Tekerlekli sandalyesinde yaptığı dansı ile kitleleri kendine hayran bırakan bir sanatçı Memet Sefa Öztürk. Türkiye’de tekerlekli sandalyede dans eden okullu ilk bale sanatçısı aynı zamanda. 2006 yılında geçirdiği kaza sonrası engelli balet olarak anılmaya başlandı ama o hiçbir zaman sandalyede mahkumiyeti kabul etmedi. Tutkunu olduğu dansına sandalyesinde devam etti. Londra’da yaptığı gösteri kayda alındı ve ‘2010 Londra Paralimpik Olimpiyatları’nın açılışında barkovizyonda yüz binler onu izledi ve ayakta alkışlandı.
Yetmedi oyunculuğa da adım attı, yaşamı sinema filmine konu oldu.
Duygularını şiirle birleştirdi, bir de şiir kitabı yazdı. Engellilerin rol modeli oldu, yürüyen merdivende tekerlekli sandalye ile yaşanılan sıkıntıları videoya aldı, soysal medyada izlenme rekorları kırdı. Hayallerinden hiçbir zaman vazgeçmeyen Memet Sefa romanlara taş çıkartacak bir aşka yelken açtı ve sevdiği kadınla evlendi. Şimdi ise ‘En büyük hedefim.’ dediği paralimpik olimpiyatlarda dans etmek için mücadele veriyor. Bunu başaracağından da son derece emin,” Bu alanda bayrağımızı Dünyada dalgalandıracağım.”diyor. Bir de hayatını yazmaya hazırlanıyor…
Dünya Dans Gününde konuştuk Memet Sefa ile… Samimi, içten, doğal, açık yüreklikle anlattı; dünü, bugünü, yarına dair hedeflerini… Aşkını…
Aşkı buldun, evlendin. Allah ömür boyu mutluluklar versin. Nasıl gidiyor evlilik?
Çok sevdiğim, deli divane aşık olduğum kadınla evlendim. Çok mutluyum. Allah bir şeyi alırken başka bir şey veriyor size. Koşulsuz aşk dedikleri şey bizimkisi… Bu da benim bu hayattaki mükafatım diye düşünüyorum.
Bu aşk seni daha da güçlendirdi diyebilir miyiz?
Hayata karşı hep güçlüydüm. En zor anlarımda bile. Aşk tabi ki insana can suyu oluyor, güç veriyor. Ama gerçek güç içimizdedir. Ben birine tutunmak için ya da yalnız kalmamak için evlenmedim. En yalnız kaldığım anlarda bile içimde var olan binlerce Memet Sefa Öztürk’ten birine tutunmuşumdur hep. Ben aşık olduğum için evlendim. Sevdiğim kadınımın benim bütünüm olduğunu gördüm, onda kendimi gördüm. Hiç uzatmadım ve evlenme teklif ettim. Bundan sonraki yoluma onunla devam etmek istedim. Hayatta karşımıza çıkacakları birlikte karşılayalım dedik. Çok az insana nasip olacak bir şey nasip oldu bana, bize.
Esra Erol’un programına konuk oldunuz eşinle birlikte. İnsanın içini ısıtan çok güzel sahnelere tanık oldu herkes ekranda. Ne gibi tepkiler aldınız bu programdan sonra?
Çok güzel, çok keyifli anlar yaşadık tabi programda. Ama programdan sonra sosyal medyadan eşime oldukça rahatsız edici mesajlar geldi. Engelli oluşumdan dolayı evliliğimizi acımasızca eleştirilenler oldu. Başka bir platformda bizi eleştirenlere sorsanız, ne kadar takdire şayan bir aşkımız olduğunu söylerler büyük ihtimalle. Ama sosyal medya ortamında hiç düşünmeden acımasızca eleştirme gücünü kendilerinde buluyor insanlar. Yüz yüze gelmiyorlar nasıl olsa, gözümüzün içine bakarak bunu söylemiyorlar. Sanal bir ekrana yazı yazmak ve insanları incitmek kolaylarına geliyor. Ayrıca her insanın potansiyel engelli adayı her fırsatta herkes tarafından vurgulanıyor ama bu anlayış da moda olmuş bence. Laf olsun diye tekrarlanmaktan öteye gitmiyor.
Günümüz evliliklerini nasıl değerlendiriyorsun peki?
Programdan sonra sen ve evliliğiniz hakkında internette de çok haber çıktı. Yaşadığınız aşk başarılarından daha mı çok konuşuldu sanki?
