20 Temmuz 2018 Cuma

YILIN EN İYİ SAÇ EKİMCİSİ “SONGÜL ALCI” OLDU…


Türkiye’de saç ekimi alanında önemli bir yere sahip olan İş insanı Songül Alcı markasını ödülle taçlandırdı. 2018 yılının en iyi marka ödüllerinin dağıtıldığı gecede “En İyi Saç Ekimci” ödülüne layık görüldü.



İş insanı, sağlıkçı ve Turizmci Songül Alcı saç ekimi alanında yaptığı çalışmalarla adından söz ettirmeye devam ediyor. İspanya, İngiltere, Almanya, Avusturya, Yeni Zelanda, Kore gibi dünyanın gör bir yanında tanınan başarılı isim sağlık turizmine ciddi anlamda katkı sağlayan firmalar arasından yer alıyor. 16 temmuzda Kuyumcukent AVM Weeding Palace’de gerçekleşen “İşte İşimiz En İyi Marka” ödül töreninde “Yılın en iyi saç ekimcisi" ödülüne layık görülen Alcı, markasını tescilledi. 


Okan Karacan’ın sunusu olduğu ödül töreninde duygularını paylaşan Songül Alcı,”17 yıldır kaliteden ödün vermeden sektörde istikrarlı bir şekilde yürüyoruz ve yürümeye devam edeceğiz. Kalite politikamız bizi sadece Türkiye’nin en iyilerinden biri yapmakla kalmadı aynı zamanda uluslararası bir marka olmamızı sağladı. İspanya, İngiltere, Almanya, Avusturya, Kore gibi ülkeler bizi tanıyor hatta Yeni Zelanda’dan saatlerce yol alıp işlem yaptırmak için gelenler var. Bu ülkemiz açısında da gurur verici” dedi.


19 Temmuz 2018 Perşembe

BAŞ AĞRISI HANGİ DURUMLARDA CİDDİYE ALINMALI?


 İki kişiden birinin ortak sorunu olan baş ağrısını çoğu zaman geçiştiririz. Ancak uzmanlar uyarıyor! Ani gelen, uzun süren, ağrı kesiciye cevap vermeyen ve beraberinde farklı şikayetleri de getiren baş ağrıları ile ilgili mutlaka uzmana başvurulması gerekiyor.


Baş ağrılarının her çeşidinin ciddiye alınması gerektiğini vurgulayan Nöroloji Uzmanı Dr. Nasuh Ağaoğlu,” Baş ağrısı birdenbire aniden başlamışsa, çok şiddetli ise (bu ağrı diğer ağrılardan farklı oluyorsa), ağrı kesicilere cevap vermiyorsa, uzun sürüyorsa, beraberinde bulantı-kusma varsa, eşlik eden nörolojik fonksiyon bozukluğu varsa (görme bozukluğu, çift görme, konuşma bozukluğu), kolda ve bacaklarda felçler, sara nöbetleri gibi belirtiler baş ağrısına eşlik ediyorsa bu ağrı ciddiye alınmalı ve acil olarak tetkik ve tedavilere başlanmalıdır. Ayrıca beyin kanamaları, beyin tümörleri, beyin damar hastalıkları, beyin iltihabı hastalıkları, beyinde su birikmeleri gibi bu tür hastalıklara bağlı baş ağrıları acildir” dedi.

Her gün ya da gün aşırı meydana gelen baş ağrısı için uzmana başvurmak gerekir.

