7 Eylül 2018 Cuma

MİYOMLARDA EN ÖNEMLİ FAKTÖR “RUTİN TAKİP”…

Her 100 kadından 30’unda görülen Miyom’lar çoğu zaman kanserojen etki yaratmasa da kadınları en çok tedirgin eden rahatsızlıklar arasında yer alıyor. Peki bu miyomlar için nasıl bir önlem alınmalı, takipleri nasıl olmalı, tedavi şekilleri nasıl gerçekleşiyor? Konu ile alakalı Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Hatice Gürsoy bilinmesi gerekenleri anlattı.

Miyomların östrojen hormonuna bağlı olarak rahimde gelişen urlar olduğunu belirten Hatice Gürsoy,” Her 100 kadından 30’unda görülen miyomlar genelde iyi huylu tümörlerdir. Fakat çok seyrek olarak kötüye dönüşüm gösterebiliyorlar. Bu oluşum süreci içerisinde karın ağrıları, aşırı adet kanamaları, idrar kaçırma, kabızlık, karında şişkinlik, ilişki esnasında ağrı gibi şikayetler oluşabiliyor. Bu gibi şikayetlerin olduğu durumlarda ultrason takibi yapılarak buna göre tedavi planlanmaktadır” dedi.
5 santimin üzerindekilere ameliyat…
Miyomların tedavi süreci ile ilgili bilgi aktaran Gürsoy,” 5 santimin üzerindeki miyomların alınması gerekir. Miyomektomi denilen yöntemle küçük kesilerle bu operasyonlar gerçekleşebiliyor. Öte yandan 45 yaşını geçmiş ve menopoza gidişat başlamış hastalarda kansere dönüşme riski arttığından rahmin alınması tavsiye edilmektedir. Bu süreçte yumurtalıklar da aktivitesini kaybettiği için ve bu yaşlarda kanser riski taşıdıkları için onlarında alınması gündeme gelebiliyor. Ancak bu durum hastaya göre değişiyor. Hastanın yaşı küçükse ve hormona ihtiyacı var ise kemik erimesinin önüne geçmek için yumurtalıklar bırakılabiliyor. Menopoza girmiş veya hormon seviyesi azalmış hastalarda kanser riski bulunması durumunda alınıyor ancak öte yandan ameliyat esnasında karar verilen durumlar da söz konusu oluyor ve yumurtalıklar sağlıklı ve çalışır vaziyette ise alınmayabiliyor. Operasyon sonrası ise 6 ayda bir takiplerin atlanmaması gerekiyor” şeklinde konuştu.
Hamile kalınmadan önce alınmalı.
Hamilelikte miyomların ciddi sorunlara yol açabileceğine değinen Dr. Hatice Gürsoy,” Miyomlar hamilelik esnasında büyüyebilir bu yüzden hamile kalınmadan önce alınmaları ya da çeşitli tedavi planlamaları ile küçültülmeleri gerekir. Çünkü hamilelik esnasında büyüyen miyomlar bebeğin doğumun şeklinin değişmesine bile neden olabiliyor. Miyom normal doğuma izin vermeyebiliyor, yolu kapatabiliyor. Bu tarz durumlarda sezeryana alınabiliyor hastalar. Kökü yaygın miyomların kanama alanları çok fazla olduğundan ve rahimde büyüdüklerinden ötürü sezeryanla alınma ihtimalleri de düşüyor. Öte yandan miyomlar bebeğin yerleşeceği kısmı da engelleyebiliyor bundan dolayı düşüklere neden olabiliyor. Var olan bir miyomla eğer hamile kalındı sadece takip edilebiliyor. Hamilelik süresinde herhangi bir tedavi planlanamıyor” ifadelerini kullandı.

4 Eylül 2018 Salı

KİLO VERMEDE YENİ TREND "MİDE BOTOKSU"

MİDE BOTOKSU BAŞARILI BİR YÖNTEM MİDİR?

Norveçli bilim adamlarının 2004 yılında bu yana çeşitli denemeler sonucunda kilo vermede olumlu etkilerine dair onay verdikleri Mide Botoksu uygulaması Türkiye’de de kullanılmaya başlandı. 15 dakika gibi kısa bir sürede yapılıyor olması, hastanede yatış gerektirmemesi ve kişinin hemen sosyal yaşantısına geri dönebilmesi yöntemin cezbedici özellikleri arasında. Ancak yöntemin başarılı olabilmesi için en önemli kriterin uygulama sonrası kişilerin diyet uyumu ile alakalı olduğunu belirten uzmanlar uygulama sonrası mutlaka diyetisyen eşliğinde özel bir beslenme programının oluşturulması gerektiğini aksi halde yöntemden istenilen verimin alınamayabileceğine vurgu yapıyorlar. Mide botoksunun başarılı sonuç vermesi için nelere dikkat edilmesi gerektiği konularında Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar ayrıntılı bilgiler verdi.

