19 Mayıs 2017 Cuma

MUTLU EVLİLİĞE SAĞLIKLI BİR ADIM İÇİN “CİNSEL CHECK-UP”

Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Op. Dr. Ayşe Duman, genç kızların mutlu bir evliliğe adım atabilmeleri için cinsel check-up yaptırmalarının önemli olduğunu vurguladı. Duman şu bilgileri paylaştı.
 
“Evlilik cinsel kimliğin bütünüyle yaşandığı, yaşanması gerektiği ancak bazen de yaşanamadığı bir alan. Cinsellik her iki cins için çekim alanı oluşturan, çifti  birbirine ihtiyaçlı kılan alanken bazen de çiftin birbirinden uzaklaşmasına soğumasına hatta ayrılmasına neden olabilmektedir.

Boşanmaların yüzde 60 – 65 nedeninin cinsel kimlik ve cinsellikteki sorunlar olduğu bilgisi bize ‘Nikahtaki Keramet’ in cinsel yaşam olabileceğini düşündürmektedir. Varoluşta neslin devamlılığı programının yansıması olan cinsellik, birçok duygu düşünce şartlanmışlıklarla aile hayatının sonu olabilmektedir. Hal böyle olunca evlilik öncesi ‘Cinsel check-up’ un sağlıklı bir başlangıç için önemini ortaya koymaktadır.

Tüm dünyada ve özellikle toplumumuzda çokça var olan yalan yanlış bilgiler, çocuk aklının oluşturduğu olumsuz zihinsel kurgular - kaygılar,  toplumsal şartlanmışlıklarla oluşan bilinçaltı yazılımları evlilik öncesi fark edilmeli ve orijinal programında  yeniden yapılandırılmalıdır.

Zira toplumsal şartlanmalarla veya çocuk aklıyla oluşan bilgilerle yönetilen bedenle başlayan  evlilik ve cinsellik, birlikteliği olumsuz etkilemekte, sorunlu hale getirmektedir. İşin ilginci cinsel alanda rahatlayamayan, kendini ifade edemeyen zihin - beden incir kabuğunu doldurmayan nedenlerle kavgalara meyletmektedir. Tüm bunları göz önüne alarak evlilik öncesi ‘Cinsel check-up’ ın faydalarından istifade etmek, orijinal programa formatlanmış zihin - beden bütünlüğünde birlikteliğe başlamak önemsenmelidir.

Genç kızlar için basit check-up tavsiyeleri; 

-          Gözlerini kapa evliliği ve cinsel hayatını hayal et.
-          Bedeninde gerilme, sıkışma, korku, kaygı hissediyorsan.
-          Evlilik içinde kendini ezilmiş, korunmaya muhtaç aciz, değersiz hissediyorsan.
-          Evlilik sorumluluğu ağır bir işmiş gibi geliyor ve kaçmak için bahaneler buluyorsan.
-          Kendimi korumalıyım, erkekler güvenilmez, beni kullanır kullanır atar gibi bilgi kalıpların varsa.
-          Kadın bedeninin fizyolojik davranışları seni mutsuz ediyorsa ( adet görme, cinsel hayat, gebelik, emzirme vb.)


Sağlığın  ve mutluluğun için fabrika ayarlarına dönmeye karar vermeli ve destek almalısın.

18 Mayıs 2017 Perşembe

VARİSLERDE “KÖPÜKLE PÜSKÜRTME” DÖNEMİ…



Amerika’da geliştirilen ‘Köpükle Püskürtme’ yöntemi varis tedavisini öğle molasına sığdırdı. Bir süredir Türkiye’de de uygulanan yöntem özellikle zaman sıkıntısı olan çalışanlar için büyük kolaylık sağlıyor. Uzmanlar yöntemin 15 dakikada uygulanabildiğini ve kişinin hemen sosyal yaşantısına dönebildiğini belirtiyor.


Varis hem kadınlarda hem de erkeklerde görülen en yaygın damar hastalıkları arasında yer alıyor. Sanılanın aksine estetik bir sorun değil ciddi bir damar hastalığı olan varis, zamanında önlem alınamaması durumunda hayati sonuçlar da doğurabiliyor. Pek çok tekniğin geliştirildiği varis tedavilerine Amerika’da geliştirilen ve Türkiye’de de kullanılmaya başlanan ‘ Köpükle Püskürtme’ Yöntemi de dahil oldu. Kolay ve lokal anestezi ile uygulanabilen, genel ya da rejyonel anestezi gerektirmeyen yöntem özellikle çalışanlara mola arası tedavi imkanı sunuyor. Teknikle ilgili bilinmesi gerekenleri İstinye Üniversitesi Hastanesi DAS – Damar Sağlığı ve Yaşam Merkezi Direktörü, Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko açıkladı.

“Şiddetli bacak ağrılarından tutun, akıntılı yaralara kadar dönüşebilir.”
Varis sorunlarının geçiştirildiğini ve hastaların buna yeterince ilgi göstermediğini ifade eden Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko,”Varis bir damar hastalığı olup, kanı akciğer ve kalbe taşıyan toplardamarların ilerletici bir şekilde genişlemesidir. Genç yaşlarda görülmeye başlayan varis sorunları 20 – 35 yaş arası yaş grubunda yüzde 30, 55 – 65 arası yaş grubunda ise yüzde 50 oranlarında görülür. Kadınların yanı sıra erkeklerin de yaşadığı bir sorundur. Hastaların büyük bir kısmı varisi önemsemezler ancak ilerleyen yıllarla birlikte kendini gösteren şiddetli ağrılar sonucu hekime başvurular. Varis ve Venöz yetersizlik hastalığının tedavisinin gecikmesi durumunda ise hastalığın yan etkileri görülebilir. Bunlar ayak ve bacaklarda şiddetli ağrılar, akıntılı ve kokulu geçmeyen açık yaralar olabildiği gibi nadir durumlarda da akciğere pıhtı kaçması sonucu ani ölümlere neden olabilir. Varis ve Venöz Yetersizliğin teşhisi damar sistemi muayenesi sonrasında yapılan Dopplerultrason ve gerektiğinde venografi adı verilen radyolojik tetkikler ile konur. Yapılan tetkikler sonucunda hastalığın ilerleme derecesine göre Venöz basıncını düşüren ilaçlar, varis çorabı, skleroterapy (iğne tedavisi) ve gerektiğinde varis ameliyatının uygulanması ile bu hastalığın tedavisi mümkündür. Bu tedaviler için en konforlu yöntemlerden biri olarak Buhar Tedavisi’ni uyguluyorduk. Ancak son yıllarda Amerika’da geliştirilen bizim de ülkemizde kullandığımız Clarivein – Köpükle Püskürtme Tekniği de konforlu tedaviler arasında yerini aldı.”dedi.

