29 Nisan 2017 Cumartesi

Engelli Bale Sanatçısı Memet Sefa Öztürk,”Tekerlikli sandalyede yaptığım dansla bayrağımızı olimpiyatlarda dalgalandırmak istiyorum."




Tekerlekli sandalyesinde yaptığı dansı ile kitleleri kendine hayran bırakan bir sanatçı Memet Sefa Öztürk. Türkiye’de tekerlekli sandalyede dans eden okullu ilk bale sanatçısı aynı zamanda. 2006 yılında geçirdiği kaza sonrası engelli balet olarak anılmaya başlandı ama o hiçbir zaman sandalyede mahkumiyeti kabul etmedi. Tutkunu olduğu dansına sandalyesinde devam etti. Londra’da yaptığı gösteri kayda alındı ve ‘2010 Londra Paralimpik Olimpiyatları’nın açılışında barkovizyonda yüz binler onu izledi ve ayakta alkışlandı.


 Yetmedi oyunculuğa da adım attı, yaşamı sinema filmine konu oldu. 
Duygularını şiirle birleştirdi, bir de şiir kitabı yazdı. Engellilerin rol modeli oldu, yürüyen merdivende tekerlekli sandalye ile yaşanılan sıkıntıları videoya aldı, soysal medyada izlenme rekorları kırdı. Hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen Memet Sefa romanlara taş çıkartacak bir aşka yelken açtı ve sevdiği kadınla evlendi. Şimdi ise ‘En büyük hedefim.’ dediği paralimpik olimpiyatlarda dans etmek için mücadele veriyor. Bunu başaracağından da son derece emin,” Bu alanda bayrağımızı Dünyada dalgalandıracağım.”diyor. Bir de hayatını yazmaya hazırlanıyor…
Dünya Dans Gününde konuştuk Memet Sefa ile… Samimi, içten, doğal, açık yüreklikle anlattı; dünü, bugünü, yarına dair hedeflerini… Aşkını…




Aşkı buldun, evlendin. Allah ömür boyu mutluluklar versin. Nasıl gidiyor evlilik?

Çok sevdiğim, deli divane aşık olduğum kadınla evlendim. Çok mutluyum. Allah bir şeyi alırken başka bir şey veriyor size. Koşulsuz aşk dedikleri şey bizimkisi… Bu da benim bu hayattaki mükafatım diye düşünüyorum.


Bu aşk seni daha da güçlendirdi diyebilir miyiz?

Hayata karşı hep güçlüydüm. En zor anlarımda bile. Aşk tabi ki insana can suyu oluyor, güç veriyor. Ama gerçek güç içimizdedir. Ben birine tutunmak için ya da yalnız kalmamak için evlenmedim. En yalnız kaldığım anlarda bile içimde var olan binlerce Memet Sefa Öztürk’ten birine tutunmuşumdur hep. Ben aşık olduğum için evlendim. Sevdiğim kadınımın benim bütünüm olduğunu gördüm, onda kendimi gördüm. Hiç uzatmadım ve evlenme teklif ettim. Bundan sonraki yoluma onunla devam etmek istedim. Hayatta karşımıza çıkacakları birlikte karşılayalım dedik. Çok az insana nasip olacak bir şey nasip oldu bana, bize.





Esra Erol’un programına konuk oldunuz eşinle birlikte. İnsanın içini ısıtan çok güzel sahnelere tanık oldu herkes ekranda. Ne gibi tepkiler aldınız bu programdan sonra?


Çok güzel, çok keyifli anlar yaşadık tabi programda. Ama programdan sonra sosyal medyadan eşime oldukça rahatsız edici mesajlar geldi. Engelli oluşumdan dolayı evliliğimizi acımasızca eleştirilenler oldu. Başka bir platformda bizi eleştirenlere sorsanız, ne kadar takdire şayan bir aşkımız olduğunu söylerler büyük ihtimalle. Ama sosyal medya ortamında hiç düşünmeden acımasızca eleştirme gücünü kendilerinde buluyor insanlar. Yüz yüze gelmiyorlar nasıl olsa, gözümüzün içine bakarak bunu söylemiyorlar. Sanal bir ekrana yazı yazmak ve insanları incitmek kolaylarına geliyor. Ayrıca her insanın potansiyel engelli adayı her fırsatta herkes tarafından vurgulanıyor ama bu anlayış da moda olmuş bence. Laf olsun diye tekrarlanmaktan öteye gitmiyor.



Günümüz evliliklerini nasıl değerlendiriyorsun peki?

