27 Mayıs 2017 Cumartesi

Prof. Dr. Yusuf Kalko, “GAYEM HAYAT KURTARMAK."



Başarılı, çok başarılı bir profesör… Sayısız hayat kurtarma hikayesinde imzası var. Damar cerrahisinde geliştirdiği tekniklerle damarların içinde neredeyse sörf yapma becerisine sahip çok tecrübeli bir cerrah. Alanında elde ettiği başarılarla Türkiye’nin gururu… Hastalarının gözbebeği, ağabeyi, babası, evladı, kardeşi, arkadaşı, dostu… Her hastasını aynı samimiyetle kucaklayan, ‘hepsi benim akrabam’ diyen sıra dışı bir adam Yusuf Kalko… Akraba mevzusu laf olsun diye söylenmiş bir kelime değil, herkesi hayrete düşüren bir gönül bağı var bütün hastaları ile. Çok seviliyor, çok sayılıyor, çok takdir görüyor, çok dua alıyor. Bu kadar başarı, ün, sevgi, itibar bir insanı şımartır mı zamanla? Bugüne kadarki hayat tecrübem bütün bunların karşısında kendini, özünü bozmadan durabilmek yürek ister diyor. O yürek de Kalko’da var. Alçak gönüllü, babacan, yardımsever, duygusal, açık sözlü, yufka yürekli, herkese her şeye yetişen, azimli ve olağanüstü çalışkan bir doktor. Bütün bu başarıları elde etme mücadelesinde çok zorlu yollardan geçmiş, çok bedeller ödemiş. Amerika için kariyer planları yaparken babasını kaybetmiş ve bütün hayatı değişmiş. Doçent olduktan kısa bir süre sonra da annesini… Yaşadığı kayıpların acısını hafifletmek için hastalarına sarılmış, maneviyata ve tasavvufa sığınmış. “Bu kadar yıllık çabanızın en büyük meyvesi ne? diye sordum.” “Çok zengin oldum.” dedi. “O kadar maneviyat biriktirdim ki, hayal edemeyeceğim kadar çok zengin oldum.” dedi. “Peki ya mesleğiniz, başarılarınız?” dediğimde. “Kendimi hayat kurtarmaya adadım ben. Babamı da annemi de bir yoğun bakımda kaybettim. Başka analar babalar ölmesin diye canla başla çalışıyorum. Gayem hayat kurtarmak. Kurtardığım her hayat mesleki başarımdır.” dedi. Fakir bir ailenin çocuğu olarak doğmuş, gece kondu mahallesinde büyümüş, hiç kot pantolonu olmamış gençliğinde… İbretlik bir yol hikayesi var. Hiç pes etmemiş. Samimiyetle anlattı.

Yusuf Kalko’dan biraz bahseder misiniz?

Aslen Kars Kağızmanlıyım. Ama doğma büyüme Ankaralıyım. 1970 yılında dünyaya gelmişim. 2 erkek kardeşim, bir de kız kardeşim var.

Aileniz, nasıl bir ortamda yetiştiniz?

 Annem, babam ve kardeşlerim olarak geleneksel bir çekirdek ailede yetiştim. Ama anneannem, dedem, dayılarım, yengelerim, teyzelerim, kuzenlerim hep bir aradaydık. Bu yüzden kocaman bir ailem oldu hep.


Anne babanız ne işle meşguldü?

Babam ben henüz bebekken kalorifercilik yapmış. O dönem kalorifer kazanları vardı, kömürle çalışırdı. Sonra kendi imkanları ile çay ocağı kurmuş. Bütün hayatı o çay ocağıydı. Ondan sonra dayılarımın kuruyemiş dükkanlarında işletmecilik yaptı. Çok namuslu ve dürüst bir adamdı. Ticaret yapmasına rağmen pazarlık yapmayı sevmezdi. Hep başkası kazansın derdindeydi. Hatta sırf bu düşüncesi yüzünden gıdım gıdım biriktirdikleri ile sahip olduğu derme çatma arsasını bir akrabası ev alacak diye satmıştı. O dönem biz de kirada oturuyorduk üstelik. Böyle enteresan bir adamdı. Annem ev hanımıydı. Hiç okula gidemediği için okuma azmi ile yanıp tutuşan bir kadındı. Bende okuma azmini ve aşkını alevlendiren annemdir. Hiç okul hayatı yoktu ama müthiş bir hayat tecrübesi ve öngörüsü vardı. Çok akıllı ve ileriyi görebilen bir kadındı. Son nefesine kadar bizim de hep yaşam koçumuz gibi oldu.