“Uygulaması kolay, hasta hemen sosyal yaşantısına dönebiliyor.”

Köpükle Püskürtme Yöntemini’nin uygulanmasına değinen Prof. Dr. Yusuf Kalko,”Varis çok sık görülen bir damar hastalığı ve henüz kesin bir tedavisi bulunabilmiş değil. Bundan dolayı pek çok yöntem geliştiriliyor. Ancak bu yöntemler arasında varisi tamamen sonlandıracak bir yöntem söz konusu değil. Çünkü varis hastalığı nüks edebilen bir hastalıktır. Bundan dolayı varis tedavilerini seçerken ya da varis hakkında araştırma yaparken nüks oranı en düşük ve konforlu tedavilerin üzerinde durmak gerekir. Biz tedavilerde açık ameliyatları çok özel durumlar haricinde tercih etmiyoruz. Hem uygulaması zor, hem nüks oranı yüksek, hem de hastanın sosyal yaşantısına dönme süresi uzun. Beyaz yakalı çok fazla insan var ve onların en büyük sorunu zaman sınırlaması. İnsanlar artık ameliyatlardan ya da uygulamalardan hemen sonra ayağa kalkmak istiyorlar haklı olarak. Lazer ve Radyofrekans yöntemleri çıktıklarında çok ses getirmişlerdi. Çok yüksek enerjili sistemler oldukları için kontrolü ve güvenliği daha az bu sistemlerin. Varis tedavilerinde Tümesan anestezi dediğimiz yöntemle uygulamanın neden olabileceği yanıkları önlemek için bir çeşit soğuk serum uyguluyoruz. Bu uygulama özellikle lazer ve radyofrekansta çok gerekli aksi halde çok ciddi yanıklara neden olabilir. Aynı yöntemi lazer kadar derine olmasa da Buhar Tedavisi’nde de uyguluyoruz, fakat Buhar tedavisi diğer yöntemlere nazaran yan etkisi çok daha az bir yöntem.  Köpükle Püskürtme Yönteminde ise Tümesan anesteziye gerek kalmıyor. Özellikle bizim yüzeyel damar dediğimiz ayağın iç bileğinden kasığa kadar giden uygulamalarda biz bu tür uygulamaları çok rahat yapabiliyoruz ama ayağın dış tarafından diz çukuruna dökülen varislerde ve iç varislerde gerek Lazer gerek Buhar Tedavisi, gerek Radyofrekans maalesef sinir hasarları yapabiliyor. O bölgede sinir damara çok yakın geçiyor ve damar biraz daha yüzeyel olduğu için hasarlar, uyuşmalar ya da hastalarda sıkıntılar olabiliyor. Bu durumda Köpükle Püskürtme Yöntemi çok avantaj sağlıyor.”şekline konuştu.

“Lokal anestezi ile yapılıyor, pıhtı kaçma riskini tamamen önlüyor.”

Yöntemin avantajlarına ve dezavantajlarına da değinen Prof. Kalko,” Köpükle Püskürtme Yöntemi pille çalışan bir alet yardımı ile damarın içine ilaç verilmesi ile gerçekleşiyor. Damarın içine bir kateter yardımı ile gönderilen küçük bir tel 360 derece dönerek damarın duvarlarında hasar yaratıyor ardından o damarın içine köpüğü veriyoruz ve damar tekrar açılma olasılığı olmaksızın çöküyor. Bu yöntemle emboli riski yani pıhtı kaçma riski de ortadan kalkıyor. Özellikle diz altına dökülen damarlarda ve iç varislerde son derece başarılı bir yöntem. Diğer teknikler diz altı damarlarında yetersiz kalıyor. Çünkü bu bölgede sinir hasarı ve sinir hassasiyeti görülüyor. Her ne kadar tümesan anestezi yapılsa da bunun önüne çok geçilemiyordu. Ancak Köpükle Püskürtme Yöntemi bu bölgede diğer tekniklerle yaşadığımız sıkıntıyı çözdü. Yöntem ayrıca lokal anestezi ile yapıldığı için uygulama sonrası hasta hemen sosyal yaşantısına dönebiliyor. Tümesan anestezi de yapılmadığı için uygulama sonrası ödem ya da şişlik gibi durumlar da oluşmuyor. Çalışanların en büyük sıkıntısıdır zaman sorunu bu yüzden öğle tatillerinde hatta çay molalarında dahi yöntemi kullanabilirler. İşlem 10-15 dakikada tamamlanıyor. İlaç alerjisi olanlar dışında yöntemi herkes kullanabilir. Hamilelikte varis oluşumu artıyor. Doğumda hemen sonra emzirme döneminde kadınlar bu teknikten faydalanabilir, bebeğe hiçbir zararı yoktur. Yaşlılar da aynı şekilde bu teknikten rahatlıkla faydalanabilirler. Ancak damarı çok geniş olup her iki bacağa da uygulama gerektiren durumlarda biz uygulamadan kaçınıyoruz. Çünkü yüksek dozda ilaç vermek istemiyoruz. Bundan dolayı tek bacak için yöntemin daha uygun olduğunu düşünüyorum.” ifadelerini kullandı.




17 Mayıs 2017 Çarşamba

BEBEĞİNİ YUMURTA ALERJİSİNDEN KORUMAK ANNENİN ELİNDE…

Yumurtaya karşı alerjik reaksiyon geliştiren çok sayıda bebeğin, yumurtada bulunan vitaminleri nasıl alacağı sorusu, pek çok annenin zihninde yanıt bulabilmiş değil. Ayrıca ailesinde kalp ve damar hastalığı olan bebeklerin yumurtayı nasıl tüketmesi gerektiği, aşırı kilolu çocuklarda yumurta tüketiminin nasıl olması gerektiği gibi soruların yanıtları, henüz annelerin zihninde yeterince yer bulabilmiş değil. İstinye Üniversitesi Hastanesi’nden Diyetisyen Serra Arslan, bebeklerde yumurta tüketimiyle ilgili merak edilen sorulara yanıt verdi.





