31 Ekim 2018 Çarşamba

ÇOCUKLARDA YÜKSEK ATEŞ DURUMUNDA AİLELERİN NE YAPMASI GEREKİR...


Sonbahar ve kış sezonunda çocuklarda görülen gribal enfeksiyon ve beraberinde gelen ateş aileleri tedirgin ediyor. Pekiyi ateşi olan çocuğa ailelerin nasıl müdahale etmesi gerekir? Konu ile ilgili Medigold Sultan Hastanesinden Çocuk Sağlığı ve Hastalıkları Uzmanı Dr. Hakan Karaman bilgi verdi.



“Sonbahar ve kış sezonunda çocuklar hastalıklara daha açık hale gelirler. Grip çocuklarda ateş ve öksürükle seyreder. Ailelerin en çok acil servislere başvuru nedenidir. Grip olan çocukla ilgili ne yapmak ve ne yapmamak gerekir konusunda ailelerin bilmesi gerekenler şunlar.
Öncelikle hastalığı tanımak gerekir. Ateş, burun akıntısı, öksürük, titreme, halsizlik, iştahsızlık gibi belirtilerin takip edilmesi ve bir çocuk hekimine başvurulması gerekir.

Ateş durumunda hemen ateş düşürücü kullanmayın.
Çocuğun ateşi koltuk altından 37.2 derecenin üstündeyse. Ya da kulaktan ölçtüğünüzde 37.8 derecenin üstündeyse, ya da eski usulle popodan ölçtüğünüzde 38 derecenin üstündeyse biz bunu ateş olarak kabul ederiz. Ama ateş var diye hemen ateş düşürücü vermemeniz gerekir. Çocukların ateşini düşürmek için öncelikle ortam ısısına göre çocuğun üzerini rahatlatmak gerekir. Bu yüzden yapacağınız ilk şey çocuğu soymak olmalıdır. Üzerini soyduktan sonra eğer hala ateş durumu devam ederse ıslak bezlerle koltuk altına ve kasıklarına tampon uygulayabilirsiniz.

Ateşi düşürmek için duşta uzun süre tutmak zatürreye neden olabilir.
Ateşi düşürmenin bir diğer yolu da çocuğa ılık duş aldırmaktır. Ancak bunu genelde 39 derecelik ateşlerde öneriyoruz. Burada da dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta var. Uzun süre ve sürekli duş aldırmak çocukta grip enfeksiyonundan sonra bronşit ya da zatürre gibi akciğer enfeksiyonlarının gelişmesine neden olabilir. Bu yüzden kısa süreli ılık duş aldırmaya dikkat etmek gerekiyor. En son alternatif olarak da doktorunuz tavsiye ettiği ateş düşürücü kullanmanız önerilir.”

30 Ekim 2018 Salı

VARİS TEDAVİLERİNDE NÜKS ORANI EN DÜŞÜK VE KONFORLU YÖNTEMLER…

Oldukça sık görülen ve tedavi edilmezse ciddi sonuçlar doğuran varis sorunlarında son yıllarda tedavi yöntemleri arttı. Uzmanlar ise varis tedavilerinde nüks oranı en düşük ve konforlu tedavilerin üzerinde durmak gerektiğine vurgu yapıyor. Konu ile ilgili bilgi aldığımız Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko güncel varis tedavileri ile ilgili bilinmesi gerekenleri anlattı.

Variste nüks oranlarına değinen Prof. Kalko,” Varis çok sık görülen bir damar hastalığı ve henüz kesin bir tedavisi bulunabilmiş değil. Bundan dolayı pek çok yöntem geliştiriliyor. Ancak bu yöntemler arasında varisi tamamen sonlandıracak bir yöntem söz konusu değil çünkü varis hastalığı nüks edebilen bir hastalık. Bundan dolayı varis tedavilerini seçerken ya da varis hakkında araştırma yaparken nüks oranı en düşük ve konforlu tedavilerin üzerinde durmak gerekir. Biz tedavilerde açık ameliyatları çok özel durumlar haricinde tercih etmiyoruz. Hem uygulaması zor hem de nüks oranı yüksek ve hastanın sosyal yaşantısına dönme süresi uzun. İnsanlar artık ameliyatlardan ya da uygulamalardan hemen sonra ayağa kalkmak ve sosyal yaşantısına geri dönmek istiyor.” dedi.

Tutkalla Yapıştırma yönteminde elastik bandaj ve varis çorabına gerek kalmıyor.

