24 Kasım 2017 Cuma

KALP KRİZİ İLE KARIŞIYOR, EN ÇOK DA UZUN BOYLU VE ZAYIF ERKEKLERDE GÖRÜLÜYOR…


Halk dilinde akciğer sönmesi olarak bilinen Pnömotoraks hastalığı şiddetli göğüs ve kol ağrısından dolayı kalp krizi ile karışıyor. Özellikle uzun boylu ve zayıf erkeklerde görülen Pnömotoraks sigaraya bağlı gelişiyor ve önlem alınmazsa ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.


Akciğerlerdeki havanın göğüs kafesi içine dolması sonucu akciğerin çökmesi ve işini yapamaması durumu olarak kendini gösteren “Pnömotoraks’’ rahatsızlığı hayati sonuçlar doğurabiliyor. Konu ile ilgili bilgi veren Göğüs Cerrahisi Uzmanı Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Akciğeri çevreleyen akciğer üzerine yapışık zar ile göğüs duvarının iç zarını kaplayan dış zarın arasında normal şartlarda hava bulunmaz. Akciğer sönmesi dediğimiz Pnömotoraks’da bu iki zarın arasına hava girer ve birikir eğer kaçak büyük ise kalp ve karşı akciğeri de baskı altına alabilir. Spontan (kendiliğinden) ve spontan olmayan pnömotoraks diye iki ana başlık olarak ayrılmaktadır. Bül ve bleb denilen olayla da akciğerin üzerinde küçük ve büyük hava kesecikleri oluşur ve bunlar spontan pnömotoraksın en sık nedenidir. Bu hava keseciklerinin patlaması ile akciğerin içinden göğüs kafesi içine hava sızar ve akciğer balon gibi söner. Ayrıca bu durum kalıtsal akciğer hastalıklarından kaynaklanabileceği gibi dışarıdan gelen darbelere bağlı da gelişebilir.” dedi.

Pilot ve dalgıçları da hedef alıyor…

Genelde yavaş ve hafif klinik belirti vermesine rağmen ani ve şiddetli gelen göğüs ağrısı-nefes darlığı ile belirti verdiğine dikkat çeken Doç. Dr. Özkan Demirhan,” Ani gelen şiddetli göğüs ağrısı ve nefes darlığı ciddi Pnömotoraks’ın en belirgin belirtileridir. Göğüs ağrısı o kadar şiddetlidir ki, genellikle kalp krizi ile karıştırılır. Öte yandan pnömotoraks  KOAH’lı hastalarda da sık gördüğümüz bir rahatsızlıktır. Bu hastalarda öncelikli şikayet nefes darlığıdır. Dolayısı ile KOAH’lı bir hastanın da göğüs ağrısı ve nefes darlığı durumunda KOAH atağı olarak geçiştirilmeden Pnömotoraks ihtimaline karşı da mutlaka tetkik edilmesi gerekir.  Primer spontan pnömotoraks sigara içen, uzun boylu, zayıf ve hafif kambur, genç yetişkin erkeklerde daha sık görülen rahatsızlıktır ayrıca pilot ve dalgıç gibi meslek gruplarını da hedef alıyor. Araştırmalar 100 binde 5-10 kişide görüldüğünü söylüyor. Erkeklerde kadınlardan 6 kat daha sık görülür. Ülkemizde yılda 13 bin civarında Pnömotoraks vakası saptanmaktadır. Bunların 10 bine yakını yatırılarak tedavi edilmektedir. Hastaların yüzde 40’a yakını 15-45 yaş grubunda ve 3’te biri erkektir. Nadir de olsa büllöz doku kansere dönüşebilme ihtimali var. Akciğerdeki hasarın çok büyük olmasına bağlı hava kaçağının fazla olduğu durumlarda ölümcül sonuçlar doğurabiliyor.” şeklinde konuştu.