Bebekler için yumurtanın sarısı mı, beyazı mı?


Bebeklik döneminde yeterli ve dengeli beslenme sağlık, büyüme ve gelişme için esastır. Doğumla başlayan ve 2 yaşına kadar devam eden yaşam dönemi, büyümenin çok hızlı oluşuna bağlı olarak makro ve mikro besin ihtiyacının yüksek olduğu, beyin gelişiminin yüzde 90’ının tamamlandığı, bağırsak mikrobiyotasının erişkin halini aldığı ve yeme davranışının geliştiği çok kritik bir dönemdir.  İlk 6 ay sonrası tek başına anne sütünün bebeğin besin ihtiyacını karşılayamamasından ötürü 6’ıncı ayda bebeğin küçük mide kapasitesine uygun yüksek enerjili, yeterli protein içeriğine sahip gıdalarla tamamlayıcı beslenmeye başlanmalıdır.  Tamamlayıcı beslenmede verilecek besinlerin kolay ulaşılabilir ve ucuz olması başarılı bir beslenme için temeldir. Yumurta da, bu dönemde demir, çinko, kalsiyum, B vitaminleri gibi eksikliği yaşanan mikrobesinlerin karşılanmasında en temel gıdalardan biridir. Yumurta, yağ oranı düşük, vitamin ve mineral açısından zengin, kolay pişen, kolay püre haline getirilebilen, nispeten ucuz ve değerli bir tamamlayıcı besindir.

Bebeklerde 6-8 aylık dönemlerde 1 adet haşlanmış yumurtanın sarısı, 8’inci aydan itibaren de günde 1 tam yumurta verilmeye başlanabilir.

Bıldırcın yumurtası en fazla haftada 1 kez verilmeli.

Tavuk yumurtası ile aynı şekilde pişirilip tüketilebilen bıldırcın yumurtası da bebeklerde tüketilebilecek yumurta çeşitlerindendir. Bilinenin aksine bıldırcın yumurtasının protein içeriği farklı değildir. Tavuk yumurtasında olduğu gibi bıldırcın yumurtasının da 100 gramında 13 gr protein bulunmaktadır. Fakat bıldırcın yumurtasının demir, çinko, potasyum ve sodyum içeriği tavuk yumurtasına oranla daha yüksektir. Bıldırcın yumurtası östrojen içermesi sebebiyle yüksek miktarlarda tüketilmesi halinde erken ergenliğe sebep olabilir. Bu nedenle bebeklere her gün değil haftada 1 kez, katı olarak pişirilmiş şekilde verilmelidir.
Bebeğinizin kilosu yumurta tüketimi için engel değil.
Ailesinde kalp hastalığı olsun olmasın, her bebeğin eğer yumurta alerjisi yoksa her gün tüketebileceği en kaliteli protein kaynağı yumurtadır. Kilo sıkıntısı yaşayan, hatta ayına göre yüksek kiloda olan bebeklerde dahi yumurtanın tokluk süresini uzatacağı göz ardı edilmeden yumurta tüketilebilir. Sadece kabızlık sıkıntısı y
aşayan bebeklerde yumurtanın zeytinyağı ile beraber omlet şeklinde gün aşırı verilmesi bağırsak motilitesini artıracaktır.
Süt, yumurta ile birlikte tüketilebilir.
Kalsiyumun demir emilimini azaltmasının bilinmesiyle beraber süt ve yumurtanın tüketilemeyeceği gibi yanlış bir düşünce ne yazık ki toplumumuzda hakim. Demir içeren bir gıdanın demir kaynağı sayılabilmesi için vücuttaki demir emiliminin yüksek olması gerekmekte, yumurtadaki demirin ise kırmızı et ve tavuktaki demir emilimi kadar yüksek olmaması sebebiyle süt ve yumurtanın beraber tüketilmesinde sakınca yoktur.
Yumurta alerjisi genelde 2-3 yaşta geçiyor.
Besin alerjisi, herhangi bir besinin tüketilmesine, kokusunun duyulmasına, besinden üretilen herhangi bir ürüne veya bir besin katkı maddesine karşı bağışıklık sisteminin normal olmayan bir yanıt vermesidir. Besin alerjilerinin tanısı konurken biyokimyasal yöntemlerin gelişmesiyle hastanın beslenme programında yapılan değişiklikler tanıdan çok tedavinin bir parçası olmuştur. Herhangi bir besine alerji geliştikten sonra uygulanacak başarılı bir beslenme tedavisi, hastanın yaşam kalitesini önemli düzeyde artırır ve zaman zaman(anafilaksi) yaşam kurtarıcı olur. Anne sütü alan bebeklerde önce annenin beslenmesi düzenlenir, ek gıdalara geçişte de alerjen gıdalar bebeğin beslenmesinden çıkarılır. Süt, yumurta alerjisi genellikle 2-3 yaş civarında geçer. Diyet programı başlayınca en az 6 ay diyet yapılmalı, daha sonra çocuk alerji uzmanı tarafından tekrar değerlendirilmelidir.
Bebeğinizi alerjiden korumak için bu besinlere dikkat.
Yumurta alerjisi olan bebeklerin annelerinin beslenmesinden çıkarması gereken gıdalar;
-          Hazırlanırken içine yumurta eklenmiş veya kızarma sağlamak içine üzerine yumurta sürülmüş ekmekler, Ramazan pidesi, Kebapçı pideleri, Pankek, Waffle,  Donat,  Mufin, Tüm pastane ürünleri, Kekler, Kremalı pastalar, Pudingler,  Profiterol, Yaş pastalar, Bazı sütlü tatlılar, Krem karamel, Dondurma, Şerbetli tatlılar, Fındıklı kurabiye ve diğer bisküvi, Tatlı çeşitleri, Sufle,  Erişte, Noodle, Bazı hazır makarna ve spagetti türleri, Yemek ve hazır salata sosları, Mayonez, Çikolata,  Bazı bonbon şekerler,  Köfteler, Hamburger,  Kadınbudu köfte.