Erkek evde bir kadınım olsun istiyor. Namuslu bir şekilde, dejenere olmadan ihtiyaçlarını karşılayabilecek bir kadınla hayatını birleştirmek istiyor. Akşamleyin de bana eşlik etsin bakış açısı ile evleniyor. Bu çoğunlukta böyle… Onun için evlilikler kısa ömürlü oluyor. Çünkü kimse birbirine deli divane aşık olduğu için değil, kendi parçası olduğunu hissettiği için değil; teninden, kokusundan hoşlandığı için evleniyor. Oysa benim böyle bir kaygım da yok. Yaşadığım gerçeklik bunu benim elimden aldı zaten. Belden aşağım felç oldu. Dolayısı ile benim bir kadınla beraber olmak gibi gereksinimim yok. ‘Bir kadın olsun hayatımda’ gibi bir kaygım da yok. Fiziksel anlamda bunu kaybettim. Daha ruhani boyut bizim evliliğimiz. Aşk dolu, sevgi dolu, duygu dolu bir ilişkimiz var. Eşim benden hiçbir şey beklemeden evlendi.

Programdan sonra sen ve evliliğiniz hakkında internette de çok haber çıktı. Yaşadığınız aşk başarılarından daha mı çok konuşuldu sanki?


Gülümsüyor…

Aşkım hayatımda çok önemli bir dönüm noktam. Ama dediğin gibi benim başka mücadelelerim de var. 10 yıldır mücadele veriyorum. İmkansızlıklar dahilinde bir mücadele veriyorum. Bu mücadelemi bu zamana kadar tam anlamı ile duyuramadım. Türkiye’de medya haber yapıyor, tüketiyor. Ertesi gün unutuluyor. Ben tüketilecek bir haber malzemesiyim onlar için. Ben tüketilecek değil devamı gelip geliştirilecek bir öge olmak istiyorum. Hayallerim var. Ben bu ülkeye çok şey katabilirim. Katmak da istiyorum. Yaptığımdan çok daha fazlasını yapabilirim. Bu konuda destek olsa ülkemi Dünyada çok yukarıya taşıyabilirim.

Türkiye’de dans alanında etkilendiğin birileri var mı?

Olmaz mı var tabi. Çocukluğumda bir isim beni çok etkilemişti. Ekranda onu izlerken dans etmeye çok özenirdim. Dansa bu kadar merak sarmamın önemli nedenidir Aytunç Bentürk. Aslında hala onunla ilgili bir hayalim var. Onun hazırlayacağı bir salsa koreografisinde yer almayı çok istiyorum, hatta bunu ciddi ciddi hayal ediyorum.

Ne gibi hedeflerin var? Hangi konuda destek bekliyorsun?



Benim en büyük hedefim Türkiye’yi paralimpik olimpiyatlarında dans alanında temsil etmek ve derece yapmak. Göndere bayrağımızı çekmek ve İstiklal Marşımızı okutmak istiyorum insanlara. Ama bu anlamda federasyonun dans bölümünde detaylı ekonomik şartlar yok bunun için sponsora ihtiyaç var. Ancak dans alanında sponsorluklar çok ilgi çekmiyor. Bundan dolayı profesyonel partner bulamıyorum. Çünkü engelli spor federasyonu bana partner olacak kişiye bütçe ayıramıyor. 

Dünya çapında başarıların var, kendini ispata ihtiyacın yok diye düşünüyorum. Sana sponsor olacakların sıraya girmesi gerekmez mi? Neden sponsor bulamıyorsun peki?

İnsanlar bana kendini tatmin etmeye çalışan bir sakat gözü ile bakıyor. Bu çok acı verici. Ben kendimi bu konuma sokmak istemiyorum. Hiçbir zaman sokmadım zaten. Öyle olsa evde oturup kaderime teslim olmam gerekirdi. Mücadelem ortada ama ciddiye alınmıyorum galiba.

Kazadan sonra boş durmadın. Neler yaptın?

Kaza 3 Temmuz gecesi oldu. 2006 yılıydı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın mezuniyet gecesiydi. Motosikletle virajı alamadım ve belim kırıldı. Yoğun bakım süreci falan derken uyandığımda ilk yapmak istediğim şey dans etmekti. Annem,” Ne dansı, yürüyemeyeceksin bile. Sen yaşadığına şükret.” dedi. O gün anladım ki kendime acıma diye bir şey söz konusu değil, bunu kimsenin de yapmasına izin vermeyeceğim dedim. 