Kalp krizi sandı, akciğer sönmesi tanısı konuldu…

 Geçtiğimiz günlerde ani başlayan şiddetli göğüs ağrısı ile doktora başvuran 44 yaşındaki İnşaat Mühendisi Bülent Temel’e pnömotoraks tanısı kondu ve ameliyata alındı. Ameliyat sonrası yaşadığı süreci paylaşan Temel,” Yaklaşık 25 yıldır sigara kullanıyorum. Zaman zaman sigaraya bağlı nefes darlığı ya da öksürük şikayetleri yaşıyordum. Geçtiğimiz eylül ayında şiddetli bir grip geçirdim ve atlatmak uzun sürdü. Ancak ekim ayında yeniden hastalandım. Şiddetli bir salgın düşüncesi ile yine geçiştirdim. Ancak bir gece sol tarafımda çok şiddetli bir göğüs ağrısı başladı. Felç geçirmiş gibiydim, hareket edemiyordum. Kalp krizinden şüphelendim ve acile gittim. Burada kalple alakalı bir sorun çıkmadı. Yapılan tetkiklerde sol akciğerimin yüzde 25-30 çalıştığı söylendi ve akciğer sönmesi tanısı kondu. Kısa bir süre içerisinde ameliyata alındım. Ameliyattan sonra yaptığım ilk iş sigarayı bırakmak oldu.”dedi.

Sağlık merkezlerine uzakta oturalar için risk teşkil ediyor…

Akciğer sönmesinde izlenecek tedavi yöntemlerine de değinen Demirhan,” Pnömotoraks tedavilerinde 4 temel ilke vardır. Akciğerin genişlemesinin sağlanması, şikayetlerin ortadan kaldırılması, komplikasyonların önlenmesi ve nükslerin önlenmesi şeklinde. Bunlardan ilki oksijen desteğidir, hava miktarı az olan kişilere uygulanır ve hasta gözlemlenir. Bir diğeri iğne aspirasyonudur. Pnömotoraks alanı yüzde 15’ten büyükse hava kesilene kadar iğne ile boşaltılır. Eğer akciğerden kaçan hava fazla miktarda ise dren takılarak havanın boşaltılması sağlanır. Orta ve büyük derecede Pnömotorakslarda karşı akciğer ve kalbe baskı yapacak durumda olanlarda Tüp Torakostomi denilen yöntem kullanılmaktadır. Tüm bunlara rağmen; genişlemeyen akciğer dokusu varlığında, her iki akciğerde de sönmenin olduğu durumlarda, göğüs kafesi içinde kan birikmesi durumunda, takılmış olan göğüs dreninden devam eden hava kaçağının fazla olması durumunda ayrıca sosyal endikasyonları olan pilot, dalgıç, gemici gibi meslek grupları ile sağlık merkezine uzakta oturan hastalarda cerrahi önerilmektedir. Cerrahide kapalı ( videotorakoskopik –robotik ) yöntemler kullanılıyor. Bunlar göğüs cerrahlarının en sık yaptığı ameliyatlardandır. Eskiden açık ameliyatlar daha fazla yapılırdı. Ama artık videotokoskopik ve robotik ameliyatlar küçük kesi ile yapılıyor. Ameliyat esnasında hasta uyurken kamera ile girip özel aletler yardımı ile akciğer üzerindeki bleb ve bül dediğimiz küçük baloncukları özel bir makina aracılığı ile hem kesiyor hem dikiyor. Ondan sonra kaburgayı iç kısımdan saran pariyetel plevra dediğimiz göğüs duvarı üzerindeki zar soyularak, akciğerle göğüs duvarı yapıştırılıyor. Böylece arada boşluk kalmasını engelliyoruz. Araya bir tüp koyup özel bir aletle hava emildikçe göğüs kafesi ve akciğer birbirine yapışıyor. Bu da nüks riskini engelliyor. Ameliyatların başarı şansı yüksek ancak hastalar sigaradan uzak durmazsa hastalık nüks edebiliyor.” şeklinde bilgi verdi.