Besin etiketlerinde bu gıdalar yazıyorsa o ürünler de tüketilmemelidir:
§  Yumurta beyazı
§  Yumurta sarısı
§  Yumurta tozu
§  Globulin
§  Livetin
§  Ovalbumin
§  Ovomusin
§  Ovomukoid
§  Ovovitellin

Hamilelikte de gerekli.
Gebelerde yumurta tüketimi, kaliteli protein alabilmek ve alınan protein kaynaklı gıdanın vücut proteinine yüksek oranda dönüşebilmesi için oldukça önemlidir. Her gün yumurta tüketmekte zorlanan anne adaylarında; et, tavuk, balık, peynir, yoğurt vb. gibi hayvansal kaynaklı gıdaları tüketim miktarları ayarlanarak denge kurulabilir.



16 Mayıs 2017 Salı

EYVAH! BEN DE BAĞIMLI MIYIM? 

Hepimizin hayatında geniş bir yer kaplıyor, o kesin. Her ne kadar ‘ben kullanmıyorum, ben kullanmayı sevmiyorum, hesaplarım var ama aktif kullanıcı değilim, hesabımı kapattım’ gibi cümleler sıkça kurulsa da bu kişinin kendini kandırmasından öteye geçmiyor. Hepimiz bağımlı ya da potansiyel bağımlı adayıyız. İşin içine bağımlılık girince tehlike sinyalleri çalıyor demektir. Peki sosyal medyanın bu tehlikeli boyutundan korunmanın yolları var mı? İstinye Üniversitesi Hastanesinden Psikolog Duygu Başak Gürtekin anlattı.

“Yapılan araştırmalarda, sosyal medya kullanımının artışı, insanları sanal ortamlarda ilişki kurmaya ve gerçeklikten uzak, yapılandırılmış kimlikler oluşturmaya yönlendirmektedir.  Bununla birlikte sosyal medya bağımlılığı geliştiren toplumlarda, hayatın içinden, gerçek ve bire bir temas gerektiren ilişkilerden kaçınılan yeni bir yapının oluştuğu gözlemlenmektedir. Bu yeni yapının en tehlikeli yanlarından biri kişilerin gerçek deneyimlerle eriştikleri uzun süreli, derin hisler yerine, sanal deneyimlerle elde edilen anlık hazlara ve kısa süreli doyuma yönleniyor olmalarıdır. Özellikle yetişkin ilişkilerinde sosyal medya kullanımı, çevre ile bağlantıda kalmak ve ilişkileri sürdürmek için alternatif birer yol olarak görülmektedir. Fakat bu sanal ilişkiler zamanla bizleri var olan gerçek çevremizden uzaklaştırarak, yalnız ve sahici olmayan bir alana itebilir. Tam da bu noktada, aşırı sosyal medya kullanımı, kişinin ilişkilerine, ruh sağlığına ve işlevselliğine etki edecek bir düzeye ulaşabilir.

 Peki ne zaman “Bağımlılık” denilebilir?
 Sosyal medya kullanımının bağımlılık düzeyine geldiğini gösteren en önemli belirtilerden biri, kişinin gündelik rutinini engelleyecek düzeyde işlev kaybına uğramasıdır. Burada bahsedilen işlev kaybı, kişinin sosyal medya araçlarını kullanırken harcadığı zamanı kontrol edememesi ile yakından ilgilidir.  Bu kontrol kaybı beraberinde, sosyal yaşantıda var olan ilişkilerin bozulması, okul ve iş hayatında başarı kaybı, uyku düzensizliği gibi işlevsel problemleri getirir. Bir diğer önemli belirti ise kontrol kaybı ve bu kontrol kaybının inkarıdır. Özellikle pek çok bağımlılıkta olduğu gibi “istediğim zaman bırakabilirim” inancı, sosyal medya bağımlılığında, var olan durumun inkar hali olarak ortaya çıkar. Bu nedenle kişide bağımlılığa dair inkar görülmesi mutlaka dikkate alınması gereken belirtiler arasındadır. Bunlara ek olarak kişinin sosyal medyaya ulaşamadığı zamanlarda yaşadığı huzursuzluk, diğer bağımlılıkların yoksunluğunda yaşanan yoğun endişe, depresif haller, nabız yükselmesi gibi fiziksel belirtiler olarak da karşımıza çıkabilmektedir. Bahsi geçen belirtilerin kişi üzerindeki etkisi görünür düzeye ulaştığında, kişinin bu konuda psikolojik destek almak üzere bir uzmana başvurması tavsiye edilir. Fakat diğer bağımlılıklarda da sıkça rastladığımız inanmama ve inkar durumu, sosyal medya bağımlılığında da var olabileceği için, kişinin üçüncü bir göz tarafından yönlendirmeye ihtiyaç duyabileceğini de unutmamak gerekir. Bu belirtiler elbette çocuk, ergen ve genç yetişkin grubunda gelişimsel farklılıklar nedeni ile değişim gösterebileceği gibi, kontrol kaybı, zaman tüketimi ve sosyal uyumsuzluk gibi işlevsel bozukluklar her yaş grubunda farklı şekillerde görülebilir. Bu temel belirtiler gündelik hayatın akışını etkilemeye başladığında bir uzmandan destek talebinde bulunmakta fayda vardır.

