca evden çıkmayan hastalar var.” dedi.

 
“Son yıllarda ameliyatsız yöntemler başarılı sonuçlar veriyor.”


Kıl dönmesine karşı alınacak önlemlere ve tedavi yöntemlerine değinen Kar,” Kıl dönmesinden korunmak için kişisel hijyene dikkat edilmesi, kuyruk sokumu bölgesindeki tüylerin temizliği, gerekirse bu bölgeye lazer epilasyon yapılarak potansiyel risklerin azaltılması çok önemlidir. Müdahale yapılarak bu hastalığın tedavisi yapılmış hastalarımızda da işlem sonrası lazer epilasyonu ısrarla öneriyoruz. Öte yandan hastalığın tedavilerinden bahsetmek gerekirse ameliyat bu seçenekler arasında ilk sırada yer alıyordu. Ancak son yıllarda geliştirilen pek çok yöntemle ameliyatsız yöntemler de başarılı sonuçlar vermeye başladı. Pilonidal Sinüs de birçok farklı rahatsızlıkta olduğu gibi tedavi planlaması hastalığın seyrine göre ve kişiye özel yapılmaktadır. Yaklaşık 5-6 yıldır Pilonidal Sinüs hastalığı olan kişi için ameliyatı öncelikli tercih olarak düşünmüyoruz.  Eğer çok yeni bir hastalık gelişimi söz konusu ise sadece bilinçlendirerek lazer epilasyon ve hijyenin arttırılması yeterli olabiliyor. Biraz daha derin sinüslerin varlığında kılların temizlenmesi, sinüslerin lokal anesteziyle çıkarılması (mikro sinüsektomi) ya da kristalize fenol uygulaması düşünebiliyoruz. Bunlar ayakta, kısa, ağrısız olarak gerçekleştirilen tedaviler olarak kabul ediliyor. Bunların arasında ‘Kristalize Fenol’ en çok tercih ettiğimiz yöntemler arasında yer alıyor. Her 100 hastadan 85’inde bu teknikle başarı elde edebiliyoruz. Ameliyathane ortamı gerektirmeyen, poliklinik ortamında, uygun bir şekilde yapıldığında başarı şansı çok yüksek olan bir tekniktir. Kuyruk sokumu bölgesine steril ortam sağlanarak lokal anestezi ile bölgeyi uyuşturuyoruz, ardından da sinüslerin tamamını kıllardan ve bölgede oluşan iltihaplı dokudan temizliyoruz. Bu temizlik işlemi sonrası deliklerden hastalıklı bölgenin içine, iri tuz kristallerine ya da naftaline benzeyen görünümde olan kristalize fenolü koyuyoruz. ‘Kristalize Fenol’, yarayı temizleme etkisi ile sinüslerin içlerini tam anlamıyla tıkanan lavaboları açmakta kullandığımız lavabo açıcılar gibi temizliyor ve bir iyileşme-kapanma sürecini başlatıyor. İşlem ağrısız olarak gerçekleştiriliyor, ortalama 10-15 dakika sürüyor ve hastanede yatış gerektirmiyor. Hastalar işlemden sonra normal günlük aktivitelerine devam edebiliyorlar ertesi gün de banyolarını yapabiliyorlar.” şeklinde konuştu.

7 Kasım 2017 Salı

GERÇEK SÜT "BEYAZ İNCİ PEYNİR"E DÖNÜŞÜYOR...


 Ege’nin bereketini yüzde yüz doğal ürünlere dönüştüren Ayşe Delismail Çiftliği peynirleriyle de fark yaratıyor. Özgürce yaşayan çiftlik hayvanlarından sağılan sütlerle ve hiçbir katkı maddesi kullanılmadan üretilen el yapımı peynirler, lezzetleriyle “gerçek peynir tadı”nı sofralarımıza kazandırıyor. Beyaz inci peynirine ise tamı tamına 36 kilo süt kullanılıyor ve kilo peynir elde ediliyor.