İşlem sonrası diyet uyumu şart.

” Başta Norveç, Kore, ABD olmak üzere ülkemizde de kullanılan Mide Botoksu yöntemi ile 5-6 ayda 4-20 kilo vermek gerçekten mümkün ancak çok önemli bazı kriterler var uyulması gereken. Bu kriterleri hastalar açısından değerlendirmek gerektiğinde; mide botoksu işlemi sonrası diyetisyen eşliğinde tam bir uyumla beslenmesine dikkat eden kişi işlem öncesi kilosu göz önünde bulundurularak 10-20 kilo kadar verebiliyor. Bazı hastalar diyete kısmen uyum sağlayabiliyor o zaman da kilo vermek mümkün oluyor ancak bu hedeflenenin altında bir kilo kaybı oluyor. Bazı hastalar da işlem sonrası hiç diyet yapmıyor. Yapmadığı gibi gece de yeme alışkanlığına devam ediyor. Hiçbir uygulama sihirli değnek değildir. Bunu unutmamak lazım. Bu tarz hastalarda da hiçbir yöntem işe yaramayacağı gibi Mide Botoksu da işe yaramaz. Kendi serimizde hastaların yüzde 75’inde başarılı sonuçlar aldığımızı gördük, yüzde 25’inde mükemmel sonuçlar alıp hastaların daha ilk ayda 6-10 kilo verilebildiklerini gözlemledik. Biraz daha ayrıntıya inmek gerekirse hastaların yüzde 25’inde gayet iyi sonuçlar alıp ilk ayda 3-6 kilo verilebildiklerini, yüzde 25’inde iyi sonuçlar alıp ilk ayda 2-3 kilo verilebildiklerini, bu güzel sonuçlara rağmen yüzde 25 hasta grubunda da hastaların belirgin açlık hissetmemesine ve toklukla ilgili sorun olmamasına rağmen psikolojik temelli olarak yeme alışkanlıklarından vazgeçemediğini gördük.


Midede uygulandığı bölge çok önemli.

İşlemin başarısını etkileyen bir diğer önemli faktör de uygulama şekli ve cerrahın bu konudaki tecrübesidir. Mide Botoksu ile midenin çok geniş bir alanına enjeksiyon yapılarak mide kaslarının etkisiz hale gelmesi sağlanıyor. Midede kasılmayı sağlayan kaslar bu özelliğini yapamadığı zaman gıdalar midede uzun süre kalabiliyorlar. Normalde karbonhidratlar 2-3 saatte ya da 4 saatte, proteinlerle birlikte alındığı zaman 4-4,5 saate boşalabilirken bu uygulamadan sonra mide boşalma süresi 12 saate kadar çıkabiliyor. Ayrıca Ghrelin dediğimiz bir açlık hormonu var. Bu hormon en çok midenin fundusundan salgılanmaktadır. Enjeksiyonların bir kısmı bu bölgeye de yapılıyor. Bu enjeksiyon sonrası açlık hormon seviyesi düzeyi de çok ciddi anlamda düşebiliyor. Bu şekilde hastaların iştahları azalarak midedeki tokluk hissi uzuyor. Dolayısı ile hasta kilo vermeye başlıyor. Burada da cerrahın tecrübesi ön plana çıkıyor. Bu işlemin kesinlikle tecrübeli eller tarafından yapılması gerekir.

Cilt gençleştirmeye oranla yüz katı daha fazla botoks malzemesi kullanılıyor.

Mide Botoksu yaptıracakların bilmesi gereken bir diğer önemli ayrıntı da kullanılan botoks malzemesi miktarıdır. Cilt gençleştirmeye oranla yüz katı daha fazla botoks malzemesi kullanılmaktadır bu işlemde. Dolayısı ile yöntemin etkili olabilmesi için bu dozu kısıtlamamak gerekir. Mide Botoksu maliyeti de bu bilgiler dahilinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ucuz olması açısından doz kısıtlamaları ile yapılan işlemler, yöntemin başarısını da olumsuz anlamda etkiler.

