8 Temmuz 2017 Cumartesi

ŞU DÜNYADA BUGÜNE KADAR NE YAŞADIYSAK YANIMIZA KAR KALIYOR. GÜZEL YAŞAMAK LAZIM BU YÜZDEN...


Deyim yerindeyse tam savaşçı Demet. Sevgi dolu, hayat dolu, umut dolu… 

Çok sevdiği eşi ile evlendiklerinde dünyanın en mutlu kadını olmuş. Evlilikten kısa bir süre sonra da güzel haberi almışlar, Demet hamile olduğunu öğrenmiş. “O kadar güzel bir heyecandı ki.” diyor. “Özlüyorduk henüz doğmamış bebeğimizi ve hemen doktorumuzun yanında soluğu alıyor, ultrasonda onu izliyor, kalp atışlarını dinliyorduk.”diyor.

Yine böyle bir gün doğuma 2 ay kala bebekleri ile hasret gidermeye gittiklerinde o büyük kabusu yaşamışlar. “Bebeğimin kalbi durmuş o an dünya başımıza yıkıldı.” diyor. Oldukça zorlu geçen bu süreci karı koca birlikte atlatmaya çalışırken Demet bebeğinin ölümünden 10 gün sonra beyin kanaması geçiriyor ve ölümle burun buruna kalıyor. “Zor günlerdi.” diyor. 

Anlatırken beni de hüngür hüngür ağlattı. Röportaj bitene kadar kaç kere şükrettik birlikte hatırlamıyorum.
Çok şükrettik çünkü Demet’in yaşadıkları bunlarla sınırlı değil. Demet gerçek bir mucizenin eseri…
Bundan 2 yıl önce 2’inci bebeğine, dünya güzeli Melek’ine hamileyken,” Çok korktum, bebeğimin başına bir şey gelir yine diye, çok korktum. Hep dua ettim onu kucağıma sağ salim alayım, kavuşalım diye.” diyor. Kavuşuyor anne kız ama doğumdan sonra başına gelen şey Demet’i 2’inci kez ecelle burun buruna getiriyor. Bebeğini kucağında anca 2 gün tutabiliyor ardından 15 gün yoğun bakımda kalıyor. Doğum esnasında bacak damarları pıhtı ile tıkanıyor. Kangren oluyor Demet’in bacağı. Hastaneler, doktorlar çaresiz kalıyor. O bacağının kesilmesine dahi razı olurken, hayatına dair dahi umutlu konuşamıyor doktorları. “Sanırım buraya kadardı dedim. Eşimi çağırdım vasiyetimi açıkladım. Bebeğimi annemlere ver onlar ona iyi bakar. Sen de benden sonra çok üzülme hayatını kur, mutlu ol dedim.” diyor. “ Dedim bunu ama içim içimi de yiyordu. Demet küçücük bebeğin var, onun sana ihtiyacı var. Gidemezsin bu kadar kolay dedim durdum. Yoğun bakım odasında kendi kendime konuşurken aklıma kuaförümde yıllar önce arkadaşlarla yaptığımız bir konuşma geldi. Yusuf Kalko’dan bahsediyorlardı. Açamadığı damar yokmuş, arkadaşımın yakını kurtarmış. O zamanki konuşma aklıma geldi ne hikmetse. Üstünde durmadım o dönem, böyle bir derdim yoktu ki, ne işim olabilirdi Yusuf Kalko’yla. Ben bunları düşünürken ailem geldi yanıma. “Bir doktor bulduk seni ona götürmek istiyoruz” dediler. Kimdir dediğimde Allah’ın bana bebeğime kavuşmak için bir ışık yaktığını anladım. Bahsettikleri isim Yusuf Kalko’ydu. Birbirimizden habersiz aynı kişiyi düşünmüşüz. “ diyor.

Vasiyetini bile hazırlayan bu genç kadın şimdi yaşıyor. Dünya güzeli… Kendi gibi dünya güzeli kızı da şu anda 2 yaşında. Anne kız çok planları var, umutları var, hayalleri var.

Hepsini samimiyetle anlattı, umutlarını anlattı, yaşadığı sınavları hayattan aldığı dersleri anlattı.