21 Kasım 2017 Salı

ASANSÖR, ARABA, BİLGİSAYAR BAĞIMLILIĞI ŞEKERE DAVETİYE ÇIKARIYOR...

Tip 2 diyabette son yıllarda uygulanan Şeker Ameliyatları yüz güldürücü sonuçlar veriyor. Ancak bu ameliyatların başarısının devamı için de uzmanların önerileri var. Ameliyat tedavinin ilk adımı, bundan sonra hastanın doğru ve sağlıklı beslenme ile beraber sporu yaşam biçimi haline getirmesi gerekiyor. Konu ile ilgili tüm detayları  Medigold Sultan Hastanesinden Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Fatih Kar anlattı.


“Tip 2 diyabet erişkinlerde görülen şeker hastalığı tipidir ve genelde 30-35 yaşından sonra görülmektedir. Toplumumuza baktığımızda da git gide artan bir diyabet insidansı görüyoruz. Toplumun yaklaşık yüzde 13-14’ü diyabet hastası. Bu ciddi bir tehdit. Ve biz biliyoruz ki, bu yüzde 14’lük grubun içindeki yüzde 90-95’lik bir kesim tip 2 diyabet hastası. Ve bunların da yaklaşık yüzde 80’i şeker kontrolünü yeterince sağlayamıyor. Problem insülin yokluğundan değil insülin kullanımından kaynaklanıyor. Dokular insüline karşı direnç geliştirerek insülinin hücre içine girişini engelleyerek, fonksiyonunu bloke ediyor. Şeker hastalığı öyle bir problem ki, pankreas dediğimiz organ insülin salgılayan hücrelere sahip ve bunların belirli bir miktarı var. Zaman ilerledikçe, kişi yaşlandıkça buradaki hücreler de fonksiyonlarını kaybedebiliyorlar. Biz doğduğumuz zaman bizim buradaki hücrelerden kaynaklanan hem insülin salgılayacak hücre adedimiz hem de potansiyelimiz mevcut. Bunu ideal bir şekilde kullanarak bu süreci şeker hastası olmadan çok uzun yıllar devam ettirmek, biraz genetik faktörlerle de ilgili ya da çok daha erken sürede şeker hastası olabilmek biraz bizim yaptıklarımızla alakalı.

FASTFOOD VE RAFİNE GIDALAR ŞEKERE DAVETİYE ÇIKARIYOR.