 Büyüyen Yara: Çocuklarda Sosyal Medya Bağımlılığı Gerçeği… 
Özellikle son yıllarda ellerinde akıllı telefonlar ve tabletlerle zihnimizde yeni bir resmin sahibi olan çocukların, hem iletişimsel problemler, hem ilişki kurmada güçlük, hem de akademik hayatta zorlanma gibi sorunlarla sıkça karşılaştığını görüyoruz. Çok küçük yaşlardan itibaren yüz yüze iletişim ihtiyacı duyan çocukların, çeşitli ihmaller veya sınır koyulamama konusunda hissettikleri belirsizliklerden dolayı, sanal bir iletişim modeli geliştirdiğini gözlemleriz. Yapılan araştırmalarda, sosyal medya kullanım sıklığı nedeni ile sanal gerçeklik üzerinden dünyayı anlamlandırmaya çalışan çocukların, sosyal medya hesaplarını çok erken yaşta keşfedip, alternatif kimlikler ürettiği saptanmıştır. Bu durumun çocuklarda gerçeklikle bağlarının kopması, yüz yüze ilişki kurmada zorlanma, sosyalleşme problemleri ve bağlanma sorunlarına kadar uzanan önemli güçlüklere yol açtığı gözlemlenmektedir. Tıpkı bebeklikten gelen etkileşimsel örüntülerin, gelecek deneyimlerde büyük rol oynadığı gerçeği gibi, çocukluk çağında kurulan bu ilişkisel bağlar, yetişkinlik döneminde de tekrarlanabilir bir hale gelir. Bu nedenle çocuklarımızı sosyal medya bağımlılığından ve bağımlılığa yatkınlık derecesindeki her hangi bir aşırı kullanımdan korumak, yeni nesil ailelerin en önemli görevleri arasında yer almalıdır.

Çocuklarımızı Sosyal Medya Bağımlılığından Korumak İçin Neler Yapabiliriz?

Alternatif Bir Yol: Sözleşme Yapmak

 Son zamanlarda uzmanların ve ailelerin işbirliği ile hazırlanan koruyucu müdahalelerden biri de karşılıklı bir anlaşmaya dayalı sözleşmeler yapmak. Çocuğunuza herhangi bir konuda yapmaması gereken şeyleri sıraladığınızda karşılaştığınız tepkileri ve aslında bu yöntemin çok da işe yaramadığını önceki deneyimlerinizden hatırlarsınız. Bu nedenle gelin alternatif bir çözüm olarak çocuklarınızla işbirliği yapabileceğiniz, çocuğunuzun ve ailedeki her bir bireyin katılım hakkı olan size özel, yapılandırılmış bir sosyal medya sözleşmesi oluşturmayı deneyelim.
 Aşağıda Evren Balta tarafından hazırlanmış olan temelde pek çok farklı maddeye değinen örnek sözleşmeler görüyor olacaksınız. İlk adımda, ebeveynler olarak çocuklarınıza, onların haklarını gözeten ve katılımlarının, fikirlerinin bu konuda ne kadar önemli olduğunu ifade eden bir konuşma yaparak başlayabilirsiniz. Ardından aşağıdaki örnek maddelerden yararlanarak, sınır koymayı başarabilme, çocuğunuzun üzerine koruyucu bir pelerin giydirebilme, sosyal medya araçlarının kullanım yaşı konusunda çocuğunuzla söz birliği oluşturabilme, sosyal medya ya da internetin aşırı kullanımı gibi konularda temel aile kurallarınızı belirleyebilirsiniz.

 ÇOCUKLAR İÇİN KORUYUCU SOSYAL MEDYA SÖZLEŞMESİ ÖRNEĞİ
 1) Kişisel bilgilerimi internette kesinlikle paylaşmayacağım.
2) Aileme kendim için uygun programlar konusunda danışarak, onaylamadıkları hiçbir programı indirmeyeceğim.
3) Ailemin düzenli olarak sosyal medya faaliyetlerimi kontrol etmesine, internet bilgilerimi ve güvenlik ayarlarımı düzenlemesine izin vereceğim.
4) Ailemden habersiz olarak şifremi değiştirmeyeceğim, şifremi arkadaşlarıma vermeyeceğim ve gizli hesaplar açmayacağım.
5) Ailemin haberi olmayan hiçbir chat odasına girmeyeceğim ve kişisel olarak tanımadığım insanlarla sohbet etmeyeceğim.
6) Internet kullanımımı ödevlerim veya internette yapılması gereken projelerim olmadığı sürece günlük en fazla 2 saat ile sınırlayacağım. Akşam saat 9'dan sonra internet kullanmayacağım.
7) Arkadaşlarımı ya da kendimin uygunsuz fotoğraflarını çekmeyeceğim ve/veya sosyal medyada yayınlamayacağım. Sosyal medyada paylaştığım her şeyin herkes tarafından görülmesinde hiçbir sakınca olmayan şeyler olmasına dikkat edeceğim.
8) Sosyal medyayı arkadaşlarımla dalga geçmek veya başka insanları aşağılamak için kullanmayacağım. 
9) Sosyal medyada nerede olduğumu tam olarak gösterir bilgileri paylaşmayacağım.
10) Herhangi bir kanaldan beni tehdit eden, korkutan bir mesaj aldığımda cezalandırma endişesine kapılmadan bunu ailemle paylaşacağım.
11) Eğer internette yaşıma uygun olmayan fotoğraflara ve/veya videolara denk gelirsem interneti hemen kapatacağım ve seyretmeyi bırakacağım.
Unutmamamız gereken noktalardan biri de sözleşmelerin sadece çocuk ve ebeveyn ilişkisi arasında değil, maddeleri yaşa ve ihtiyaca uyumlu hale getirerek, aynı zamanda çiftler ve aile içerisindeki diğer üyeler arasında da düzenlenebileceğidir. Özellikle sosyal medya bağımlılığının ilişkisel işlevsizliğe neden olma tehlikesi söz konusu olduğunda, sözleşmeler oldukça etkili bir müdahale tekniği olarak kullanılabilir. 
Aşağıda bu kez aileler için oluşturulmuş olan örnek bir sözleşme göreceksiniz, siz de ailenize özel bir sözleşme düzenleyebilir ve aile ilişkilerinizin sosyal medya araçları tarafından zarar görmesini engellemek adına önlem alabilirsiniz. Sözleşme sonrasında ise zaman zaman bu maddeleri hatırlamak, sözleşmenin hazırlandığı katılımcı ve eşitlikçi ortama geri dönerek yeniden yapılandırmak aşırı sosyal medya kullanımını önlemek için oldukça koruyucu bir adım olabilir. Sözleşmeler içerisindeki maddeler düzenlenirken, aile dinamiklerinin değerlendirilmesi ve her bir bireyin katılımının sağlanabilmesi, hem çiftler arası, hem ebeveyn çocuk, hem de çocuklar arası ilişkilerde olumlu değişim sağlanmasının en önemli yollarından biri olabilir.