Çok zor bir dönemi geride bırakmışsınız, öncelikle geçmiş olsun Demet. Neler yaşadın biraz anlatır mısın?
Bundan 2 yıl önce kızımın doğumu esnasında bacağımda bir ağrıyla başladı sıkıntılar. 25 yaşındaydım. Doktorum doğum esnasında bacak ağrılarının ya da uyuşmaların normal olduğunu korkmamam gerektiğini söyledi. Doğumum da öyle rahat geçti ki, aklıma kötü bir şey gelmedi. Bacak ağrım hiç dinmedi sonra günden güne daha da şiddetlendi. Doğumdan 2 gün önce başparmağımda hafif bir morluk vardı. Acaba farkında olmadan bir yere mi çarptım demiştim. Ardından böyle bir ağrı ve gün geçtikçe daha da şiddetlenen bir ağrı olunca doktora gittik eşimle. Ödem dediler, kas sıkışması tam bir tanı koyamadılar. Bu şekilde yaklaşık 10 gün geçti ve ağrılarım artık dayanılmaz boyuta geldi. Tekrar hastaneye gittiğimizde çeşitli tetkikler istediler ve sonuç çıkınca durumun damarların tıkanmasından kaynaklandığını söylediler. Beni hemen daha donanımlı bir hastaneye sevk ettiler. Bu hastanede de hemen yoğun bakıma aldılar. Neye uğradığımı şaşırdım. Yürüyerek gitmiştim hastaneye, yoğun bakıma alındım ve kısa bir süre içinde de ameliyata. Ameliyatlarda da sorun çıkmış ve aynı gün 3 defa ameliyata alındım. İlerleyen bir iki gün içerisinde de yapılan ameliyatlarda 5 tane ameliyat geçirdim. Ama bütün bunlara rağmen doktorlarım,” Dünyanın öbür ucuna da gitsen bu bacak kesilmek zorunda.” dediler. Bunu söylediler ama bacağımı kesmeye de kimse yanaşmadı çünkü vücudumda oluşan enfeksiyondan dolayı hayati tehlikem vardı.

Bebeğin bu arada nerede kaldı?
Ailem, eltilerim baktı. Aslında bebeğimden dolayı yoğun bakıma girmek istemedim. El kadar bebek annesine ihtiyacı var. Anne sütüne ihtiyacı var. Babam kızdı tabi. “Sen tedavini ol, biz bakarız bebeğe.” dedi. Öylelikle kaldım.

Hayati tehlikem vardı demiştin. Nasıl gelişti sonraki hastane süreci? Nasıl kurtuldun?
Çok enteresan. Mucizeler gelmeden sinyal verirmiş, bunu hastane yoğun bakım odasında anladım. Çok umutsuz bir durumdaydım. Sanırım buraya kadardı dedim. Eşimi çağırdım yanıma. Ona vasiyetimdir, çocuğuma ailem baksın dedim. Sen de çok hırpalama kendini benden sonra, kendine yeni bir hayat kur dedim. Eşim çok kızdı tabi böyle konuşmama. “Kurtulacaksın” dedi. “Biz hayata hep beraber devam edeceğiz.”dedi. O bunu söyledikten sonra ben de ölümü kabullenemedim. Bebeğimin bana ihtiyacı var dedim. Şu an değil Demet, zamanın var dedim. Kafamda bütün bu düşünceler dolaşırken yıllar önce gittiğim kuaför dükkanındaki bir sohbeti hatırladım. Kuafördeki arkadaşlar bir yakınlarının ameliyatla kurtulma hikayesini paylaşıyordu. Damar hastasıymış. Ameliyatını yapan doktorun adı Yusuf Kalko’ymuş. Birden aklıma geliverdi. Üzerinden o kadar zaman geçti.O zaman hiç üstünde durmamıştım, ne işim olabilirdi ki Yusuf Kalko’yla? Ben bunları düşünürken ailem geldi yanıma. “Ağabeyinle, amcan bir doktorla görüşmüş seni ona götüreceğiz.” dediler. Doktor kim, nereden buldunuz derken Yusuf Kalko adını verdiler. Birbirimizden habersiz aynı doktoru düşünmüşüz. Dedim ki, Allah’ın bir hikmeti bu galiba.