Hayat kalitesini olumsuz etkileyen ve sık meydana gelen baş ağrılarında uzmana başvurmak gerektiğinin önemine değinen Dr. Nasuh Ağaoğlu,” Baş ağrılarını birincil ve ikincil baş ağrıları diye ikiye ayırıyoruz. Birincil baş ağrıları genellikle nedenini bilmediğimiz ama kişinin yaşamını etkileyen ama hayatı tehdit etmeyen ağrılardır. İkincil baş ağrılarında ise olayın altında her zaman bir neden vardır (beyin kanaması, beyin iltihabı, kafa içi basınç değişiklikleri vs) ve genellikle nedeninin tedavi edilmesiyle baş ağrıları geçer. Birincil baş ağrısı dediğimiz grupra iki önemli baş ağrısı vardır. Bunlar migren ve gerilin tipi baş ağrılarıdır. Migren baş ağrısının görülme sıklığı ülkemizde yüzde 16.20 oranındadır. Gerilim tipi baş ağrısı başka bir sebebe bağlı olmayan ağrı tipidir. Bunun da oranı yüzde 32’dir. Dolayısıyla her iki kişiden birinde baş ağrısı geçiyor demektir.
Baş ağrısı tanımında beyindeki damarların genişlemesi söz konusu iken gerilim tipi baş ağrısı tanımında boyun kaslarında ya da vucudun diğer kaslarındaki aşırı gerilmenin neden olduğu düşünülmektedir. Özetle kişi ben her gün baş ağrısı çekiyorum ya da bir ayın yarısından fazlasında ağrım oluyor diyorsa bu ağrı diğerlerinden farklı ve işinden gücünden, veriminden alıkoyan bir ağrıysa doktora başvurulmalıdır” ifadelerini kullandı.

Haber: Şükriye Özgül

18 Temmuz 2018 Çarşamba

NEFES DARLIĞI DİYAFRAM YÜKSEKLİĞİNİN EN BELİRGİN ÖZELLİĞİ…


Yetişkinlerde nadir görülen bir rahatsızlık olan diyafram yüksekliğinin en belirgin özelliği nefes darlığı. Çoğu zaman tesadüfen tanısı konulan hastalıkta nefes darlığı şikayeti başka bir rahatsızlıktan kaynaklanmıyor ise mutlaka diyafram yüksekliği açısından da değerlendirilip tedavi edilmelidir.


Yetişkinlerde nadir görülen bir durum olan diyafram yüksekliği zamanla yürüyüş ve efor esnasında nefes darlığı ve taşikardi şikayetlerini ortaya çıkarabiliyor. Uzmanlar tanısının çoğu zaman tesadüfen tespit edildiğini belirterek diyafram yüksekliğinin mutlaka tedavi edilmesi gereken bir hastalık olduğuna vurgu yapıyor. Konu ile ilgili bilgi veren Şişli Kolan Hastanesinden Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Diyafragma en önemli solunum kaslarımızdan olup karın boşluğunu göğüs boşluğundan ayıran yassı geniş kas yapısına verilen isimdir. Diyafram yüksekliği (Evantrasyon) diyafram kasının tümünün veya bir kısmının, kaburgaya bağlı olduğu kısımları ve organ bağlantıları bozulmamak kaydı ile kalıcı olarak yükselmesidir. Bu erişkinlerde nadir görülen bir durumdur. Diyafram yüksekliği primer ya da kazanılmış frenik sinir hasarı sonrası oluşabilir. Bu anomali genellikle sol diyaframda görülmekle birlikte diyaframda kas lifleri yoğunluğunda belirgin bir azalma ile karakterizedir. Buna karşın, diyaframda medyana gelen inme durumunda kasın görevi biraz zayıflamış olsa dahi, kas yoğunluğu normal sınırlara yakın durumda kalmaktadır. Diyafram felci genellikle frenik sinir (diyafragmayı uyaran sinir) hasarına bağlı olarak ortaya çıkmakta. Ancak diyafragma yüksekliği sıklıkla herhangi bir sinirsel hasar olmadan saf bir dejeneratif kas hastalığı olarak ortaya çıkar. Diyafram yüksekliği ve diyafram felcinin nedenleri farklı olsa da genellikle aynı radyolojik görünüm ve aynı klinik durumlara sebep olur. Diyafram yüksekliği erkek popülasyonunda daha yaygındır” dedi.

İlerleyen durumda hastalar oturur pozisyonda uyumak zorunda kalabiliyor.

