29 Aralık 2017 Cuma

YENİ YILDA SAÇ EKİMİ TURİZMİNE İSPANYOLLAR DAMGA VURDU…


Saç ekiminde Türkiye Dünyanın cazibe merkezi oldu. Yeni yılda İspanyollar sektöre damga vurdu. Ancak uzmanlar uyarıyor. “Merdiven altı yapılan kötü işlemler Arap turistleri ülkemizden uzaklaştırıyor. Bu konu ile ilgili 
denetimlerin arttırılması gerekir.”



İstanbul’da adım başı saç ektiren turistlere rastlamak mümkünken Arap turistlerin azalması Avrupalıların ise artış göstermesi dikkati çekiyor. Uzmanlar geçtiğimiz 3-4 yıla damga vuran İspanyol turistlerin yılbaşını da fırsat bilerek saç ekiminde ülkemizi tercih ettiğine vurgu yapıyor. Adım başı görmeye alışık olduğumuz Arap turistlerin azalmasını ise merdiven altı yapılan kötü işlemlere bağlayarak bu alanda Türkiye’den ziyade İran’ı tercih etmeye başladıklarını ifade ediyorlar. Sektöre dair bilgi veren sağlık yönetimi uzmanı, estetik ve saç ekim yöneticisi Songül Alcı,” Sektörde her yıl daha yükselen bir ivme var. Saç ekiminde turizmcilerle sağlıkçılar artık iç içe çalışıyor. 

Çünkü ülkemiz turizm güzellikleri açısından çok zengin bir ülke. Son yıllarda sağlık turizminin de dünya çapında parlaması ile beraber yabancılar hem gelip gezmek, tatil yapmak hem de güzelleşmek istiyor ülkemizde. Buna yapılan cazip turizm paketleri, VİP hizmetler de destek oluyor. Turist geliyor Kapadokya’yı geziyor, sonra İstanbul’a geliyor. Saçını ektiriyor ya da estetik yaptırıyor. Ondan sonra kültür turları yapıyor. Cami geziyor, saraylarımızı geziyor buralarda bol bol fotoğraf çektiriyor. Bunu yaparken şoför tahsis ediliyor, tercüman veriliyor bu da büyük bir referans sağlıyor. Grup halinde randevu almaya başlıyorlar. Yaz randevuları şimdiden oluşmaya başladı mesela.

İspanyollar kesinlikle Türkiye diyor Ruslar ise keşfetmeyi bekliyor.


İspanyolların yoğun ilgi gösterdiğine değine Songül Alcı,” Her yılbaşı olduğu gibi bu yılbaşı da Avrupalıları ağırladık, ağırlamaya da devam ediyoruz. Ancak Arap turistler gözle görülür bir düşüş var. Bunun en büyük nedeni denetimsiz merdiven altı yerlerde yapılan kötü işlemler. Daha önce Arapların yoğun olarak geldiği dönemde yapılan bu işlemler maalesef ülkemizin adını da kötüye çıkardı ve bu turistler İran’a yöneldi. Öte yandan Ruslar da estetik açısından ülkemizi tercih ediyor. Ancak saç ekimi alanını henüz keşfetmediler diyebiliriz.” Şeklinde konuştu.

Sektörde hastaneler ve personele düzen getirilmeli.

Sektördeki aksaklıklara dikkat çenek Alcı,” Para kazanılıyor diye herkes saç ekimi yapıyor ama henüz hastaneler ve personele bir düzen getirilmedi. Kötü sonuçlar sağlık turizmine zarar veriyor. Saç ekimi personeli eğitilmeli ayrı bir branşta değerlendirilmeli. Dil eğitimleri mutlaka alınmalı. Yabancı hasta ayrı bir özen istiyor, bu göz ardı edilmemeli. Bu düzen tam olarak oturmadı. Saç ekiminde denetimsizlik ve merdiven altı işler bu büyüyen sektöre darbe vuruyor. Saç kayıpları insanlarda ciddi bir telaşa neden oluyor. Bu da acele davranıp yanlış girişimlerde bulunmalarına neden olabiliyor. Kimi eczaneden dökülmeye karşı ilaç ve şampuanlar alırken kimi de aktara gidip bakım yağları hazırlatıyor. Birçok kişi de doktora başvurmak yerine ruhsatsız çalışan klinikler ya da kuaför veya güzellik salonlarında saç ektiriyor. Saçla ilgili görüşmeler pazarlamacı değil hekimle yapılması gerekirken internette her görülen numaraya basıp körü körüne gidilen merkezlerde birçok sorunlar yaşandığını biliyoruz. Sağlık Turizmi ülkemizin en büyük ekonomik değerlerinden biri… Elbette hastanelerimizin standartları hekimlerimizin tecrübesi ülkemizi bu konuda daha da çekici kılıyor. Fiyat politikası dışında bizi cazip kılan da bu özellik. Bu yüzden Dünyanın her tarafından her konuda hastalar ülkemize geliyor. Saç ekimi basit bir olay değil. Mutlaka hastane ortamında ve uzman plastik cerrahlar ya da dermatologlar eşliğinde yapılmalı. Aksi halde çim adama dönülebilir.” ifadelerini kullandı.