ABD’de geliştirilen ve bir süredir Türkiye’de uygulanan FDA onaylı Tutkalla Yapıştırma yöntemine değinen Yusuf Kalko,” Tutkalla Yapıştırma yönteminde pille çalışan bir alet yardımıyla damarın içine ilaç veriliyor. Damarın içine bir kateter yardımıyla gönderilen küçük bir tel aracılığıyla ilacı verip yapıştırma işlemini gerçekleştiriyoruz. Bu yöntemle emboli riski yani pıhtı kaçma riski de ortadan kalkıyor. Özellikle diz altına dökülen damarlarda ve iç varislerde son derece başarılı bir yöntem. Diğer teknikler diz altı damarlarında yetersiz kalıyor çünkü bu bölgede sinir hasarı ve sinir hassasiyeti görülüyor. Yöntem ayrıca lokal anestezi ile yapıldığı için uygulama sonrası hasta hemen sosyal yaşantısına dönebiliyor. İşlem sonrası hastalar elastik bandaj ya da varis çorabı kullanmak zorunda kalmıyor. İşlem 10-15 dakikada tamamlanıyor. Hamilelikte varis oluşumu artıyor. Doğumda hemen sonra emzirme döneminde kadınlar bu teknikten faydalanabilir, bebeğe hiçbir zararı yoktur. Yaşlılar da aynı şekilde bu teknikten rahatlıkla faydalanabilir.” ifadelerini kullandı.

Köpükle Püskürtme yöntemi diz altına dökülen damarlar ve iç varislerde avantaj sağlıyor.

Köpükle Püskürtme Yönteminin avantajlarına ve dezavantajlarına da değinen Prof. Kalko, ”Köpükle püskürtme yöntemi pille çalışan bir alet yardımı ile damarın içine ilaç verilmesi ile gerçekleşiyor. Damarın içine bir kateter yardımı ile gönderilen küçük bir tel 360 derece dönerek damarın duvarlarında hasar yaratıyor ardından o damarın içine köpüğü veriyoruz ve damar tekrar açılma olasılığı olmaksızın çöküyor. Bu yöntemle emboli riski yani pıhtı kaçma riski de ortadan kalkıyor. Özellikle diz altına dökülen damarlarda ve iç varislerde son derece başarılı bir yöntem. Diğer teknikler diz altı damarlarında yetersiz kalıyor. Çünkü bu bölgede sinir hasarı ve sinir hassasiyeti görülüyor. Her ne kadar tümesan anestezi yapılsa da bunun önüne çok geçilemiyordu. Ancak Köpükle Püskürtme Yöntemi bu bölgede diğer tekniklerle yaşadığımız sıkıntıyı çözdü. Yöntem ayrıca lokal anestezi ile yapıldığı için uygulama sonrası hasta hemen sosyal yaşantısına dönebiliyor. Tümesan anestezi de yapılmadığı için uygulama sonrası ödem ya da şişlik gibi durumlar da oluşmuyor. Çalışanların en büyük sıkıntısıdır zaman sorunu bu yüzden öğle tatillerinde hatta çay molalarında dahi yöntemi kullanabilirler. İşlem 10-15 dakikada tamamlanıyor. İlaç alerjisi olanlar dışında yöntemi herkes kullanabilir. Hamilelikte varis oluşumu artıyor. Doğumda hemen sonra emzirme döneminde kadınlar bu teknikten faydalanabilir, bebeğe hiçbir zararı yoktur. Yaşlılar da aynı şekilde bu teknikten rahatlıkla faydalanabilirler. Ancak damarı çok geniş olup her iki bacağa da uygulama gerektiren durumlarda biz uygulamadan kaçınıyoruz. Çünkü yüksek dozda ilaç vermek istemiyoruz. Bundan dolayı tek bacak için yöntemin daha uygun olduğunu düşünüyorum.” şeklinde konuştu. 

Hangi yöntem daha avantajlı?