Sonra ne oldu?
Hemen gittik Yusuf hocaya. Tek başıma olsam belki bırakırdım hayatın ucunu ama kızım var ya. Onun için dayandım o kadar acıya. Ha gayret Demet git belki bir mucize olur dedim. O kadar perişan vaziyetteydim ki. Bacağım mosmor olmuş ve kokmaya başlamıştı. Ben 15 gün yoğun bakımda kaldığım için bakımsız kalmıştım. Yusuf hoca ile tanışmamızı hayatım boyunca unutamayacağım. Beni muayene ettikten sonra bacağımın kesilmek zorunda olduğunu söyledi. “Bacağı boş ver hayatını kurtarmamız lazım.”dedi. O öyle söyleyince ben de ona,’Beni kurtarın hocam, giden bacak olsun. Beni bekleyen 15 günlük bir kızım var. Ben ölürsem perişan olur.’ deyince boynuma sarıldı hoca,” Hep beraber seni ayağa kaldıracağız.” dedi. İnanamadım terim, bacağımın kokusu hepsi birbirine karışmıştı ama o doktor bunu umursamadı bile. Öyle büyük bir cesaret aldım ki o sarılıştan, hayata tekrar tutunacağıma inandım gerçekten.

Bundan sonra sanırım yeni bir ameliyat süreci başladı.
Evet. Yusuf hoca beni ameliyata aldı. Ameliyat başlamadan ona, hocam mümkünse diz altından kurtarın dedim. “Elimden geleni yapacağım ama unutma bu bir hayat kurtarma ameliyatı.” dedi. Ameliyat sonrasını hatırlıyorum. Gözümü açtığımda Yusuf hoca başımda bekliyordu. İyice kendime geldiğimde ağrımın olmadığını fark ettim. İlk sözüm,’Hocam sizi öpebilir miyim?’oldu. O da bana,”Demet bacağını diz üstünden kestik.” dedi. ‘Önemli değil hocam, hayattayım, çocuğuma kavuşacağım, ben uyuyabilir miyim’ dediğimi hatırlıyorum. O kadar yorgun düşmüştü ki bedenim ağrılardan, ağrısız kalınca günlerce uyumak istedim sadece.

Uykudan uyandığında ne hissettin peki?
Annem babam yoktu. Amcam onları dinlenmeleri için eve göndermiş. Hemen telefonla aradım, ‘yaşıyorum’ demek için. Ama onları çoktan bir matem havası sarmıştı. Bacağımın kesildiğini öğrenince çok üzülmüşler. Ben aradığımda da ağlıyorlardı. Onlara şunu söyledim. ‘Ne yapıyorsunuz? Giden bacak olsun. Ha demirden ha kemikten… Ne fark edecek? Ben hayattayım ve bebeğime kavuşmak için sabırsızlanıyorum. Benim yavrum kimseye muhtaç olmayacak, ona ben bakacağım. Hepinizi hastaneye bekliyorum. İnternette bakın protez bacaklı ne kadar güzel kızlar var. Son derece de mutlular ve kimseye de ihtiyaçları yok, yaşamlarını sürdürüyorlar.’ dedim. Bu sözlerimden sonra matem havasını bıraktılar. Çok şanslıyım bu açıdan. Bir de harika bir eşim var. Bir an olsun beni yalnız bırakmadığı gibi hiç umutsuzluğa müsaade etmedi. “Biz iyi günde kötü günde diye söz verdik. Ben seni olduğun gibi seviyorum.” dedi her seferinde. Ona da çok şey borçluyum.

Hastaneden çıktığında neler yaşadın?
Çok enteresan ama bazı arkadaşlarım vardı benim dost bildiğim insanlar. Yediğimiz içtiğimiz ayrı gitmeyen kişiler. Beni hiç aramadılar. Ben onları aradığımda da tavır yaptılar. Engelli Demet’i hayatlarında istemediler. Birkaçı hariç arkadaşlarımdan böyle bir tepki aldım ve çok şaşırdım. Şort giydiğimde insanlar yadırgıyor mesela, protezimi garip bakışlarla inceliyorlar. Ama ben seviyorum o protezi. Çok hızlı olmasa da kendim yürüyorum, kızımla ilgileniyorum. Kimseye ihtiyacım yok. Bundan daha güzel bir şey olabilir mi artık benim hayatımda?