Aile İçin Koruyucu Sosyal Medya Sözleşmesi Örneği
 1) Yemek saatlerinde teknoloji kullanmayacağız ve bu saatleri aile saatleri olarak geçireceğiz.
2) Tatiller ve hafta sonları mutlaka teknoloji kullanmayacağımız zaman dilimleri olacak ve buna özen göstermeye dikkat edeceğiz.
3) Araba kullanırken hiçbir biçimde telefonda konuşmayacağız ya da mesaj atmayacağız.
4) Açık mekanlarda başkalarını rahatsız edecek şekilde yüksek sesle sosyal medya kullanmayacağız.
5) Arabaları ya da sesleri duymayacağımız bir şekilde kulaklık takıp yüksek sesle müzik dinleyerek yolda yürümeyeceğiz/ araba kullanmayacağız.
6) Yaşadığımız her anın fotoğrafını/videosunu çekmeyeceğiz. O anın keyfini çıkaracağız. Teknoloji olmadan da anılar değerledir ve bizimle kalır.
7) Başkalarının fotoğraflarını izinsiz olarak (aile üyeleri dahil) paylaşmayacağız.
Sonuç olarak, alınan bu koruyucu önlemlere ve yönlendirmelere rağmen “sosyal medya bağımlılığının” devam ettiği ya da belirtilerinin görülmeye değer düzeye geldiği durumlarda konu ile ilgili bir uzmandan bireysel danışmanlık ve ya psikoterapi hizmet almak oldukça önemlidir. Unutmayalım ki sosyal medya bağımlılığı olan her bir bireyin, tıpkı diğer bağımlılık çeşitlerinde karşılaşılan sonuçlarda olduğu gibi hayatları ve ilişkiler derinden etkilenebilir. Bu nedenle uzman desteğine ek olarak, aile ve sosyal destek mekanizmalarının oluşturulması ve bireyin yakın çevresinin bu konuda duyarlılık göstermesi tedavi sürecinin en önemli evrelerindendir.”


15 Mayıs 2017 Pazartesi


ORTA VE DAR GELİRLİYE EV YA DA ARABA ALMA İMKANI SAĞLIYOR…

Dar gelirlinin en büyük hayali “başımı sokacak bir evim olsun” düşüncesidir. “Kutu gibi olsun, benim olsun” derler. ‘Birevim’ tarafından geliştirilen ve Dünyada ilk kez uygulanmaya başlanan yöntem 240 aya kadar vadelerle ev sahibi ya da araç sahi olma imkanı sağlıyor. Konu ile ilgili Birevim Yönetim Kurulu Başkanı Murat Çiftçi detayları paylaştı.
Yüksek gelir grubunda olanların ev sahibi olma gibi bir amaçları bulunmaz. Genellikle kendilerine ait bir evleri vardır. Orta gelir grubunda bulunanların ise bir kısmının evi varken pek çoğu ev sahibi olmak için çeşitli girişimlerde bulunurlar. Gelelim alt gelir grubuna; aylık geliri kısıtlı olanların en önemli hedeflerinden biri şüphesiz bir ev sahibi olmaktır. Bu amaç için tasarruflar yapılır, faizsiz ev alma yolları araştırılır, peşinatsız ev sahibi yapan firmalar incelenir. Amaç hem kiradan kurtulmak, hem de ileride çocuklarına bir ev bırakabilmektir.

Tasarrufa dayalı faizsiz bir sistem.
Birevim tasarrufa dayalı faizsiz ev alma yöntemlerini ev sahibi olmak isteyenlerin istifadesine sunuyor. Alt ve orta gelir grubunda bulunanlar için ev sahibi olmayı hayal olmaktan çıkarıyor diyebiliriz. Düşük, orta ya da yüksek hangi gelir düzeyi olarak ayırım yapmıyoruz. Kişinin kendi ödeme performansına göre şekilleniyor ve faiz uygulanmıyor. Vade farkı ve ek maliyet olmadan 240 aya kadar raksitlendirme yapılabiliyor.
Çalışan da emekli de yöntemden faydalanabiliyor.
Şimdilerde emekli olup, emekli ikramiyesiyle ev sahibi olmak neredeyse hayal… Emekliler ikramiyesini almış olsalar dahi bu ikramiyenin yetersizliğinden dolayı karşılarına çıkan kredi yollarından kaçamıyorlar. Yıllarca çalış, sonunda elde edeceğin para, ev sahibi olmana yetmesin. Maalesef, şartlar emeklileri ikramiyeyi peşinata sayıp yeni bir borcun altına sokmaya zorluyor. Diyelim ki, emekli oldunuz. Henüz bir eviniz yok! Kirada oturmak istemiyorsunuz artık. Biraz birikmişiniz var; ancak o da ev almak için yetersiz. Bu durumda şartlar sizi tekrar çalışmaya zorlayabilir. Çünkü almak istediğiniz ev için yeniden borçlanmanız gerekecektir. Üstelik kredi kullanmayı düşündüyseniz ödeyeceğiniz faizin yükünü de çekmeyi kabul etmiş sayılırsınız. Evet, ülkemizde emekliye faizsiz kredi verilmesi yönünde çalışmalar yapılıyor; ancak ileride hayata geçirilmiş olsa dahi emekli maaşının en fazla 10 katına kadar verileceği türünde sınırlamalar konuşuluyor. Bu miktarda günümüz şartlarında ev almak için yeterli tutarı karşılamıyor. Birevim’den emekliler de faydalanabiliyor.  

Birevim’in taksitli ev alma yöntemleriyle emekliler; emekliye faizsiz kredi arayışına girmeden, kredi kullanmadan kiracılık günlerini geride bırakabilirler. İster çalışan olun, ister emekli; peşinatlı ya da peşinatsız, tamamen faizsiz ve hiç fark ödemeden, 10 aydan 160 aya kadar taksitlerle kolaylıkla ev sahibi olabilirsiniz. Yöntem ayrıca ikinci el konutlarda da kullanılabiliyor.”

Bilgi ve iletişim:
Birevim Müşteri Temsilcisi Serkan Özgül

05437483601

14 Mayıs 2017 Pazar


TÜRKİYE'NİN EN BÜYÜK AÇIK HAVA SAHNESİ 'MARİNA ARENA' 
MUHTEŞEM MURAT BOZ KONSERİ İLE KAPILARINI AÇTI.