Mide sorunları ve botoks alerjisi olmayan herkese yapılabilir.
Teknik herkese uygulanabilecek yan etkisiz bir teknik. Ancak botoks alerjisi olanlarda, mide ülseri, gastrit, on iki parmak bağırsağı ülseri gibi durumlarda uygulanması önerilmiyor ve öncelikle bu problemin düzeltilmesi gerekiyor. Bu nedenlerle gastroskopi ile işlem öncesi mutlaka midenin değerlendirilmesi gerekir. İşlem sonrası çok sık olmayarak bulantı, şişkinlik şikayetleri olabiliyor. Botoks işleminden sonra ilk 6 aylık sürecin iyi değerlendirilmesi gerekir. Botoksun etki süresi ortalama 4-6 ay kadar. Bundan sonraki süreçte botoksun tekrarlanıp tekrarlaması hastanın genel durumuna bağlı olarak gelişiyor. Mesela 75-80 kiloluk bir hastanın bu sürede 10-15 kilo vermesi mümkün bu da 6 ay sonunda ideal kilosuna ulaştı anlamına gelir. Sağlık problemleri de düzeldi ise botoksun yenilenmesine gerek duyulmaz ancak diyet ve spor programını devam ettirmesi istenir. 6 aylık süreçten sonra bir miktar daha kilo kaybına ihtiyaç olduğu düşünülürse ve yapılan teknikten başarı elde edilmişse botoks tekrar edilebilir. Literatür bilgilerinde 3 seansa kadar öneriliyor. Biz burada hasta ile beraber karar veriyoruz. Hasta diyette uyumluysa ve mevcut 6 aylık süreci iyi değerlendirdiyse uzun süreli tokluğu kendisine oluşturduğu değişikliklerden yakınmıyor ise bu süreci uzatabiliyoruz.”