Peki ya Melek? Anne kız hastane sonrası yeniden nasıl kavuştunuz? İletişiminiz nasıl?
Hiç unutmuyorum o günü. Yavrum burnumda tütüyordu. Resimleri hep elimdeydi zaten. Onu görmeyeli 20-25 gün olmuştu. Biliyorsunuz yeni doğan bebekler çok çabuk büyüyor, değişiyor. Eve döndüğümde çocuğum büyümüştü, gülücükler atıyordu. Yatağa oturdum, bacağımı uzattım… Bebeğimi kucağıma aldım ve bacağımın eksik olan kısmına koydum. Dedim ki aileme,’ Alın işte size bacak. Melek benim bacağım olacak.’ Babamın orada,”İmkanım olsa da bacağımı kesip sana versem.” dediğini hatırlıyorum. Bacak umurumda değildi. Çocuğum sağ, eşim sağ, ben sağ, ailem sağ. Dağ gibiyim yani. Çok güçlü hissettim kendimi.

Takdir edilecek bir kadınsın. Bu kadar güçlü olmayı nasıl başardın?
İnsanı güçlü kılan yaşadığı acılar. Ben bu olaydan önce bir evladımı kaybetmiştim. İlk hamileliğimdi. Acayip heyecanlıydık her anne baba gibi. Sık sık gider kalp atışlarını dinlerdik. Özlerdik bebeğimizi. 7’inci ayımdaydım. Bütün hazırlıkları tamamdı. Kıyafetleri, eşyaları, odası, yatağı, biberonları, emzikleri, oyuncakları… Her şeyi hazırdı. Kalp atışını duymak için gittik ve bebeğimizin yaşamadığını öğrendik. Hissettiğim acıyı tarif etmem çok zor. Ölmüş bebeğimi doğurdum sonra. Bir kadın için bir anne için çok acı verici bir olay. Yıkılmıştım. Kısa bir süre sonra da beyin kanaması geçirdim. 2’inci hamileliğimde bu yüzden çok dua ettim. ‘Allah’ım bebeğime bir şey olmasın’ diye. Bana geldi... Uzvumun bir kısmını kaybettim ama önemli değil. Yavrum sevdiklerim yanımda. Ben onların yanındayım, dimdik.

Geleceğe dair hayallerin neler?
En büyük hayalim kızımı çok iyi bir şekilde yetiştirmek. Ona yetebilmek, her şeyi ile ilgilenmek, her şeyine yetişebilmek. Kızımın hiçbir şeyde gözü kalmasın istiyorum. Ona her şeyi verebileyim onunla her yere gidebileyim. Bunun için hayatımı biraz daha kolaylaştırmak için uğraşıyorum. Daha iyi yürüyebilmek için çalışıyorum, spor yapıyorum.

Senin durumunda olanlara ne söylemek istersin?
Hayatın sonu değil bu durum. Engellilik denilen şey herkesin başına gelebilir. Şu dünyada bugün ne yaşadıysak yanımıza kar kalıyor. Güzel yaşamak lazım bu yüzden!

Doktorunuzla görüşüyor musunuz?
Hem doktorum hem babam Yusuf bey benim. Bana baba şefkati ile yaklaşmasaydı o gün belki ben pes edecektim. İnandırdı beni yaşayacağıma. “Başaracağız” dedi başardık gerçekten. O beni hayata döndürdü, mucizem oldu, uğurum oldu.

Bu güzel ve duygulu sohbetin ardından Demet’in rahatsızlığı ile ilgili Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko hocamdan da açıklama aldım.