Diyafram yüksekliğinin neden olduğu belirtilere değinen Demirhan,” Diyafram yüksekliği ya da diyafram felci olan hastalarda nefes darlığı başlıca belirti olarak karşımıza çıkar. Diyafram yüksekliği ya da felci olan hastalarda, diyaframın hareketsizlik nedeniyle fonksiyonu azalmış ya da kaybolmuştur. Dolayısı ile akciğer ve toraks duvarının uyum bozukluğu nedeni ile solunumda önemli değişiklikler olur ya da solunum bozulur. Bu da nefes darlığı hissini arttıran faktörler arasındadır. Bazı hastalarda da hipoksemi denilen kanda oksijen azalması görülebilir. Hipoksemiyi düzeltmek için gelişen refleks hiperventilasyon yani kanın normal gaz seviyesini korumak için gerekli olan normal hava giriş- çıkışının normal düzeyin üzerinde gerçekleşmesi durumunda ise solunumsal alkaloza neden olur. Normal kişilerin aksine, yatar pozisyonda abdominal yani karın organlarının toraksa doğru yer değiştirmesi, akciğer hacimlerinde daha da azalmaya yol açacağından bazı hastalarda ileri derecede solunum bozukluğu görülebilir. Özellikle sol hemidiyafram yüksekliği olan hastalarda karın ağrısı, şişkinlik, mide ekşimesi, kusma, geğirme, bulantı, kabızlık ve kilo kaybı gibi belirtiler gelişebilir. Bu şikayetler karakteristik olarak pozisyon değişiklikleri ile şiddetlenir. Orta ve ileri düzeyde evantrasyonu olan hastaların muayenesinde, etkilenen tarafta göğüs kafesinin alt kısmında çöküklük oluşması, batında ise dolgunluk tespit edilebilir. Eğilmekle veya yatar pozisyonda şiddetli ve ilerleyici nefes darlığı oluşması diyafram yüksekliği için tanı koyduran en önemi nedendir. Hastalar sonunda sürekli dik pozisyonda çalışmak ve oturur pozisyonda uyumak zorunda kalmaktadır” şeklinde konuştu.
Diyafram yüksekliğinde tanı aşamasında dikkat edilmesi gereklere ve tedavi yöntemlerine değinen Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Diyafram yüksekliği ya da felci olan çoğu erişkin hastada şikayet yoktur. Diyafram yüksekliği genellikle akciğer grafisinde tesadüfen tespit edilir. Tomografi ile başka bir patolojik durum varsa ekarte edilir. Ultrasonografi ile diyafragma hareketinin olup olmadığı gözlenebilir. Nefes darlığı ya da ortopnenin, diyafram yüksekliği ya da felcine bağlı olduğunun kanıtlanması önemlidir. Bu nedenle, nefes darlığı ve ortopnenin süresi ve ilerlemesini değerlendirmek, nefes darlığına yol açan diğer potansiyel nedenleri dışlamak için (morbid obezite, akciğer hastalığı, konjestif kalp yetmezliği vb.) titiz bir öykü ve fizik muayene yapılmalıdır. Diğer nedenler dışlanmalıdır. Tedaviler ise eskiden açık yöntemler ile yapılmakta iken günümüzde minimal invaziv olmak üzere transtorasik ve transabdominal yöntemlerle diyafram plikasyon teknikleri geliştirilmiştir. Diyafragmanın normal pozisyonuna getirilmesi sonrası akciğerdeki baskı ortadan kalkar ve efor kapasitesi artar. Bilateral diyafram paralizisi olan kuadriplejik hastalarda diyafram pili (DPS) kullanılmaktadır ancak konumuz dışında kalmaktadır” ifadelerini kullandı.
Diyafram yüksekliği tanısı konulan 34 yaşındaki iki çocuk annesi Fatma Taniş yaşadığı süreci anlattı. Taniş,” AML rahatsızlığı nedeni ile ilik nakline hazırlanıyordum. Ancak aniden gelişen halsizlik, eforla birlikte gelen nefes darlığı gibi belirtiler sonrası diyafram yüksekliği tanısı kondu. Doktorlarım bu şekilde nakil olmamın mümkün olamadığını söylediler. Geçtiğimiz günlerde Özkan Demirhan hocam ve ekibi diyafram yüksekliği şikayetimi gidermek için beni ameliyata aldı. Ameliyat sonrası nefes darlığı sorunum önemli ölçüde geriledi. Doktorlarım artık nakil için hazır olduğumu söylediler” dedi.
Hastaya uygulanan cerrahi yöntemle ilgili bilgi veren Demirhan,” Kapalı ameliyat teknikleri kullanarak, küçük kesilerle yaptığımız “Diyafram Plikasyonu” ameliyatı ile diyaframını düz hale getirdik  ve akciğerini rahatlattık. Akciğeri normale dönen ve nefes darlığı sorununu giderdiğimiz genç hastamız artık nakil için hazır” şeklinde bilgi verdi.

Haber: Şükriye Özgül