Sezonuna göre günde 200 litre süt, peynir atölyesinde beyaz, kaşar, tulum, örgü, dil ve otlu taze peynir çeşitlerinin yanı sıra tereyağı ve süzme yoğurt gibi ürünler butik üretim mantığında işleniyor. Herhangi bir yapay müdahalede bulunulmadan, tamamen dört mevsimin doğal akışına bırakıldığı için çiftlik hayvanların verdiği sütün rengi, kokusu, yoğunluğu da daima farklı oluyor. Bu nedenle hiçbir zaman bir gün sağılan sütün tadı başka bir gün sağılan sütün tadına benzemiyor. Böylece üretilen peynirler de daima özgün bir lezzet taşıyor. Peynirlerin raf ömrü ise hiçbir katkı maddesi kullanılmadığı için kısa oluyor.

“BEYAZ İNCİ PEYNİRİ”

Aşama – 1:
Sütü kaynatıp 42 santigrat derece olan mayalama derecesine indiriyor, mayalıyor ve pıhtılaşmasını bekliyoruz.
Aşama 2:
Pıhtılaşan ve yoğurt kıvamına gelen ön peynirimizi bıçaklama dediğimiz kesme işlemine aldıktan sonra süzme bezlerimiz içine aktarıyor ve üzerine ağırlık koyarak baskılayarak suyunu akıtıyoruz.



Aşama 3:
Suyunu akıtan baskı altındaki ön peynir artık bir hamurdur. Acı suyunu çıkartmak için bıçaklarla doğruyoruz. Bu işlemler sırasında hamurun ılıklığı korumayı ihmal etmiyoruz. (Dikkat! Baskıdaki peynir hamurun ılıklığını koruyabilmesi ve pH derecesini yükseltmek için baskı bloklarının üzerine ara sıra ve az miktarda kaynar su dökebilirsiniz.) Bıçaklama bittikten sonra hamuru tekrar baskıya alıyoruz.
Aşama 4:
3’üncü aşamadaki işlemi iki kez tekrarlıyoruz.
Hamurumuzu minik minik kıyıp haşlama suyunda haşlıyor ve yoğrulacak kıvama getiriyoruz.
Aşama 6:
Hamuru parçalara ayırarak avuç içinde yuvarlıyoruz.
Aşama 7:
Dileyenler kurabiye kalıplarını kullanarak bu hamura damla dışında formlar da verebilir.
Aşama 8:
Şekilli hamurlarımızı normal siyah zeytinin tuzluluk oranına sahip olan salamura suyuna atıyor ve dinlendiriyoruz. Artık kendi yaptığınız beyaz inci peynirini afiyetle yiyebilirsiniz.
Haber: Dinçer Karacalar

UZMANLAR UYARIYOR: “ÖZGÜVENİN AZI DA ZARAR, ÇOĞU DA...”


Çocuklarımızı yetiştirirken dikkate almamız gereken en öncelikli konulardan biri ona özgüven duygusunu kazandırmaktır. Çünkü özgüven sadece okul yaşamında değil, kişisel ve sosyal yaşamda da büyük önem taşıyor.


Kişisel gelişim ve başarıda olumlu rol oynayan özgüven, aynı zamanda sağlam bir geleceğin de anahtarı... Ancak kazanılan özgüvenin miktarının çok iyi ayarlanması gerekiyor. Uzmanlar, çocukların diğer gelişimleri gibi özgüven gelişiminin de sağlıklı ve dengede olması gerektiğine dikkat çekiyor ve uyarıyor: ‘’Azı da zarar çoğu da’’

Peki, böyle olumlu bir niteliğe neden üst sınır getirilmeli?  Aşırı özgüven, ne gibi olumsuz sonuçlara yol açabilir ki? Dengede bir özgüven için ailelere ve öğretmenlere düşen görevler nelerdir?

BÜMED MEÇ Okulları'nın düzenlediği bu konferansta, özgüvenin ailede ve okulda nasıl ve ne şartlarda geliştiği, dengeli olarak kazandırmak için neler yapılması gerektiği, çocuklar arasında görülen özgüven farklılıkları ülkemizin değerli akademisyenleri tarafından irdelenecek. 