Hocam Demet’in bacağında nasıl bir sorun vardı?
Demet’in kasık damarları dahil bütün damarları tıkalıydı. Daha önce birkaç kez ameliyat olmuş. Biz derine giden damarını açtık. Kalçadan da kesilebilirdi hatta hayati riski vardı. Önce hayatını kurtarmaya odaklandık tabi. Bacağı kangren olmuştu kurtarma şansı yoktu diz üstünden kestik. Bu tarz ameliyatlar genelde bacak kurtarmadan çok hayat kurtarma ameliyatları oluyor. Biz de genç bir kadının hayatının kurtarmaya vesile olduk çok şükür. Şimdi durumu da iyi yavrusuna bakabiliyor.

Demet doğum anında yaşamış bu rahatsızlığı? Kadınlarda hamilelikte damarsal riskler oluyor mu?
Hamilelikte kadınların damarlarını da kontrol ettirmesi çok önemli. Çünkü doğumda pıhtı atması sonucu kangren durumlarına da rastlayabiliyoruz, ani ölümlere de. Özellikle varis sorunu olan kadınların da damarlarını kontrol ettirmesi büyük önem taşıyor. Doğum esnasına akciğere pıhtı kaçması sonucu ölüm riski hiç de küçümsenecek boyutta değil.

 Röportaj: Şükriye Özgül




6 Temmuz 2017 Perşembe

EV YAPIMI KEFİRLİ EKMEK TARİFİ…





Ekmekle ilgili sağlıklı mı, zararlı mı tartışmaları bir yana dursun ekmek Türk sofralarının vazgeçilmezi olmaya devam ediyor. Geleneklerin nesilden nesile aktarıldığını düşünürsek bebekler ve çocukların ekmek tutkusunu da göz ardı etmemek gerekir. Evet, gerçekten bebeklerde ekmek tutkusu diye bir şey varmış. Ben bunu anne olunca öğrendim tabii. Karı-koca kahvaltı dışında sofrada ekmek bulundurmazdık genelde. Ama minik oğlumuz ailemize katılınca durum değişti. Gittiğimiz misafirliklerde ya da yemeklerde tattığı ekmeğe bayıldığını görünce ekmek tariflerini de gözden geçirmeye başladım. Malum Canan Hoca ve birçok uzman ekmek tüketirken dikkatli olun uyarılarını sık sık yineliyor.

8 aylıktan itibaren her gün azar azar ev yapımı ekmek tüketmeye başladık bu sayede. Tabi benim ekmek tarifi listem de kabardı. Pekmezli ekmek, yaban mersinli ekmek, cevizli ekmek, kefirli ekmek diye uzuyor. Dönüşümlü olarak yapıyorum, minik oğlum da bayıla bayıla yiyor.

O gün bugündür de aslında fırından eve ekmek girmez oldu. Sabah kahvaltılarımız vazgeçilmezi artık benim ev yapımı ekmeğim oldu. Müthiş tok tutuyor bir kere. Üzerine biraz tereyağı sürüp yemek bile yetiyor. Yanına yumurta, zeytin, peynir, bal, reçel v.s. aramıyorsun. İnanılmaz lezzetli ve ben genellikle ekmeğin lezzetini bastırmasın diye ya peynir tüketiyorum yanında ya da tereyağı. Akşama kadar da kesinlikle acıkmıyorum. Kan şekerim oynamıyor.

Öte yandan anneler bilir, çocukların iştahsızlık damarı tuttuğu zaman kendinizi paralasanız da bir şey yedirmeniz neredeyse imkansız hale geliyor. Böyle durumlarda oğlumun yavan ekmeğe ‘hayır’ demediğini fark ettim. Hiçbir şey yediremediğim zamanlarda onu yediriyorum. Bir nebze de olsa midesine bir şey girmiş oluyor.

Bugünkü ekmek tarifi listeme kefirli ekmeği aldım. Müthiş lezzetli ve besleyici… İştah kabartıyor ama merak etmeyin ekmeğin içi dolu ve tok olduğu için isteseniz de fazla yiyemiyorsunuz. Çocuğa da günde en fazla 2 dilim yediriyorum. E, ne diyor uzmanlarımız da… “Her şeyi dozunda ve azar azar tükettikten sonra sorun yok.” diyor. O zaman tarife geçelim. Şimdiden herkese afiyet olsun.