İstanbul’un en büyük ve kapsamlı açık hava konser alanı TUZLA/Marina Arena, Murat Boz’un muhteşem sahnesi ile kapılarını açtı. Daha önce Justin Timberlack ve Metallica gibi dünya starları için kurulan 450 metre karelik devasa sahnede soluksuz 2 saat konser veren Boz, izleyenleri adeta büyüledi.

Denize karşı muhteşem açılış, dev sahnede ışık ve sahne şöleni...

Konserde ‘Janti’ albümünün yanı sıra MFÖ, Ferdi Tayfur gibi büyük ustalardan da seçmeler  yapan Murat Boz Marina Arena’nın açılış konserine gelenleri adeta coşturdu.
Yaklaşık 10 bin kişinin izlediği konserde Murat Boz hayranları, sanatçıya hemen her şarkısında hep bir ağızdan eşlik ettiler.
“Bu gece bu özel sahnede açılışı yapıyor olmaktan dolayı inanılmaz heyecanlı ve mutluyum” diyen Boz, Tuzla Marina Arena ve sahiplerine de özellikle sahneden teşekkür etmeyi ihmal etmedi.

Sahnede sürpriz düet.
 Murat Boz’dan Tuzla Marina Arena Açılış konserinde izlemeye gelen sevenlerine bir de sürpriz düet geldi. Murat Boz yıllardır sahnede vokalliğini yapan O ses Türkiye’den keşfettiği Dicle ile yeni şarkısını birlikte seslendirdi. Aldığı bu destek karşısında Dicle’de sahneden Murat Boz’a duygusal bir konuşma ile teşekkürlerini sundu. İkili şarkı bitiminde sahnede sarılarak duygusal bir poz verdiler

Bilgi: 20 Mayıs tarihinde Marina Arena  bu kez Ajda Pekkan’ı ağırlayacak.







  



İNMENİN KADER OLAMADIĞINI DANS EDEREK GÖSTERDİLER



“HAYATİ 5’LİYİ EZBERLETMEYE ÇALIŞIYORUZ”

Çağımızın vebası olarak tanımlanan damar hastalıkları her geçen gün daha tehlikeli boyutlara ulaşarak genç yaştaki pek çok insanda da görülmeye başlandı. Ölüme sebebiyet verebilecek bu hastalıklar, erken tanı ve doğru müdahale ile tedavi edilebiliyor. Bunun en iyi kanıtlarından biri olan 100’lükler Kulubü üyelerinin katılımıyla İstinye Üniversite Hastanesi’nde hastalığın önlenmesi ve tedavisiyle ilgili bir farkındalık etkinliği düzenlendi. İnme cerrahisi sonrası sağlığına kavuşan hastalar, profesyonel dansçılar eşliğinde, eşleri, çocukları ve torunları ile birlikte tango gösterisi sundu.İstinye Üniversite Hastanesi DAS-Damar Sağlığı ve Yaşam Merkezi hekimlerinden Prof. Dr. Yusuf Kalko da etkinlikte inme hakkında bilgiler paylaştı.


Çoğu 100 yaşına merdiven dayamış, geri kalanı ise 100 yaşını hedeflemiş inme hastaları onlar. Felç geçirdiler, ölüme meydan okudular ama yaşama yeniden tutunmayı başardılar. Şimdi ise ‘100’lükler Kulübü’ adıyla damar sağlığı konusunda farkındalık yaratmak için yine bir etkinliğe imza attılar. İstinye Üniversite Hastanesi’nde, 10 Mayıs İnme Önleme Günü kapsamında hastalığın önlenmesi ve tedavisiyle ilgili farkındalık etkinliği düzenlendi. İstinye Üniversite Hastanesi ve Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko’nun ev sahipliğinde birçoğu inmeyi yenerek ikinci baharını yaşayan 100’lükler Kulübü üyeleri, inmenin tedavi edilebilir bir hastalık olduğu konusuna dikkat çekmek amacıyla profesyonel dansçılar eşliğinde, eşleri, çocukları ve torunlarının da yer aldığı tango gösterisi sundu.
İstinye Üniversite Hastanesi DAS-Damar Sağlığı ve Yaşam Merkezi hekimlerinden Prof. Dr. Yusuf Kalko, etkinlikte yaptığı açıklamada, gelişen teknoloji ve uygulamalar sayesinde inme cerrahisi yöntemiyle hastalarda 10'uncu güne kadar başarı sağlanabildiğini belirtti. Kulüp üyeleri de “Sigaradan uzak durun. Doktor kontrolünü ihmal etmeyin. ‘Hastayım’ düşüncesi ile evde oturup kalmayın. Hareket edin, yürüyün, dans edin. Moral en büyük yaşam kaynağı” mesajını verdiler.

ÖNCE KENDİSİ VE KARDEŞLERI SONRA OĞLU ŞAH DAMARI HASTASI OLDU
Uzmanlar şah damarı kaynaklı inmelerin en büyük nedenlerinden birinin genetik olduğuna dikkat çekiyor. İşte Şengül Kavil de ailesinde inmenin genetik izlerini taşıyan bir hasta. 4 yıl önce inme geçirdi. Bilinci kapalı olarak hastaneye kaldırıldı. Doktorlar, ailesine yapılacak bir şey olmadığını ve her şeye hazırlıklı olmaları gerektiğini söylediler. Çocukları ise konuyla ilgili araştırma yaparak Prof. Dr. Yusuf Kalko’ya ulaştılar. Prof. Kalko’nun ameliyat etmeyi kabul ettiği Şengül Kavil, bilinci kapalı olarak ameliyata girse de, ameliyat sırasında konuşmaya, kolunu  bacağını hareket ettirmeye başladı.

Yaşadıklarını anlatan Kavil, “Gözümü açtığımda ameliyathanedeydim. Sonra kendi kendime konuşmayı başardığımı fark ettim ve tam bir şaşkınlık yaşadım. Doktorum telefonla çocuklarımı aradı ve ben ameliyatta iken çocuklarım sesimi duydu. Ailemizdeki 3 kız kardeşin hepsi şah damarı hastası oldu. Ben ve ablam inme geçirdi. Küçük kız kardeşim de inme atakları ile hastaneye yetişti ve onu da Yusuf Hoca kurtardı. Şimdi oğlumda aynı hastalık nüksetti. Beyne giden damarlarımızın tıkandığını söylediler. Bu hastalığın sonuçlarını en ağır biz yaşadık. O yüzden oğlumu hemen önlem alması için yönlendirdim. Çünkü eşimi de iyileşip eve döndükten 15 gün sonra, bir gece aniden kaybettik. O da damar hastalığı kurbanı oldu” dedi.