Boğaziçi Üniversitesi Mezunlar Derneği’nce (BÜMED) kurulan ve üniversite öncesi eğitime farklı bir soluk getiren BÜMED MEÇ Okulları, eğitim biliminin öncü isimlerini Boğaziçi Üniversitesi'nde düzenlenen ‘Özgüven Dengesi Konferansı'nda bir araya getirecek.

‘Özgüven Dengesi Konferansı, 18 Kasım Cumartesi günü 09.00-16.00 saatleri arasında Boğaziçi Üniversitesi Güney Kampüs Albert Long Hall'de (Saatli Bina) gerçekleştirilecek.  

Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü Öğretim Üyesi ve BÜMED MEÇ Okulları Danışmanlarından Prof. Dr. Zeynep Kızıltepe’nin yapacağı açılış konuşmasının ardından,  Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Eğitim Bilimleri Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Fatoş Erkman, 'Özgüvende Ebeveyn Tutumları' ile anne ve babanın tutumunun, özgüven gelişimine etkisine dikkat çekecek. 

Marmara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Enstitüsü Müdürü Prof. Dr. Ozana Ural, 'Çocukları Yetiştirmede Terazinin Kefesi Dengede mi?' başlıklı konuşmasında çocuk yetiştirirken anne-baba ve çocuk dengesinin nasıl sağlanabileceğini anlatacak. 

Bahçeşehir Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesi PDR Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Bilge Uzun ise bilinçli yaşama sanatı olarak adlandırılan ve tüm dünyada önem kazanmış bir yaklaşım olan Mindfulness (farkındalık) ile Özgüven İlişkisini değerlendirecek. Öz şefkat yoluyla benlik saygısının güçlenmesine ilişkin bazı uygulamalar da sunacak. 
  
Program, moderatörlüğünü Prof. Dr. Zeynep Kızıltepe’nin yapacağı 'Özgüven patlaması mı, özgüven gelişmesi mi?' başlıklı bir panelle devam edecek. ’Boğaziçi Üniversitesi Eğitim Fakültesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü kısmi zamanlı öğretim üyesi ve BÜMED MEÇ Okulları danışmanlarından Dr. Nevin Dölek, Boğaziçi Üniversitesi Rehberlik ve Psikolojik Danışmanlık Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Z. Hande Sart, BÜMED MEÇ Moda yerleşkesi sınıf öğretmenlerinden Pınar Durmaz ile öğrenci velisi Akın Tek'in konuşmacı olacakları panel, dinleyicilerin katılımıyla gerçekleşecek soru-cevap bölümüyle sona erecek. 

Ebeveynler, öğretmenler ve akademik yöneticilerle konuya ilgi duyan herkesin katılabileceği program sonunda, katılımcılara sertifika da verilecek.

Konferans ücretli olup detaylı bilgiye ve davetiyeye mecokullari.k12.tr adresinden ulaşılabilir.



Haber: Dinçer Karacalar

5 Kasım 2017 Pazar

GECE SÜTÜ ÇOCUKLARDA ÇÜRÜK DİŞ NEDENİ…


Bebeklerin en önemli besin kaynağı süt, geçe içildiğinde süt dişlerinde çürüğe neden oluyor. Alınacak çok basit önlemlerle çürüğün gelişmesi önlenebiliyor.