Kefirli Ekmek Tarifi
Malzemeler:
1 yumurta
1 su bardağı kefir
1 tatlı kaşığı tuz
1 tatlı kaşığı şeker ya da 2 çorba kaşığı pekmez
Alabildiği kadar un
1 paket ekşi maya
1 su bardağı su
1 Yemek kaşığı tereyağı
Hazırlanışı:
Yumurtayı, kefiri, tuzu, şeker ya da pekmezi iyice karıştırıp üzerine ekşi mayayı, suyu, tereyağını ve unu ekleyin. Yaklaşık 5 dakika iyice yoğurmanızı tavsiye ederim. Ben bu işlemi mikserin hamur karıştırma aparatları ile yapıyorum. Hamurun kıvamına göre unu ayarlayabilirsiniz. İyice karıştıktan sonra hamurun üzerini kapatıp yaklaşık 2 saat kadar kabarmasını bekleyin. Hamur kabardıktan sonra tepsiye alabiliriz. Bu aşamayı tamamen kendi göz zevkinize göre ayarlayabilirsiniz. İster minik top ekmekler, ister yuvarlak borcamda yuvarlak ekmek, ister uzun ekmek, ister çiçek ekmeği yapabildiğiniz gibi kek kalıbında da pişirebilirsiniz. Yalnız hemen pişirmiyoruz. Ekmeğe şeklini verip uygun kaba aldıktan sonra 30 dakika kadar daha bekletmenizi tavsiye ederim. Hamur biraz daha kabarıyor ve ekmekler daha pofuduk oluyor. Fırına attığınızda ilk 10 dakikayı 180 dereceye ayarlayın daha sonra 150 dereceye çekin. Her ekmek şekli için pişme zamanı farklı… Top ekmekler 20 dakikada piştiği gibi köy ekmeği gibi yaptığınız ekmeğinizin pişme süresi 40 dakikaya kadar uzayabiliyor. Bundan dolayı fırına atınca sık sık takip etmeniz gerekir.
Biraz zaman alıyor ve yapılışı zahmetli gibi görünebilir ama inanın değil. En kötü ihtimalle evi mis gibi ekmem kokusu ile doldurmaya değer. SevgilerJ


 Hazırlayan: Şükriye Özgül

5 Temmuz 2017 Çarşamba

“ERKEKLER KENDİLERİNE AŞIK OLAN KADINDAN DEĞİL YAPACAĞI BASKIDAN ÜRKERLER


İşte kadınları can damarından vuran bir konu ve işte muhteşem bir roman.

Son dönemde kendisinden oldukça söz ettiren ünlü yazar Adil Yıldırım Doğan Kitap’tan çıkan romanı ‘Gecede Saklı Yalnız Aşklar’ın gördüğü ilgiden oldukça memnun olduğunu belirtti.

Adil Yıldırım romanı hakkında şöyle konuştu: “En büyük cesaret yaşamak… Bu konuda çok ciddiyim. Hiç tanışma fırsatı bulamadığım tek bir insanla aynı duyguyu paylaşmak ümidiyle yazdım romanımı. Hissettiklerimi gizlemeden dile getirmeme cesaret deniyorsa, daha fazlasını da yapabilirim. Duyguyu paylaşmak ekmeğini paylaşmak gibidir; insan bir kez bunu yapınca artık yalnız yemek istemez.” dedi.


‘Bazı kadınların aşkı erkeği ürkütür’ sloganın içeriğini de açıklayan Yıldırım: “Erkekler kendilerine aşık olan kadından ürkmezler; yapacağı baskıdan ürkerler. Bir erkeği değiştirmeye çalışmak bir kadının yapabileceği en temel hatadır. Romanımda Bora'yı ürküten nokta özünde erkekleri ürküten duygu ile aynı; birçok kadınla rahatça birlikte olmasına rağmen o sadece bir kadında tutuklu kalmış.” diye konuştu.

4 Temmuz 2017 Salı

BUERGER KADINLARI DA ESİR ALIYOR…


Çok genç yaştan itibaren erkekleri etkileyen Buerger hastalığı son yıllarda kadınlarda da sıklıkla görülmeye başlandı. Sigaraya bağlı gelişen rahatsızlık pasif içicileri de etkiliyor.