 Haber: Şükriye Özgül

FECİ KAZADAN MUCİZE KURULUŞ…

Oğlunun düğününü görebilme umudu ile ölüm kalım savaşına galip geldi. Geçirdiği feci kaza sonucu göğüs kafesinde ellinin üzerinde kırık oluştu akciğeri ölümcül zarar gördü. Yaşamasına mucize gözü ile bakılan tır şoförü üç haftalık yoğun bakım sürecinden sapasağlam çıktı.
24 Haziranda Çorlu Kınalıköprü’de geçirdiği feci kazada ağır yaralanan 63 yaşındaki 3 çocuk babası Gümüşyakalı tır şoförü Ahmet Güçlü deyim yerindeyse mucize eseri yeniden yaşama bağlandı. Marketten alışveriş yapmak için Kınalıköprü’de girdiği benzin istasyonunda tırın el frenini çekmeyi unutunca kendi kullandığı tır ile park halindeki otobüsün arasında sıkışarak ağır yaralandı. Göğüs kafesinde ellinin üzerinde kırık oluşan talihsiz adamın akciğeri de ciddi zarar gördü. Ambulansla önce Silivri’de bir hastaneye ardından da İstanbul’daki başka bir hastaneye götürülen kazazedeye yaşama şansı verilmezken, Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan’ın başarılı ameliyatı ile kaburgaları tek tek tamir edildi ve akciğerinde oluşan hasar giderildi. Uzun bir yoğun bakım süreci geçiren Güçlü’nün sapasağlam ayağa kalkması ise doktorlarını bile şaşırttı. “9 eylülde gerçekleşecek oğlumun düğünü için Azrail’le pazarlık yaptım” diyen Ahmet Güçlü’nün durumunu doktorları “mucize” olarak değerlendirdi.
“Yeniden doğmuş gibiyim”
Geçirdiği kazayı ve ardından yaşadıklarını anlatan Ahmet Güçlü,” Bu benim hayatımdaki ikinci kazam. İlki daha da ağır bir kazaydı ama burnum bile kanamadan çıkmıştım fakat bu sefer çok ciddi yaralandım. 24 haziran sabah 7.00 sularında gerçekleşti kaza. Alışveriş yapmak için Kınalıköprü’de bir benzin istasyonuna girdim. Park halindeki bir otobüsün arkasına park ettim ben de. Tırdan indim tam markete yönelecektim ki, tırın hareket ettiğini fark ettim. Bir hamle ile belki durdurabilirim diye geri döndüm ama hareket halindeki kamyonum beni sürükleyerek sıkıştırdı. Park halindeki otobüsle tır arasında kaldım. Göğüs kafesimden gelen kırılma seslerini duydum. Hemen ambulans geldi önce Silivri’ye oradan da İstanbul’daki bir hastaneye götürdüler beni. Dayanılmaz acılarla o kadar yol çektim, hepsini hatırlıyorum. Narkozdan sonrasını hatırlamıyorum. Yoğun bakım sürecinde tek dileğim 9 eylülde düğünü olacak olan oğlumun mürüvvetini görebilmekti. Bu yüzden direndim ve ayağa yeniden kalkmayı başarabildim. Şükrediyorum bu yüzden, doktorlarıma da minnettarım. Yeniden doğmuş gibi hissediyorum” dedi.
“Hastanın bu kadar hızlı ayağa kalkması mucize.”
Hastanın durumunu değerlendiren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Hasta bize geldiğinde sadece göğüs kafesinde ve kaburgalarında ellinin üzerinde kırık vardı. Akciğeri ciddi hasar görmüştü. Kaburgaları tek tek tamir ettik, akciğere müdahale ettik ve hastayı yoğun bakıma aldık. O halde yaşaması mucizeydi bunu yakınlarına da söyledik. Yaklaşık üç hafta yoğun bakımda kaldı ve her seferinde oğlunun düğününü sayıkladı. ‘Beni yetiştirin o düğüne’ dedi. Ben de her seferinde merak etme seni o düğüne yetiştireceğiz dedim ama bu kadar kısa sürede ayağa kalkması bizi de şaşırttı. Şu anda durumu gayet iyi. Taburcu ettik” şeklinde konuştu.
“Göğüs kafesi travmalarında ölüm oranları yüksek.”
Göğüs duvarı travmaları ile ilgili ayrıntılı bilgi veren Demirhan,” Travmaya bağlı ölümler genç nüfusta kalp-damar hastalıklarından sonra en sık görülen ölüm nedenleri arasındadır. Özellikle göğüs travmalarında ölüm oranı daha yüksektir. Çoğunlukla yandaş yaralanmalara kafa, karın ve ekstremite yaralanmarı ile eşlik eden yaralanmalardır. İzole göğüs kafesi travmalarına daha az sıklıkta rastlanır. Göğüs duvarı yaralanmalarından sonra özellikle yaşlı hastalarda, kaburga kırığı sayısının fazla olması ve yelken göğüs (göğüs duvarının nefes alışverişinde hareket etmesi) gelişmesi mortalite ve morbidite riskini artırmaktadır. Yelken göğüslü hastalarda akciğer kontüzyonu, uzun süreli ağrı ve uzun süre göğüs duvarı stabilitesinin sağlanamaması morbidite-mortalite riskini artırmaktadır. Yapılan çalışmalarda göğüs duvarı travmalarında üç veya daha fazla kaburga kırığı-kaburga ayrışması olan hastalarda akciğerde komplikasyon oranlarının arttığı belirtilmiştir. Aksine, üçten az kaburga kırığı –kaburga ayrışması olmayan ve akciğer veya diğer organ yaralanmaları olmayan hastalar ayakta tedavi edilerek taburcu edilebilirler. Daha önce belirtildiği gibi, üç veya daha fazla akut yer değiştirmiş kaburga kırıkları veya yelken göğsü olan hastalar, mekanik ventilasyon gerekse de gerekmese de kaburga onarımı düşünülmelidir. Diğer kaburga kırığı ameliyatı yapılan hastalar ise başka bir nedenlerle göğüs cerrahisi ameliyatı yapılacak veya cerrahi dışı konservatif yöntemlerle tedavide başarısız olunan hastalardır. Kaburga stabilizasyonu yapılan hastaların yoğun bakım ve hastane maliyeti açısından yapılmayanlara göre oldukça ekonomik olduğu belirtilmiştir. Kaburga fiksasyonu yapılan hastalardaakciğer enfeksiyonu daha az görülmektedir. Eskiden kaburga stabilizasyonu yapılsa da efektivitesi sınırlı idi. Günümüzde teknolojik gelişmelerle beraber kolaylıkla kaburgalara uygulanabilen stabilizörler vardır. Hastamıza da bunlardan uygulanmıştır. Burada en önemli zorluk doğru hasta için doğru tedaviyi tanımlamaktır” ifadelerini kullandı.
Haber: Şükriye Özgül