ÖLÜM RİSKİ İLE HASTANEYE KALDIRILDI SAĞLIĞINA KAVUŞTU

Diyabetik ayak tedavisi sırasında da mide kanaması geçiren Öztopaloğlu önce genel cerrahi tarafından midesinden ameliyat edildi ardından da inme tedavisi için kullanılan bir yöntem ile ameliyat edilerek kesilmesi planlanan tüm bacağı kurtarıldı ve sadece 4 ayak parmağını kaybetti.

Zor günler geçirdikten sonra sağlığına kavuşan Fuat Öztopaloglu yaşadıklarını şöyle anlattı:

"Şekere bağlı ayağımda yaralar çıktı. Tedavisi icin Sakarya'yada hastanelere gittim ama hastalık ilerleme gösterdi onun üzerine Yusuf Kalko hocayı bulduk, buraya geldik. Mide kanaması da geçirdim ve 20-25 gün kan takviyesi oldu 50 üniteye yakın. Mide ameliyatı olduktan sonra tedaviye devam ettim. Sakarya olsam dizimden kesilecek olan ayağım, burada 4 parmakla kurtuldu. "

2 SAAT ÖNCE AMELİYAT OLDU ETKİNLİĞE GELDİ

Kulüp üyeleri de “Sigaradan uzak durun. Doktor kontrolünü ihmal etmeyin. Hareket edin, yürüyün, dans edin. Moral en büyük yaşam kaynağı” mesajını verdiler. Etkinliğe ayrıca henüz 2 saat önce ameliyatı gerçekleşmiş olan hasta Ahmet Sarıkaya - 60 ) da katıldı. Prof. Dr. Yusuf Kalko tarafından ameliyat edilen hasta, yaşadıklarını anlatırken göz yaşlarını tutamadı.

HER SANİYE BİR KİŞİNİN BACAĞI KESİLİYOR
Kalp krizi, şah damarı kaynaklı inmeler, bacak damarı tıkanıklığına bağlı kangrenler en sık görülen damar sorunları arasında yer alıyor. Etkinlikte konuşan İstinye Üniversite Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko, “Türkiye'de yaşam süresi 78 yaşı buldu. Şeker hastalığı hortladı. Dolayısıyla damarla ilgili bir sürü komplikasyon bizi bekliyor. Ülkemizde her yıl yaklaşık 150 bin kişi inme geçiriyor. Bu da bir günde 410’dan fazla kişide inme vakası görüldüğü anlamına geliyor.İnmelerin büyük bir bölümü şah damarına bağlı rahatsızlıklardan ötürü felçle sonuçlanıyor. Ülkemizde yaklaşık 10 milyon diyabetli insan var. Neredeyse her saniye bir kişinin ayağı kesiliyor” dedi. 
 
LİTERATÜR ARTIK DEĞİŞTİ
Tıp literatüründe, şah damarı tıkanıklığı nedeniyle felç geçirmiş hastalara 6'ncı saatten sonra müdahale yapılmasının kayda değer yarar sağlamayacağına dair yerleşik kanının artık değiştiğini söyleyen Prof. Dr. Yusuf Kalko, söyle devam etti:
“Uyguladığımız inme cerrahisi yöntemiyle hastalarda 10'uncu güne kadar başarı sağlanabiliyor; değişik derecelerde inme geçirmiş hastaları yeniden yaşama bağlayabiliyoruz. Bu başarıda hastanın genel durumuna göre bazen konuşma yetisinin geri gelmesi söz konusu olabilirken, bazen de hastalarımızın ayağa kalkmasını bile sağlayabiliyoruz.”

HAYATİ 5’LİYİ EZBERLEYEN İNMEYE KARŞI UYANIK OLACAK
“Erken tanı ve erken tedavi yöntemlerine dikkat çekmek için çeşitli etkinlikler düzenliyoruz. İnsanlara inme konusunda hayati 5’liyi ezberletmeye çalışıyoruz. Nedir bu hayati 5’li? Baş dönmesi, geçici görme kaybı, geçici konuşma bozukluğu, elde güçsüzlük, ayakta güçsüzlük. Bu belirtileri ezberleyen insanlar inmeye karşı her zaman uyanık olacaktır. Biz de belirtilere dair insanları bilgilendirip onları önlem almaya teşvik etmeye çalışıyoruz. Ayrıca İstinye Üniversitesi Hastanesi  DAS – Damar Sağlığı ve Yaşam Merkezi’mizde damar hastalıkları ile mücadele konusunda önemli çalışmalar yapıyoruz. İnme, diyabetik ayak, kangren, anevrizma ameliyatları, şah damarı tümörlerinde geliştirdiğimiz lokal anestezili cerrahi teknikler,varis tedavileri gibi pek çok damar hastalığına multidisipliner yaklaşımla çözüm bulmaya çalışıyoruz.”

KONUŞA KONUŞA ŞAH DAMARI AMELİYATI
“Lokal anestezi altında yapılan inme cerrahisi ameliyatları sırasında hastanın bilincinin açık tutuluyor ve şah damarı kaynaklı felç ile kaybedilen hissiyatın geri gelişini bu şekilde kontrol ediyoruz. Hastanın maruz kalabileceği riskler lokal anestezi kullanımıyla minimuma indirgeniyor. Bu şekilde genel anestezinin komplikasyonlarından kaçınıyorsunuz.”

HASTALIK ARTIK KADER DEĞİL
“Damar sertliği doğumda başlıyor ve mezara kadar bizi takip ediyor, ancak bu hastalık bir kader değildir. Bizim damar sertliğinde esas amacımız, önce önleyici tedbir almak. Aşılarla çiçek hastalığını yok ettiğimiz gibi belki gün gelecek, uygulanacak tedavi yöntemleriyle damar sertliğini de yok edeceğiz.”