Sigara kullanımına bağlı olarak ortaya çıkan Buerger rahatsızlığı kılcal damarların tıkanmasına ve parmaklara giden kan akımının azalmasına neden oluyor. Ergenlik çağından itibaren ortaya çıkan rahatsızlık eskiden erkeklerde görülen bir rahatsızlıktı ancak günümüzde artık kadınlarda da sık sık görülmeye başlandı. Rahatsızlıktan korunmanın yolu sigaradan uzak durmaktan geçiyor. Uzmanlar ise uyarıyor. “Sigara içmemek yeterli değil. Sigara dumanına maruz kalmak da hastalığa neden olur. Dolayısı ile pasif içiciler de tehdit altında. Ergenlik çağından itibaren ortaya çıkabiliyor ve zamanında önlem alınmazsa genç yaşta uzuv kayıplarına neden oluyor."

2 yıl Buerger hastalığı ile mücadele eden ve ayağını kaybetmek üzereyken hastalıktan kurtulduğunu ifade eden 36 yaşındaki Mehtap Dursun,”2 yıl önce ayağımda bir ağrı başladı. Önce ara ara ağrılar şeklinde başladı ama bir süre sonra ayak tabanımda kronik hale geldi.  15 dakika yürüdükten sonra dinlenme ihtiyacı duymaya başladım. Bu şikayetler yaklaşık 2 yıl sürdü ve bu süre zarfında hiç bir teşhis konulamadı. Geçtiğimiz ocak ayında parmağımın arasında birdenbire bir yara oluştu. Dermatolojiye gittim ama ilerleme kat edilemedi. Ağrılarım arttı ve artık ayağımı uzatamamaya başladım. Kesinlikle yürümem gerekiyordu ağrımın dinmesi için. Gece yatarken ayağımı yere basmam gerekiyordu. Bir operasyon geçirdim ama işe yaramadı ve ardından kalp ve damar cerrahisine yönlendirildim. Burada yapılan muayene sonucunda Buerger tanısı kondu. 20 yıllık sigara kullanıcısıyım, rahatsızlığımın nedeni de sigaraymış. Daha önce adını bile duymadığım bir rahatsızlıkla karşı karşıyaydım. Ayağımı kaybetme riskim vardı. Prof. Dr. Yusuf Kalko ayağımı gördükten sonra ameliyat önerdi. Geliştirdikleri bir teknik Buerger hastalarında işe yarıyormuş. Çok düşünme şansım da yoktu açıkçası ameliyatı kabul ettim. İyi ki etmişim çünkü ameliyatın ardından ağrılarım kesildi. Şimdi oksijen tedavisi görüyorum. Yaram da iyiye gidiyor. Sigarayı hayatımdan tamamen çıkardım. Sigara içilen ortamda dahi bulunmuyorum artık. Bu rahatsızlık bütün aile bireylerini etkiliyor. Annem de çok üzülmüştü ama şimdi o da şükrediyor. Hem hastalıktan kurtulmama hem de sigarayı bırakmış olmama.” dedi.