Dünyada moda olan her şey direkt sektöre yansıyor.

 Sektörün trendlerine de değinen Songül Alcı,” Dünyada artık fiziksel moda diye bir gerçek var. Böyle bir algı oluştu ve insanlar ister istemez kendilerini buna uymak zorunda hissediyor. Her yerde bakımlı kadınlar bakımlı erkekler görüyoruz. İnsanlar görünüşlerine inanılmaz özen gösteriyorlar. Eskiden ünlüler bunu yapardı. Ama günümüzde ünlü ünsüz herkes dış görünüşe yatırım yapar hale geldi. Erkekler saç ektiriyor, sakal ektiriyor. Yetmedi yüzüne dolgu, botox ya da farklı gençleşme işlemleri yaptırıyor. Kadınlar da hormonal ve stres faktörlerinden dolayı çok fazla saç kaybı yaşamaya başladı. Onlar da saç ektiriyor, kaş ektiriyor. Çoğu zaman ailecek gelmiş insanları görüyoruz. Çok enteresan anneler oğullarını alıp saçını ektirmeye geliyor. Bu talep iyi, güzel ama burada bize düşen görev büyük. Hizmet ve işlem kalitesini en üst seviyede tutmamız lazım. İnsanların beklentilerini karşılamamız lazım. İz merkez olarak buna fazlası ile dikkat ediyoruz. Ancak Türkiye çapında tüm merkezlerde en süt seviyede bir kalite politikasının düzenlenmesi lazım.” dedi.



GEBELİKTE RUTİN TESTLER HAYATİ ÖNEME SAHİP…


Gebelik kadınların en özel dönemlerinden biri. Hem annenin hem de bebeğin sağlıklı olarak bu süreci tamamlaması için ise hamilelik süresince uygulanan rutin gebelik testleri hayati öneme sahip.  Ay ay yapılması gereken bu testlere yönelik tüm detayları Medigold Sultan Hastanesinden Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Serçin Külsoy anlattı.


“İLK 3 AYLIK RUTİN TESTLER
Gebeliğin ilk 3 ayında yapılması gereken rutin gebelik testleri var. Çünkü bunlar ne kadar erken yapılırsa, bir hastalık varsa tespit edilip ona göre ilacı veriliyor ve bebeğin bundan etkilenmesi önlenmiş oluyor. Bunların en önemlileri kan sayımı, şeker testleri, hepatit testleri, guatr testleri ve karaciğer enzimleri. Bunlar olmadan gebeliğin sağlıklı devam etmesi mümkün değil. Bir de idrar tahlili yapıyoruz ki, iltihap varsa onu tedavisini verelim diye.

2’Lİ VE 3’LÜ TESTLER
3’üncü aydan sonra 11-14 haftalar arasında halk arasında zeka testi diye bilinen ikili test ve 16-19’uncu haftalar arasında da halk arasında yine zeka testi diye bilinen 3’lü test var. Ama bunlar zorunlu testler değiller. Çünkü yapıldığında tedavi edilmesi diye bir şey söz konusu olmadığı için bunu hastalara sorup tercih ediyorlarsa yapıyoruz. Eğer varsa, testte bir risk çıkarsa, ayrıntılı ultrasona ve anne karnından su alınmasına gidiliyor. Eğer orada bir patoloji çıkarsa da hastanın tercihine göre bebeği aldırma alternatifi veriliyor yasalar dahilinde. Hasta istemezse de bilerek devam etme tercihine sahip olabiliyor. Anne karnından su alınması işleminde bebeği kaybetme riski yüzde 1’dir. Çünkü bu işleme çok basit iğne ile girilip 15-20 cc kadar sıvı alınan ve sonrasında hastanın günlük aktivitesine döndüğü bir işlemdir. Ancak biz yine de ilk gün annenin bir iş yapmamasını ve bol sıvı almasını öneriyoruz. Herhangi ekstra bir tedaviye gerek duyulmayan bir işlemdir. Ama karşılığında bize genetik olarak bebeğin cildinden dökülen bebeğe ait hücreleri taradığımız için gerçekten bir anomali varsa; Down sendromu gibi ya da zeka özürlü bir hastalık varsa direkt bebekten hücre alıp tanı koyabiliyoruz. O açıdan çok önemli. Ancak bu testler zorunlu gruba girmiyor.