Siz nasıl bir çocuktunuz?

Çok şanslı ve çok mutlu bir çocuktum her şeyden önce. Camı bile olmayan bir depoda doğmuşum. Bir iki yıl orada kaldıktan sonra babam gecekonduya taşımış bizi. Ankara’da bir gecekondu mahallesiydik. Hayatımın en güzel günleriydi. Harika komşuluklar vardı. Kimsenin kapısı kilitlenmezdi. Canım sıkıldığında çıkar giderdim hemen komşulara. Bazen televizyon izlemeye bazen de belki sevdiğim bir şey yapmışlardır diye buzdolaplarını kolaçan etmeye. Kimse ne ‘niye geldin’ derdi ne de ‘ müsait değiliz’ derdi.

Yaramaz bir çocuk muydunuz?

Hiç değildim. Hep ağır başlıydım. Babam çok erken sorumluluk verdi bana. Ben henüz 5-6 yaşlarındayken beni sabahın 5’ine çay ocağına götürmeye başladı. Küçük küçük görevler verirdi bana, onları yapmamı sağlardı. Görevlerimi yaparken bol bol da şişe kırardım yanlışlıkla ama hiç kızmazdı babam. Arkadaşları ona çok kızardı. Duyardım ben de. ‘ Yazık bu çocuğa,  sabahın köründe getirme uyusun, daha çok küçük.’ derlerdi. Babam da genelde cevap vermez, geçiştirirdi. Bazen de sadece ‘ileride bunun kıymetini anlar’ derdi. İyi ki, yapmış böyle bir şeyi bana çok farklı ufuklar açmış daha o yaşta.

5 yaşında çay ocağına gittiğinize göre çocukluğunuzda da çalıştınız o halde.

Evet çalıştım. Çay ocağında, dayılarımınn kuruyemiş dükkanında… Ramazanda kuruyemiş tezgahı açarlardı. Tezgah altında sabahlar ertesi gün de satış yapardık. Hafta içi okuluma gider hafta sonu da çalışırdım bu şekilde.

Zor değil miydi bir çocuk olarak çalışmak?

Bizi zorlayacak işler vermiyorlardı tabi. Benle beraber dayılarımın oğulları da çalışıyordu. Gücümüze göre getir götür ya da ufak çaplı satışlar yapardık. İşin zorluğundan çok eğlencesindeydik. Bazen babamın çay ocağı çok yoğun olduğunda çay taşımaktan ayaklarımın altının patladığı da olmuştur. O zaman biraz canım yanardı su toplardı ayaklarım. Anneciğim hiç kıyamazdı. Ama yine de giderdim. İyi ki gitmişim.

Hem çalışıp hem okumak da kolay iş değil. Dersleriniz nasıldı, okul hayatınız?

İlkokuldan itibaren çok başarılı bir okul hayatım oldu. Çok disiplini bir öğrenciydim hep. Bizim evimizle okulun mesafesi yaklaşık 6-7 kilometreydi. O dönem okul servisi falan yoktu. Kız kardeşimle birlikte yürüyerek giderdik okula. Yağmur, çamur, kar demeden yürürdük. Minibüs de vardı ama paramız yetmezdi genelde minibüse o yüzden yürürdük. O kadar yola rağmen hiç geç kalmamışımdır okula. Öğretmenlerimin hep taktir ettiği bir öğrenciydim.

O dönem ‘ben bir gün doktor olacağım’ der miydiniz?

Derdim… Doktorluk ben henüz 40 günlükken annemin hayaliymiş. Beni kucağında sallarken ‘oğlum doktor olacak’ diye severmiş. İlmek ilmek işledi bu duyguyu bana da. Ben de bir gün doktor olacağım hayalini kurardım. Bu yüzden çok çalışmam gerektiğini biliyordum. Nitekim lise sonda çok çalışmama rağmen sınava giriş evraklarımı kaybettiğim için ve sınava geç girdiğimden dolayı tıbbı değil mühendisliği kazanabilmiştim. Babam ona da çok sevinmişti açıkta kalmadım diye ama benim hayalim bu değildi tabi. Hem mühendisliği okuyup hem de yeni sınav için çalışmaya başladım tekrar. Annem ve dayım babamdan habersiz bana destek oldular ve beni tekrar dershaneye yazdırdılar. Bir sonraki sınav denememde Akdeniz Üniversitesi Tıp Fakültesini kazandım. Kazandıktan sonra babam haberdar oldu çevirdiğimiz işten. Malum babalar her şeyi en son duyar. O da havalara uçtu tabi sonra, doktor olacağım diye.