Kazadan 2 yıl sonra 2008’ de İzmit Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak sahneye çıktım. Engelli olarak bir ilki gerçekleştirdim. Ardından 2010 yılı başlarında ‘Golden Horn Konstantinye’de adlı uluslar arası Dünya Bale Yıldızları gecesinde; Marinsky balesi prima balerini Julia Makholina ile Slava Samodurov'un özel olarak yaptığı "next to me" adlı düeti sergileyerek dans etmeye yeniden başladım. Yine 2010 yılında, İngiltere’de bulunan Dünyaca ünlü ‘CanDoCo dance company’ (engelli ve sağlıklı) karma dans topluluğundan, ‘Who Shell goes to the Ball’ (Baloya kim gidecek) adlı eserde başrol olarak dans etmek üzere davet aldım ve gittim. Bu eserin hemen peşinden, İngiltere’deki Engelli Okullarında eğitim amaçlı dağıtılmak üzere, bir dans eğitim videosunda yer aldım. Bütün bunların ardından aktif dans hayatıma geri dönerek, "EngelSiz Bale Sanatçısı" olarak anılmaya başladım. 2012 yılında çok erken yaşlarda başlayıp, gençlik dönemimde ve bale eğitimimi sürdürdüğüm yıllarda kaleme aldığım şiirlerimi kitap haline getirdim. Şiirlere kazanın izleri ve o dönemli duygu yoğunluğu da eklendi tabi.  


Uluslar arası yeni teklifler var mı?

Daha iyi tanıtılırsa yaptıklarım ve yapabileceklerim, daha fazla teklif olacak diye düşünüyorum.

Çok idealistsin, koşturuyorsun, sürekli çalışma halindesin ayrıca danstan oyunculuğa pek çok meziyetin var. Pekiyi para kazanabiliyor musun?



Para kazanamıyorum maalesef. Çok sınırlı bütçelerle hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Etkinliklerde dansa çok yer vermiyorlar. Dizilerde de yer almayı çok istiyorum ama setlerde engelli çalıştırmaya sıcak bakmıyorlar sanırım. Belki çalışma koşullarından zorlanırız diye düşünüyorlar ama ben sürekli dışarıda olan aktif bir adamım zaten. Sürekli koşturma halindeyim, her türlü tempoya ayak uyduracak güçteyim.




 İdealist oluşun ve gözünün sürekli yükseklerde olması rahatsız ediyor mu çevreni?

Çocukluğumdan bu yana gerek başarımla, gerek auramla, gerek duruşumla insanlara rahatsızlık verdiğimi biliyorum. Hala arkamdan ‘Bu herif hala bırakmadı dansı. Başına neler geldi, adam hala dans ediyor.’ diyenler var. Çocukken de arkadaşlarım dışlardı beni. Oyunlara dahil etmezlerdi, gruplarından çıkarırlardı. Ben onları çok severdim ve hep paylaşımcıydım ama bir şekilde beni dışlarlardı. Mahalleye geldiğim zaman boynumda 10 tane madalyayla dönerdim sürekli. Yüzmede, balede, sporda çok başarılıydım. Derslerim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama dans, spor ve sanatta çok başarılıydım.





Büyük bir savaşçısın. Hayata dair çok büyük derslerin vardır. Ne mesaj vermek istersin?


Mesaj vermek kelimesinden nefret ediyorum. Ben kimim ki mesaj vereceğim, ne haddime. Ama hayattan edindiğim deneyimi paylaşmam gerekirse, onu paylaşabilirim. Öncelikle herkes yaşayarak öğrenmek zorunda kalmasın hayatı. Bu kadar yaşayarak öğrenmek gerçekten çok acı. Hayat rengi ile, acısı ile, tatlısı ile, sorunu ile, sıkıntısı ile çok güzel. İnsan her şeye şükredebilmeli. İnsan hayatta o kadar çok güzel bir şeye sahip ki. Başın ağrıdığında şükret, ağrı duyabiliyorsun. Hava karanlık da olsa gördüğüne güzel bak ve şükret, kör olabilirdin. İğrenç bir koku duyduğunda bile şükret nefes alabiliyorsun çünkü. Tuvalete sıkışmak bile güzel. Hiçbir şeye şikayet etmeden şükretmek lazım. Çok güzel şeylere sahibiz hayatta. Ama bakıp görmüyoruz şikayet bize daha kolay geliyor. Şikayet edersek sorun çözülür sanıyoruz. Bir de neden ve ne için yaşadığının farkında olmak gerekir. Umarım neden yaşadığını, nasıl yaşadığını kavramış insanların sayısı artar. Farkında olan, amacı olan, bir amaç için yaşayan insanların sayısı umarım gün geçtikçe çığ gibi büyür ve daha da artar. Çünkü bizim ülkemize bu lazım. Bizim ülkemize neden yaşadığını bilen, ülkesi için amaç edinmiş, kendi için bir şeyler yapmaya çalışan, taş taş üstüne koymaya çalışan insanlar lazım. Aklım ve kalbim bunu söylüyor.






































28 Nisan 2017 Cuma

BAŞARILI CERRAH TELEVİZYONCULUĞA EL ATTI…





Yaptığı Dünya çapında başarılı ameliyatlarla adından sıkça söz ettiren Prof. Dr. Yusuf Kalko televizyonculuğa da el attı. Kalko,” Bir sosyal sorumluluk projesi” dediği programla izleyicisi ile hayati bilgiler paylaşacak.