AYRINTILI ULTRASON
20’inci haftadan sonra bütün hastalardan ayrıntılı ultrason istenir. Ayrıntılı ultrason zorunlu testlerdendir. Çünkü orada kafa içerisinde, kalbinde, karnında, midesinde herhangi bir yerinde bir anomali var mı tespit ediyoruz. Özellikle kalp anomalileri çok erken tanı gerektiren ve erken müdahale edilirse tedavi imkanı doğan anomaliler. Örneğin çocuğun kalbinde delik olduğu bilinirse biz bunu doğduğu ilk günden itibaren çocuk doktoruna teslim ediyoruz. Hemen gerekli müdahalesi ve ameliyatı yapılarak bebek kurtulabiliyor bu sayede. Ancak biz bunu tespit edemezsek anne “bebek morarıyor, az emiyor, çok emiyor ya da bu bebek niye bu kadar çok uyuyor” diye tespit edene kadar bir buçuk 2 ay geçiyor ve sonra zaten iş işten geçmiş oluyor. Bu yüzden özellikle büyük anomalilerde önemli ayrıntılı ultrason, mutlaka öneriyoruz.

ŞEKER YÜKLEMESİ
7’inci ayda şeker yükleme testi var. Şeker yükleme testinde biz kadın doğumcular zorunlu diyoruz. Bütün hastalara şeker yüklemeyi söylediğimizde hastalar “hayatta yaptırmam, bebeğe çok zararlı” diyorlar. Çünkü şöyle düşünüyorlar. Şeker yüklendiğinde bebeğe 5 litrelik damacana ile şeker verileceğini sanıyorlar. Halbuki olay öyle değil. Yüklenen şeker miktarı 50 gramlık yüklemede toplam 2 baklava şekeri kadar, 75 gramlık yüklemede toplam 3 baklava şekeri kadardır. Bunu hiç vermesek çok daha iyi olur aslında. Ama hastalar o kadar çok tatlı tüketiyorlar ki, bizim kültürümüzde var bu. Aşure, hurma, pekmez, fındık ezmesi… Bu kadar çok şekerli besin tüketen bir hastada eğer gizli şeker varsa ve siz o hastayı taramazsanız o bebek genetik olarak diyabet hastalığı ile kodlanıyor. 

O yüzden hastalar her gün mutlaka her türlü tatlıyı tüketiyor ama şeker yüklemeye gelince “bebeğime zararlı” diyorlar. Halbuki ben de diyorum ki” keşke hiç yemeseniz de biz de hiç yaptırmasak bu testi.” Ama toplumdaki en sık görülen hastalık bu ve çocukları tehdit ediyor. Bizim alternatifimiz şu. Hastanın ailesinde diyabet var mı buna bakıyoruz. Diyabet yoksa, hasta zayıfsa, kilo alımı iyi gidiyorsa, açlık şekeri hemoglobin A1C’si iyiyse, uyumlu ve diyeti anlayan uygulayan bir hastaysa o zaman diyorum ki; 3 günlük açlık tokluk şekeri takibi yapalım. Bakalım normal hayatta nasıl gidiyor. O hastalarda bunu yapabilirsiniz. Ancak hastalarımız çok kiloluysa, 20’li yaşlarda 3’üncü ya da 4’üncü gebelikse ve tatlı yemeye çok düşkünse bu hastayı gözden kaçırmamamız gerekiyor. Anneyi gözden kaçırmak demek çocuğu da gözden kaçırmak anlamına geliyor. Bu tüm nesli etkileyecek bir şey. Test yapılırsa 24-28 hafta arasında yapılabiliyor. 30 haftaya kadar da uzayabiliyor bu süre. Bu da zorunlu bir test.