Şeker hastalığının önlenmesi ya da en kötü ihtimalle erken evrede tedavisi ana temelimiz aslında. Bu yüzden kişilere düzenli ve sağlıklı beslenme ile hareketli yaşamaya yönlendiriyoruz. Asansör, araba ve bilgisayarlar hayatımıza bu denli aktif bir şekilde girdiğinden bu yana hareketsiz yaşam arttı buna bağlı olarak da obezite de korkutucu rakamlara ulaştı. Bununla beraber diyabet ve kalp damar hastalıkları da artış gösterdi. İnsanlar en basitinden asansör yerine merdiven kullansa, ki araştırmalar asansör kullanmamanın kişiye yılda 2-3 kilo hatta bazı durumlarda 6-7 kilo verdirdiğini gösteriyor. Kişiler ayrıca araba kullanmak yerine yakın mesafelere yürüyerek gitmeyi tercih etse, bilgisayar için ayırdığı zamanın yarım saatini yürüyüş yapmaya ayırsa sağlığı için ciddi bir adım atmış olacak. Öte yandan yediğimiz, içtiğimiz rafine gıdalar ve fastfood kültürü de hastalıkların habercisi. Eskiden süt, ekmek, yoğurt doğal ortamda üretilirmiş ama günümüzde öyle değil. Tavuk, ekmek, hazır yoğurt bizim önermediğimiz gıdalar. Kullanılan buğday, un kalitesi eskilere göre çok değişmiş durumda. Bunlar glisemik endeksi yüksek gıdalar, vücuda girdikleri zaman çok fazla insülin salgılatıyorlar. Çok fazla insülin salgılanınca da vücutta bir sürü tepkinin tetiği çekilmiş oluyor. Kişiler kilo alıyor ve metabolik sendrom dediğimiz tablo ortaya çıkarak hasta kilo alıyor. Buna tansiyon yükseklikleri eşlik ediyor. Kandaki lipit düzeyi tabloları bozuluyor ciddi anlamda damar tıkanıklıkları başlıyor. Kişiler şeker hastası oluyor. Bu yüzden mümkün olduğu kadar doğal gıdayı tercih etmek lazım. Özellikle ev yapımı yoğurt hem prebiyotik zengini hem de diyabet de dahil pek çok hastalığa karşı kalkan görevi görüyor. Öte yandan insanlar varsa bahçelerinde ya da balkonlarında kendi domates, salatalık, biber gibi sebzelerini yetiştirebilirler. Bu hem stresten uzaklaşmanızı sağlayacak hem de sofranıza sağlık katkısı olacaktır. Korunmak bu faktörlere dikkat etmek ve önlem almak bizim elimizde. Ancak elimizde olmayan genetik faktörler var. Genetik faktörlerden dolayı da diyabet hastalığına yakalanabiliriz. Burada da öncelikli tedavi planlaması hareketli yaşam, düzenli egzersiz, sağlıklı ve doğru beslenme ile şekerin kontrol altına alınmasını sağlamaktır. Bu aşamada tedavi başarılı olamıyorsa medikal tedaviler devreye girer, bundan da sonuç alınamaması durumunda ise insülin tedavisi başlıyor. Bu hastalarda problem insülin yokluğu değil insülin fazlalığı olduğu için, insülin başlandığı zaman insüline bağlı sıkıntılar oluşabiliyor. İnsülin kilo artışına neden olan bir hormon. Zaman içinde bu hastalarda şeker dengesi sağlanamazsa ki, tip 2 hastalarında bunun sağlanamama olasılığı çok yüksek, o zaman kandaki yüksek şekerin bir takım yan etkileri ortaya çıkıyor. Gözler, böbrek, damarlar, bacaklar, kalp, ana damarlarda sıkıntı çıkıyor ve geri dönüşü olamıyor. Bu safhada da son dönemlerde çok popüler olan diyabetik cerrahi devreye giriyor.

ŞEKER AMELİYATLARI İLE GIDALARIN HORMON DEPOSUNA ERKEN ULAŞMASINI SAĞLIYORUZ.

Eğer hasta tip 2 diyabetse, kontrol edilememiş bir şeker düzeyi varsa, eğer şeker hastalığına bağlı ilaçlara rağmen birtakım komplikasyonlar gelişiyor; gözler, bacaklar, kalp, beyin, ana damar etkileniyorsa hasta mevcut ilaçlarla insülin dengesini tutturamıyor ise ve hastanın kilo durumu yüksekse şeker ameliyatı düşünülebilir. Şeker ameliyatlarında vücut kitle endeski 30’ un üstü hastaları ele alıyoruz, obezite cerrahisi ameliyatlarında 35’in üstü veya 40’ın üstü gibi bir genellememiz var. Şeker Ameliyatları şişmanlık ameliyatlarından tüp mide ameliyatına benziyor ancak ilave müdahaleler içeriyor. Klasik tüp mide ameliyatından biraz daha geniş bir mide bırakıyoruz ve bu midenin çıkış kısmına ince bağırsakların son 250 santimetresini getirerek yeni bir bağlantı açıyoruz. Böylelikle gıdaların yaklaşık 3’te 1’i eski yolundan 3’te 2’si de yeni yolundan gidiyor ve bağırsakların son kısmına ulaşıyor. Bu bağırsakların son 250 santimetrelik kısmı vücut için hayati öneme sahip bir hormon deposudur. Yıllar içinde rafine gıdalarla, dejenere edilmiş gıdalarla, kalitesi düşmüş gıdalarla beslenmenin sonucu olarak bu bölge çok atıl pozisyona düşüyor. Biz gıdaları aldığımız zaman normal yoldan geçtikten sonra üst kısımlarda birçoğu emiliyor ve son kısma sadece posası ulaşıyor. Bunun nedeni aldığımız gıdaların kalitesiz rafine gıdalar oluşudur. Dolayısı ile bu posa da burada istenilen hormonel etkiyi oluşturamıyor. Biz yeni bir yol açarak gıdalarla bu alanın erken karşılaşmasını sağlıyoruz. Bu sayede buradan şeker üzerinde çok ciddi koruyucu etkileri olan hormonların salınımını uyarıyoruz.  Diyabetle birlikte, hipertansiyon, kalp hastalıkları, damarsal kireçlenmelerin ilerlemesi durdurulabiliyor. Hastalar, eğer kiloları fazla ise bunu rahatça vererek rahatlayabiliyorlar. Ana damarlarda mümkün olmasa bile kılcal damarlardaki tahribatlarda, böbrek harabiyetlerinde, bacaklardaki uyuşukluklarda, göz sorunlarında ciddi anlamda geri dönüş sağlayabiliyor.