Anne sütü veya inek sütü bebeklerin gelişimi açısından vazgeçilmez besin kaynaklarıdır. Ancak 1 yaşından itibaren gece uyku öncesi ya da uyku esnasında verilen süt, çürüğe neden oluyor. Biberon çürüğü olarak adlandırılan bu çürükler ağrı ile beraber kötü koku, çiğneme ve beslenme bozukluklarına yol açıyor. Uzmanlar alınacak çok basit önlemlerle biberon çürüğünün önüne rahatlıkla geçilebileceğini ifade ediyor.
Konu ile ilgili bilgi veren Ortodonti Uzmanı Dr. Ceylan Alioğlu Uludağ,” Anneler çocuğum tok karınla daha rahat uyur düşüncesi ile gece uyku öncesi ya da uyku esnasında bebeğe süt vermeyi tercih ediyor. Ancak 1 yaşından itibaren gece uykusu öncesi verilen süt, biberon çürüğü dediğimiz çürüklere neden oluyor. Bu çürükler zamanla çocukta ağrı, huzursuzluk, çiğneme ve beslenme bozuklukları ile beraber ağızda kötü kokuya ve uyku sorunlarına neden oluyor.” dedi.

“En basit önlem sütten sonra su içirmek.”

Alınacak basit önlemlerle biberon çürüğünü engellemenin mümkün olduğunu ifade eden Ortodonti Uzmanı Dr. Ceylan Alioğlu Uludağ,” 1 yaşından sonra mümkünse gece yatmadan önce süt, meyve suyu gibi şeker içeren sıvı besinlerin çocuğun diş sağlığı açısından alınmamasını öneriyoruz. Ancak bunların verilmesi durumunda da alınacak çok basit önlemler var. Özellikle su bunların arasında en önemli ağız temizliği kaynağı. Çocuğa süt içirildikten hemen sonra su içirilmesi çürüğü engelleyecek önemli faktörlerdendir. Öte yandan süt içirildikten sonra, temiz bir bez yardımı ile duru su ya da karbonatlı su kullanılarak çocuğun dişleri, damakları ve dilinin temizlenmesi ağız hijyeni açısından büyük önem teşkil etmektedir. Bu davranış sütün uykuda çocuğun dişleri üzerinde birikmesini engelleyeceği gibi çürük yapıcı bakteri oluşumunun da önüne geçecektir.” şeklinde konuştu.


“Süt dişlerinin sağlıklı olması daimi dişlerin de sağlıklı olmasını sağlayacaktır.”

Sağlıklı dişler için ağız temizliğinin alışkanlık haline getirilmesi gerektiğine vurgu yapan Ortodonti Uzmanı Dr. Ceylan Alioğlu Uludağ,” Biberon çürüğünün neden olduğu bakteriler sonucunda gelişebilecek enfeksiyonun uzun süre devam etmesi durumunda, süt dişlerinin altındaki daimi diş tomurcukları da zarar görebilir. Bu da ileride daimi dişlerde renk ve şekil bozukluğuna neden olabileceği gibi çocukta konuşma bozukluğuna da neden olabilir.” ifadelerini kullandı.

“Hazır ve yumuşak gıdalar da çürük nedeni.”

Hazır ve yumuşak gıdaların da diş çürüklerine zemin hazırladığına dikkat çeken Dr. Ceylan Alioğlu Uludağ, "Hazır gıdalar, özellikle yumuşak ve şekerli gıdalar da çürük sebebi. Buna ağız ve dişlerin düzenli olarak temizlenmemesi de eklendiğinde çürük kaçınılmaz olur. Bunu önlemek için de en önemli kural, çocuğun dişlerinin ebeveyn gözetiminde küçük başlı yumuşak kıllı diş fırçası aracılığı ile düzenli olarak fırçalanmasıdır. Bu fırçalama işlemi 3 yaşına kadar diş macunsuz ya da doktorunuz tarafından önerilen diş macunu yardımı ile yapılabilir. Plak ve çürük oluşumunu önleyen bir diğer etken de ısırarak veya kopararak yenilebilecek gıdalardır. Annelerin burada yaptığı bir diğer hata da çocuğun ısırarak yiyebileceği gıdaları küçük parçalar halinde doğrayarak vermesidir. Isırarak yiyebilecekleri yaşlardan itibaren elma, havuç, salatalık gibi gıdaların ısırarak yenmesi mekanik temizleme etkisiyle çocuklarda plak gelişimi ve diş çürüğünü önleyecektir.” dedi.