Tıp fakültesi öğrenciliği, Antalya, bekar yaşamaya ilk adımlar… Nasıl geçti üniversite yıllarınız? Havalı bir öğrenci miydiniz?

Bir kere ailemden özellikle annemden uzakta olacağım diye çok üzüldüm. İtiraf ediyorum ana kuzusuydum. O güne kadar onlardan hiç ayrılmamışım, çok zoruma gitti. Çok zor uyum sağladım. Her hafta sonu Ankara’ya giderdim gidemediğim zamanlarda annem gelirdi mutlaka yanıma. Az buz zaman değil sonra yavaş yavaş arayı açmaya başladık ama en fazla 2-3 hafta dayanırdım, yine giderdim. Ailem hayatımın merkezindeydi yani, onlarsız bir dünya düşünmek çok zordu. Bekar yaşamaya gelince. Kulağa eğlenceli gelebilir ama ben o güne kadar tek başıma bir fatura dahi yatırmış adam değildim. Yani bekar yaşamak, yalnız yaşamak falan bana göre bir şey değildi. Havalı da değildim. Varsa yoksa derslerimdi. Hava atmak istesem bile bunu yapacak durumum da yoktu açıkçası. Bir kot pantolonum bile yoktu. Spor ayakkabım hiç olmadı mesela. Babamın diktirdiği kumaş pantolonum, kumaş gömleğim, lastik ayakkabım ve kışın giydiğim bir montum vardı. Bazen kuzenimden onun kazağını ödünç alır giyerdim, o zaman da kendimi biraz havalı hissederdim. Ama çok da takılmıyordum açıkçası böyle şeylere. Hep maneviyatla besledi ailem beni, maneviyata özendirdi o yüzden maddiyatla ilgili konularda özendiğim durumlar tabi ki olurdu ama bunu takıntı ya da kompleks haline getirmezdim.

Doktor çıktıktan sonra hayatınızda neler değişti?

Çok şey değişti. Mecburi hizmeti tamamlayıp bir vesile ile Çapa’da asistanlığa başladım. O dönem babama kanser teşhisi kondu. Çapa’daki hocalarıma gösterdim sağ olsunlar çok yardımcı oldular bize. Ameliyat oldu babam ve sağlığına kavuştu. Kanser bitti, dedik ama tekrar nüks etti. Bu sefer kurtulamadı. Aniden ayrıldı aramızdan. Mesleğimin baharındaydım. Hayallerim vardı. Amerika’da bir profesörle yazışıyordum. Oraya gidecektim. Kariyerime orada devam edecektim. Ama babamın ani gidişi ile hepsi bitti tabi. Kız kardeşim evlenmişti çok da iyi bir eşi vardı onu düşünmüyordum ama annem ve erkek kardeşim babamsız bir başlarına kalmışlardı. Ankara’daki evimizde akrabalarımız da vardı yakınlarında ama onları orada bırakamadım. Yanıma aldım, İstanbul’a getirdim. Asistan maaşı ile kendime de onlara da bakmaya çalıştım. Aynı dönem evlenme kararı aldım. Babam mürüvvetimizi göremeden rahmetli olmuştu, annem de ‘ ben de gideceğim mürüvvetini göremeden’ demeye başlayınca evlenme kararı aldım. Yetmedi bir de ev alma kararı aldım. Hem de dubleks alacağım dedim. Bir katında annemle kardeşim bir katında da eşimle biz yaşarız dedim. Tabi bunu planladım ama ne ev alacak, ne onu döşeyecek, ne de evlenecek param vardı. Arabamı sattım, annemin altınları, kardeşimin altınları, imece akraba yardımları derken evi de aldım evlendim de. Sonrasında gece gündüz nöbetlerle borç ödedim tabi yıllarca. Tabi birde doktorlukla ilgili hayallerim vardı. Kalp damar cerrahisinde ilkleri yapmak istiyordum.

Nasıl başladı bu ilkler?