Buerger hastalığı ile ilgili bilgi paylaşan İstinye Üniversitesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı ve DAS Yaşama Merkezi Direktörü Prof. Dr. Yusuf Kalko,”Buerger hastalığı orta ve küçük çaplı atar ve toplar damarların sigaraya bağlı olarak tıkanması ile oluşan ciddi bir rahatsızlıktır. Damarlar iltihaplı bir pıhtı ile tıkanır ve parmaklara giden kan akımı azalır. Halk diliyle Budama Hastalığı dediğimiz bu damar sorunu, sigara hayatınızda var olduğu sürece devam eder. Zamanla parmaklarınızı, ellerini, ayaklarınızı, bacaklarınızı etkisi altına alır ve iyileşmeyen yaralar oluşur. Enfeksiyona bağlı bu derin yaralar eğer sigara bırakılmazsa zamanla kangrene dönüşür ve uzuv kaybına neden olur. Hastaların dörtte birinden fazlasında ise ayak ya da bacaklar kesilme aşamasına gelir. Ağacın dallarını budar gibi el ve ayaklardaki organlar tek tek budanmaya başlar.” dedi.
Ergenlik çağından itibaren görülebilir 
Buerger’in ergenlik çağından itibaren görülebileceğinin altını çizen Prof. Dr. Yusuf Kalko,”Budama hastalığı 20 – 40 yaş arasında kendini gösteriyor diyoruz. Ancak günümüzde ne yazık ki, 16-17 yaşında budama hastalığına yakalanmış genç delikanlıları görüyoruz. Ülkemizde çok önemli bir uygulama başlatıldı ve birçok yerde sigara yasağı uygulandı. Bu çok önemli bir uygulama. Aktif sigara içiciler bu uygulamayla sigarayı azaltıyor. Pasif içiciler ise dumanın zararlı etkilerine maruz kalmıyor. En önemlisi kalabalık ve kapalı mekanlarda çocuklar sigaranın zararlı etkilerinden uzak kalıyor. Budama hastalığı sigara kullanımına bağlı gelişiyor diyoruz. Ancak kapalı ortamda yoğun sigara dumanına maruz kalan ve pasif içici olarak adlandırdığımız kişiler de tehlike altında. Çünkü bu rahatsızlık aslında bir sigara alerjisi… Herkeste görülmez ancak alerjik yatkınlığınız varsa sigara kullanmasanız bile, yanınızda içilen sigaranın dumanı sizi etkiler ve rahatsızlığı ortaya çıkarır.”şeklinde konuştu.
Tırnaklarda iyileşmeyen yaralar ile kendini gösterir.
Buerger’in ortaya çıkış şekline de değinen Prof. Kalko,”Bu hastalık ayaklarda daha sık görülmekle beraber ellerde de görülebilir. Kılcal damarları tuttuğu için tırnaklarda genelde iyileşmeyen yara ve enfeksiyonlar oluşur. Genelde de Buerger Hastalarının ortak hikayesi bir tırnak çekimi ve sonrasında yaranın iyileşmemesi olarak görülür. Tırnak altında ya da parmakta yaralar oluşur. Tırnaklar mantarlı çıkar ya da hasta bir gün ayağını bir yere çarpar ve ayağındaki yara hiç iyileşmez. Yaralar büyüdükçe enfeksiyon ve morarmalar oluşur. Hastaların büyük bölümünde ellerde ve ayaklarda sürekli üşüme ve uyuşma hissi oluşur.  Çoğu zaman parmaklar kıpkırmızıdır ancak buz gibidir. Yürümeyle başlayan ağrılar zamanla kalıcı hale dönüşür ve hasta istirahatteyken dahi dayanılmaz ağrılar oluşur. Basit nedenle başlayan ve bir türlü iyileşmeyen yaralar ve iltihaplar zamanla kangrene dönüşür. Hastalar o kadar şiddetli ağrılar yaşarlar ki, zamanla hiçbir ağrı kesici onların acısını hafifletemez duruma gelirler.”ifadelerini kullandı.

 “Tek tedavi sigarayı bırakmak.”
 Tedavinin en önemli adımının sigarayı bırakmak olduğuna vurgu yapan Yusuf Kalko,” Sigaradan uzak durulmazsa yapılan diğer tedavilerin de faydası olmaz. Medikal tedavilerde kesin olarak iyileşme şansları yoktur. Sigarayı bırakan kişilerde amputasyon (doku ve uzvun kesilmesi) riski oldukça düşüktür. Sigara bırakılmadığında ise yaralar geçmez, tekrar açılır ve çok sayıda amputasyon gerekebilir. Bu hastalığa sahip çok az sayıda hastada damarlar bypass cerrahisi için uygundur. Fakat çok sayıda hastada, hastalık tedavilere cevap vermez  ve uzvun kesilmesine karar verilir. Biz damar hastalıklarında uyguladığımız Minimal İnvaziv Damar Cerrahisi yöntemini, uygun Buerger hastalarına da uyguluyoruz. Lokal anestezi ve minik kesilerle problemli bölgeye müdahale ederek bypass yapıyoruz. Bazen bir miktar uzuv kaybı olabiliyor. Ancak kangrene dönüşmüş ayakları kurtarma şansı veriyor bize bu ameliyatlar.”dedi.