SON AY TESTLERİ
Son aya gelince son ayda biz mutlaka o ilk aylardaki kan sayımı, ferritin düzeyi, B12, tiroid testleri gibi testleri tekrar istiyoruz. Çünkü doğuma 1 ay kalmıştır. Hastanın kanı düştü ise bizim için doğumda kan kadar önemli hiçbir şey yoktur. Bütün kadınlar kan ilacını çok düzenli kullanmalı çünkü doğumda kan çok önemlidir. Eğer kadın kanı düşük bir şekilde doğuma girerse olumsuz etkilenebiliyor. 5’inci aydan sonra kanı çok iyi olan kadınların bile kanın düştüğünü görüyoruz. Çünkü bebek büyüdükçe anneden daha çok demir almaya başlıyor. Eğer kadın kan ilacı kullanmazsa doğumda 1 buçuk 2 litre kadar da kanıyor. Bu da anneyi kan kaybına bağlı şoktan kaybetme riskini doğuyor ya da en basitinden kan takma zorunda kalıyoruz. Kan takmanın da bilenen ve bilinmeyen olası ayrı riskleri var. Dolaysı ile kadın mutlaka kan ilacı kullanmalı. Ve bütün bu testleri doktorunun gözetiminde yapmalı.

Kan ilacını çok derin bir kansızlığı yoksa genelde 16-18 haftadan sonra başlıyoruz ve doğuma kadar düzenli kullanmasını istiyoruz. Genelde düzenli kullanırsa belli başlı kansızlık tipleri haricinde kan yükselir. Mecbur kaldığımızda kan iğnelerine geçiyoruz. Hastanın kan iğnesini istemediği durumlarda mecbur kalırsak kan serumu dediğimiz küçük, demir içeren serumlar var onları takabiliyoruz. En son olarak mecbur kaldığımızda kan takıyoruz ancak bu da istemediğimiz bir şey. Hastalar ilaç sevmiyor. Hep bir kanı var “pekmez yersem kanım yükselir” diye. Pekmez kesinlikle kanı yükseltmiyor. Sadece şekeri yükseltiyor.
Bir de artık d vitamini damlalar var. Bunlar zorunlu ilaçlardır. D vitamini damlalarda gebelikte 9-10 damla ile başlanıp hastanın D vitamini seviyesine göre 20 damlaya kadar düzenli kullanmak koşulu ile doğuma kadar hatta kongrelerde doğumdan sonra 3 ay daha kullanılmalı diye söyleniyor. Onların da kullanımı zorunludur.


Son ayda hastaları, bir haftada bir mutlaka NST’ye alıyoruz. NST karından bebeğin kalp atışlarının yazdırıldığı EKG gibi bir cihazdır. Onunla da haftada bir bebeğin iyilik halini değerlendiriyoruz annenin de doğum ağrıları başlamış mı, ciddi bir kasılması var mı yok mu anlayabildiğimiz basit bir test.”

BANU PARLAK VE AZİZ KİRAZ STALK NİŞANTAŞI'NI SALLADI…


Sosyal medya fenomeni ve son zamanlarda müzik dünyasında yaptığı başarılı çalışmalarla yıldızı parlayan Banu Parlak ile O Ses Türkiye yarışmasında kısa sürede şöhrete kavuşan Aziz Kiraz aynı sahnede buluştu. Banu Parlak “Narin Yarim” ve “Dura Dura” parçalarını seslendirirken Aziz de internette tıklanma rekorları kıran “Efso” parçasını seslendirdi. Stalk Nişantaşı adlı mekanda sahne alan ve mekanı hınca hınç dolduran iki ünlü isim müzikseverleri kendilerine hayran bıraktı.




“Narin Yarim” ve “Dura Dura” parçalarını yeniden uyarlayarak yaptığı single albümlerle elde ettiği başarının ardından keyfinin yerinde olduğu görülen Banu Parlak anlamlı bir sosyal sorumluluk projesine de imza atmaya hazırlanıyor.
 Banu Parlak “Savaşın Sonu Yok” isimli single albümünün tüm gelirini savaş mağduru mülteci çocuklara bağışlayacağını açıklamıştı. Bu anlamlı projeye bir destek de Stalk Nişantaşı’ndan geldi. Mekanın işletme müdürü Samet Zorlu projeye destek verdiklerini açıkladı.
Başarılı şarkıcı, “Savaşın Sonu Yok” şarkısının klibini Hatay’daki mülteci kampında çekeceklerini belirterek çok heyecanlı olduğunu açıkladı.