Vakıf Gureba’da uzman olarak görev yapmaya başladığımda çok sıra dışı ameliyatlar denedim. Bir meslektaşımın hayatını kurtardım. İmkansızlıklar içinde yapılmış bir ameliyattı. Hastanın yüzde 1 bile dönme şansı yokken onu döndürmeyi başardım. Sonra hep bu tarz riskli ameliyatlarda kendimi sınadım. Sonra Azeri bir bürokratın hayatını kurtardım. Bunun için apar topar Azerbaycan’a götürüldüm. O da çok zor bir ameliyattı ama başardım çok şükür. Sonra şah damarı kaynaklı felçler ve kangren bacaklar üzerinde çok çalıştım. Teknikler geliştirdim. Bu teknikleri ameliyatlarda denedim, geliştirdim, tecrübe kazandım ve damar cerrahisinde çok önemli bir yol kat ettim ekibimle birlikte. Geçtiğimiz aylarda yıllardır hayalini kurduğum Damar Sağlığı ve Yaşam Merkezini kurduk. İstinye Üniversitesi Hastanesinde damar sağlığı alanında önemli çalışmalar ve ameliyatlar yapıyoruz bu merkezde. Çok şükür başarılı sonuçlar alıyoruz. Doktorlukta en büyük gayem hayat kurtarmaktı onun için uğraşıyorum canla başla. Bundan yaklaşık 5 yıl önce annemi de babam gibi bir yoğun bakımda kaybettim. Bunun acısını benden daha iyi bilen olamaz. Ben kaybettim başka evlatlar ağlamasın diyorum. O yüzden hasta ile karşılaştığımda önce kendime şunu soruyorum. ‘ Benim annem ya da babam olsa ben nasıl davranırdım?’ Tabi ki, kurtarmak için elimden geleni yapardım. O yüzden yüzde 1 bile iyileşme ihtimali olsa hastanın, ben bunu zorluyorum. Riskini de anlatıyorum ailesine ama izin verirlerse zorlayacağımı da belirtiyorum. Böyle bir kader birliği yapıyoruz işte hastalarla ve yakınları ile.


Bu kadar çok sevilmenizin tılsımı bu samimiyetiniz o halde.

Seviyorlar sağ olsunlar. Ben de onları çok seviyorum. Abartmıyorum. Yaşlı bir teyze gördüğümde anneannemin kokusu geliyor burnuma. Bazen annem yaşında bir teyze geliyor annem niyetine öpüyorum elini. Babalar babama kokuyor. Onları çok özlüyorum. Özlem her gün daha da büyüyor içimde. Onları geri getiremeyeceğimi biliyorum ama başka bir evladın ailesine şifa olmaya vesile olmak da büyük gurur. Şükür diyorum.

Mucizeler gerçekten oluyor mu?

Yaradan’ın mucizesi biter mi? Ben bu meslekte çok mucizeye tanık oldum. Doktorluk, tecrübe bir yere kadar. Mucizeyi yaratan Yaradan… O yüzden hasta yakınlarına umutlarını ve inançlarını hep taze tutmalarını da tembihlerim. Ben kayıplar yaşadım ama bunları yaşarken Allah’ın bir bildiği var dedim hep. Ailemi kaybettikten sonra daha da maneviyata yöneldim, tasavvufa yöneldim. Umre’ye gittim. İnancım beni ayakta tuttu. Hastalarımın duaları beni ayakta tuttu.

Bundan sonraki hedefleriniz neler?

İnsanlar boşu boşuna felç olmasın boşu boşuna ayakları kesilmesin diyorum hep. Bu uğurda çalışmalarıma devam edeceğim. Farkındalık için çeşitli projeler üretiyoruz. Sosyal medyadan Televizyondan insanlara ulaşıp önlem almaya teşvik etmeye çalışıyoruz. Yeni yaşamlara dokunmaya devam etmek en büyük hedefim. Ömrüm yettiğince.

Röportaj: Şükriye Özgül










2 yorum:

  1. DEĞERLİ HOCAM..Allah sizi başımızdan eksik etmesin sağlıklı uzun ömürler versin..sormak istediğim şey ..kalp ile ilgili damarlara stend yada bypass ..kalp kapakcık değişimi işlemleri yapıyormusunuz ..tam olarak yazarmısınız saygılar..

    YanıtlaSil
  2. Hayata zor koşullarda başlayanların yolu hep iyi insan olmanın ve yaşadıklarından ders çıkarıp başarı merdivenlerinde kalıcı izler bırakmanın mutluluğu,huzuru ile doludur.Emin adımlarla ilerlediğiniz bu yolda sizlerle karşılaşmak benim için büyük mutluluk, mevlam yardımcınız olsun herşey gönlünüzce olsun😍

    YanıtlaSil