TV 8 ekranlarında yayınlanan Günaydın Doktor programına taze kan geldi. Hafta içi her sabah izleyici ile buluşan ve önemli sağlık bilgilerinin paylaşıldığı programa, yepyeni bir formatla İstinye Üniversitesi Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko da dahil oldu. ‘Sağlık Konseyi’ adı ile izleyiciye önemli sağlık bilgileri aktarmayı planlayan programın çekimleri başladı. 

2 haftada bir Cuma günleri yayınlanacak programın sunuculuğu Hilal Ergenekon, moderatörlüğünü Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko yapacak.

Bir bilgi bin hayat kurtarır.
Her programda farklı bir vakanın rahatsızlığının ele alınacağı ‘ Sağlık Konseyi’nde Prof. Kalko başta olmak üzere farklı branşlardan uzmanlar da ayırıcı tanının önemine dikkat çekmek adına hastayı değerlendirecek. Tanı aşamasından sonra rahatsızlığa yönelik en uygun tedavi seçenekleri tartışılacak. 

Öte yandan damar sağlığından, kansere, obeziteden şeker hastalığına, kalp hastalıklarından yüksek tansiyona tüm olası rahatsızlıkların önüne geçilmesi adına alınacak tedbirlere dair önemli ayrıntılar paylaşılacak.



“İnsanlar boşuna felç olmasın, ayağı kesilmesin, kanserden ölmesin istiyoruz.”

Program çekimleri aşamasında bilgi veren Prof. Dr. Yusuf Kalko,”Bu programla bir soysal sorumluluk projesi yapmayı planlıyoruz. İnsanlara hastalıklardan korunmak için önemli bilgiler vermeyi hedefliyoruz. 


Ayrıca ayırıcı tanıların önemine dikkat çekmek istiyoruz. Bunun için her programda farklı uzman meslektaşlarımla hastalıkları enine boyuna masaya yatırıp farklı açılardan değerlendireceğiz.

İnsanlarız zamanında önlem alması için ihtiyacı olan bilgileri onlarla paylaşacağız. İnsanlar boşu boşuna felç olmasın, ayağı kesilmesin, kanserden ölmesin istiyoruz.” dedi.


















SATIŞ REKORTMENİ KİTAP “BİR ANNENİN FERYADI” BEYAZ PERDEDE…

1975’te ilk baskısını yaparak, 2 milyondan fazla satan “Bir Annenin Feryadı” romanı, aynı adla beyaz perdeye aktarıldı. Yeşilçam’ın önemli isimlerinden Atilla Gökbörü’nün yönetmen koltuğuna oturduğu film, zengin kadrosuyla dikkat çekiyor. Unutulan değerleri canlı tutarak, kültürel yozlaşmanın önüne geçmeyi amaçlayan film, Türkiye genelinde 60’ı aşkın sinema salonunda sinemaseverlerle buluştu.

Raif Cilasun tarafından 1975 yılında kaleme alınan ve 2 milyondan fazla satan “Bir Annenin Feryadı” isimli eser, Yeşilçam’ın önemli yönetmenlerinden Atilla Gökbörü tarafından beyaz perdeye taşındı. 1970’li yıllarda geçen film, dönemin sosyal çalkantıları ile muhafazakar aile yapısındaki değişimleri anlatıyor.
Türk kültürünü ve unutulan değerleri canlı tutmayı amaçlayan filmin başrollerini Mertkan Arat, Behice Maurer, Altan Akışık ve Rüzgar Memişoğlu paylaşıyor. Olaydan olaya savrulan İhsan’ın hikayesini anlatan film, 28 Nisan’da, Türkiye genelinde 60’ı aşkın sinema salonunda sinemaseverlerle buluştu. Kültür ve Turizm Bakanlığı desteği ile çekimleri gerçekleştirilen film ayrıca Milli Eğitim Bakanlığı tarafından da tavsiye ediliyor.

Filmin Hikayesi
1970’li yıllar, İstanbul. Fatih semtinden Şişli semtine taşınan Özütemiz Ailesi çocuklarını modern yetiştireyim derken onları öz kültürlerinden kopardıklarını fark edememişlerdir. İstiklal Savaşı Gazisi Onbaşı Hacı Arif Bey, torunlarının modern çağın yozlaşmış kültürüne kapılıp özünden kopmaması için milli ve manevi değerlerimizi öğretme çabasındadır. Bu arada oğulları İhsan üniversiteyi okumak için yurt dışına gitmek zorunda kalır. Ancak Avrupada başına gelen olaylar Anneyi feryat ettirecektir. Filimde olaydan olaya savrulan İhsan'ın ibret dolu hikayesi anlatılmaktadır.