Uygulanan varis tedavi yöntemlerinin ayrıntılarına, avantajları ve dezavantajlarına dikkat çeken Prof. Dr. Yusuf Kalko,” Lazer ve radyofrekans yöntemleri çıktıklarında çok ses getirmişlerdi. Çok yüksek enerjili sistemler oldukları için kontrolü ve güvenliği daha az bu sistemlerin. Varis tedavilerinde Tümesan anestezi dediğimiz yöntemle uygulamanın neden olabileceği yanıkları önlemek için bir çeşit soğuk serum uyguluyoruz. Bu uygulama özellikle lazer ve radyofrekansta çok gerekli aksi halde çok ciddi yanıklara neden olabilir. Aynı yöntemi lazer kadar derine olmasa da buhar tedavisinde de uyguluyoruz fakat Buhar Tedavisi diğer yöntemlere nazaran yan etkisi çok daha az bir yöntem. Köpükle Püskürtme Yönteminde ise Tümesan anesteziye gerek kalmıyor. Özellikle bizim yüzeyel damar dediğimiz ayağın iç bileğinden kasığa kadar giden uygulamalarda biz bu tür uygulamaları çok rahat yapabiliyoruz ama ayağın dış tarafından diz çukuruna dökülen varislerde ve iç varislerde gerek lazer gerek buhar tedavisi, gerek radyofrekans maalesef sinir hasarları yapabiliyor. O bölgede sinir damara çok yakın geçiyor ve damar biraz daha yüzeysel olduğu için hasarlar, uyuşmalar ya da hastalarda sıkıntılar olabiliyor. Bu durumda Köpükle Püskürtme Yöntemi çok avantaj sağlıyor.” şekline konuştu.

Varis Nedir?

Varis bir damar hastalığı olup, kanı akciğer ve kalbe taşıyan toplardamarların ilerletici bir şekilde genişlemesidir. Genç yaşlarda görülmeye başlayan varis sorunları 20 - 35 yaş arası yaş grubunda yüzde 30, 55 - 65 arası yaş grubunda ise yüzde 50 oranlarında görülür. Kadınların yanı sıra erkeklerin de yaşadığı bir sorundur. Hastaların büyük bir kısmı varisi önemsemezler ancak ilerleyen yıllarla birlikte kendini gösteren şiddetli ağrılar sonucu hekime başvurular. Varis ve Venöz yetersizlik hastalığının tedavisinin gecikmesi durumunda ise hastalığın yan etkileri görülebilir. Bunlar ayak ve bacaklarda şiddetli ağrılar, akıntılı ve kokulu geçmeyen açık yaralar olabildiği gibi nadir durumlarda da akciğere pıhtı kaçması sonucu ani ölümlere neden olabilir. Varis ve Venöz Yetersizliğin teşhisi damar sistemi muayenesi sonrasında yapılan Doppler ultrason ve gerektiğinde venografi adı verilen radyolojik tetkikler ile konur.

LEKE VE KIRIŞIKLIKLARIN ÇÖZÜMÜNDE “PLAZMA TEKNOLOJİSİ”…

Yaş alma ile ciltte meydana gelen sarkmalar, kırışıklıklar, leke ve izler özellikle kadınların korkulu rüyası. Ancak geliştirilen plazma teknolojisi ile bütün bunlardan aynı anda kurtulmak mümkün hale gelebiliyor.


Konu ile ilgili bilgi veren Dermatoloji Uzmanı Dr. Deniz Kaya,” Cilt ve göz kapağı sarkmaları, sivilce izleri, yara izleri, cilt lekeleri, siğil ve benler cilt güzelliğine gölge düşürebiliyor. Tüm bunların yok edilmesinde pek çok yöntem geliştirildi. Onlardan bir tanesi de plazma tekniği. Hem kırışıklıkların giderilmesinde hem cilt sıkılaştırmada hem de lekelerin giderilmesinde aynı anda çözüm sunan bir yöntem. Yöntem ayrıca ben ve siğillerin yok edilmesinin yanı sıra dövme sildirmede de etkili bir teknoloji. Yöntem cildin en üst tabakasına noktasal olarak uygulanarak uygulama alanını katı halden gaz haline geçirerek etki ediyor.” dedi.

Vücudun her alanına uygulanabilir.

Yöntemin vücudun her alanına uygulanabileceğine değinen Kaya,” Plazma teknolojisi lokal anestezi altında uygulanan bir yöntemdir. İşlem sonrası birkaç gün kabuklanma, kızarıklık ve hafif ödem görülebilir. Noktasal atışlı bir işlem olduğu için çevre dokular, kıl kökleri, sinirler ve kaslar etkilenmez. Duruma göre 1 ile 4 seans uygulanabilir. Benler tipine göre tedavi edildiği için mutlaka bir dermatoloğa muayene olarak ben aldırma işlemi yapılması gerekir.” şeklinde konuştu.