BALIK, ET, KURU MEYVELER AMELİYAT SONRASI DİYETTE ÖNEMLİ YER TUTUYOR…

Bu ameliyat sihirli bir değnek değil bunu bilmek gerekiyor. Bu ameliyatla hastaların insülin depoları aynı şekilde kalıyor, insülin kullanma oranını düşürüyoruz. Bu da bağırsakların son kısmına gıdaların erken ulaşmasını sağlayarak oradaki şeker üzerinde olumlu etkisi olan grup hormonu kanda arttırarak şeker üzerinde koruyucu bir etki yapmasını sağlıyoruz. Hasta eğer ameliyat olmasına rağmen çok yüksek glisemik endeksli gıdalar tüketecek olursa yine hastalık görülebilir. Tabi eskiye nazaran daha düşük olur değerleri ama kalan depoların hastanın hayatındaki süre boyunca ne kadar sorunsuz bir yaşam vadedeceği diyetle alakalı. Bu dönemde bizim klasik diyet listelerimiz var hastaneden çıktıktan sonraki ilk 15 gün, 1 ay, 3 ay ve yaşam boyu dikkat etmesi gerekenler konusunda. Ana hatları ile şekerden ve hamurlu gıdalardan olabildiğince uzak durmalarını öneriyoruz. Protein içerikli gıdaları bol bol tüketmelerini öneriyoruz özellikle ızgaralar et ve ızgara balık gibi. Et özellikle demir içeriği açısından çok önemli. Bu ameliyatla dönem dönem demir eksikliği gözükebiliyor, ancak hasta kaliteli gıdalarla beslenirse bu eksiklik de görünmeyebiliyor. Şeker ameliyatlarından sonra hastalar ömür boyu vitamin kullanmak zorunda değiller ihtiyaç olduğu zaman bunu kullanıyorlar. Bu tamamen beslenme şekli ile alakalı.

AMELİYAT SONRASI BESLENMEDE DİKKAT EDİLECEKLER
TÜKETSİNLER:
Izgara et, ızgara balık, ev yapımı yoğurt, mevsim sebzeleri…

TATLI İHTİYACI DURUMUNDA:
Kuru dut, kuru üzüm, kuru kayısı, doğal soya sütünden yapılmış tatlıları rahatlıkla tüketebilirler.

KURU YEMİŞ
Kuru yemiş tüketmelerini tavsiye etmiyoruz. Ancak kavrulmamış; çiğ badem, çiğ ceviz, çiğ fındık tüketebilirler.

MEYVELER


Meyvelerin früktoz içerdiği unutulmamalıdır. Özellikle karpuz, kavun, portakal, mandalina gibi meyveler dikkatli kullanılmalıdır. Diğer meyvelerin de ölçülü tüketilmesini tavsiye ediyoruz.”