Gülümsüyor…
Aşkım hayatımda çok önemli bir dönüm noktam. Ama dediğin gibi benim başka mücadelelerim de var. 10 yıldır mücadele veriyorum. İmkansızlıklar dahilinde bir mücadele veriyorum. Bu mücadelemi bu zamana kadar tam anlamı ile duyuramadım. Türkiye’de medya haber yapıyor, tüketiyor. Ertesi gün unutuluyor. Ben tüketilecek bir haber malzemesiyim onlar için. Ben tüketilecek değil devamı gelip geliştirilecek bir öge olmak istiyorum. Hayallerim var. Ben bu ülkeye çok şey katabilirim. Katmak da istiyorum. Yaptığımdan çok daha fazlasını yapabilirim. Bu konuda destek olsa ülkemi Dünyada çok yukarıya taşıyabilirim.
Ne gibi hedeflerin var? Hangi konuda destek bekliyorsun?
Benim en büyük hedefim Türkiye’yi paralimpik
olimpiyatlarında dans alanında temsil etmek ve derece yapmak. Göndere bayrağımızı
çekmek ve İstiklal Marşımızı okutmak istiyorum insanlara. Ama bu anlamda
federasyonun dans bölümünde detaylı ekonomik şartlar yok bunun için sponsora
ihtiyaç var. Ancak dans alanında sponsorluklar çok ilgi çekmiyor. Bundan dolayı
profesyonel partner bulamıyorum. Çünkü engelli spor federasyonu bana partner
olacak kişiye bütçe ayıramıyor.
Dünya çapında başarıların var, kendini ispata ihtiyacın yok diye düşünüyorum. Sana sponsor olacakların sıraya girmesi gerekmez mi? Neden sponsor bulamıyorsun peki?
İnsanlar bana kendini tatmin etmeye çalışan bir sakat gözü ile bakıyor. Bu çok acı verici. Ben kendimi bu konuma sokmak istemiyorum. Hiçbir zaman sokmadım zaten. Öyle olsa evde oturup kaderime teslim olmam gerekirdi. Mücadelem ortada ama ciddiye alınmıyorum galiba.
Kazadan sonra boş durmadın. Neler yaptın?
Kaza 3 Temmuz gecesi oldu. 2006 yılıydı. İstanbul Üniversitesi Devlet Konservatuvarı’nın mezuniyet gecesiydi. Motosikletle virajı alamadım ve belim kırıldı. Yoğun bakım süreci falan derken uyandığımda ilk yapmak istediğim şey dans etmekti. Annem,” Ne dansı, yürüyemeyeceksin bile. Sen yaşadığına şükret.” dedi. O gün anladım ki kendime acıma diye bir şey söz konusu değil, bunu kimsenin de yapmasına izin vermeyeceğim dedim.
Kazadan 2 yıl sonra 2008’ de İzmit Şehir Tiyatroları’nda oyuncu olarak sahneye çıktım. Engelli olarak bir ilki gerçekleştirdim. Ardından 2010 yılı başlarında ‘Golden Horn Konstantinye’de adlı uluslar arası Dünya Bale Yıldızları gecesinde; Marinsky balesi prima balerini Julia Makholina ile Slava Samodurov'un özel olarak yaptığı "next to me" adlı düeti sergileyerek dans etmeye yeniden başladım. Yine 2010 yılında, İngiltere’de bulunan Dünyaca ünlü ‘CanDoCo dance company’ (engelli ve sağlıklı) karma dans topluluğundan, ‘Who Shell goes to the Ball’ (Baloya kim gidecek) adlı eserde başrol olarak dans etmek üzere davet aldım ve gittim. Bu eserin hemen peşinden, İngiltere’deki Engelli Okullarında eğitim amaçlı dağıtılmak üzere, bir dans eğitim videosunda yer aldım. Bütün bunların ardından aktif dans hayatıma geri dönerek, "EngelSiz Bale Sanatçısı" olarak anılmaya başladım. 2012 yılında çok erken yaşlarda başlayıp, gençlik dönemimde ve bale eğitimimi sürdürdüğüm yıllarda kaleme aldığım şiirlerimi kitap haline getirdim. Şiirlere kazanın izleri ve o dönemli duygu yoğunluğu da eklendi tabi.
Uluslar arası yeni teklifler var mı?
Daha iyi tanıtılırsa yaptıklarım ve yapabileceklerim, daha fazla teklif olacak diye düşünüyorum.
Çok idealistsin, koşturuyorsun, sürekli çalışma halindesin ayrıca danstan oyunculuğa pek çok meziyetin var. Pekiyi para kazanabiliyor musun?
Para kazanamıyorum maalesef. Çok sınırlı bütçelerle hayatımı sürdürmeye çalışıyorum. Etkinliklerde dansa çok yer vermiyorlar. Dizilerde de yer almayı çok istiyorum ama setlerde engelli çalıştırmaya sıcak bakmıyorlar sanırım. Belki çalışma koşullarından zorlanırız diye düşünüyorlar ama ben sürekli dışarıda olan aktif bir adamım zaten. Sürekli koşturma halindeyim, her türlü tempoya ayak uyduracak güçteyim.
İdealist oluşun ve gözünün sürekli yükseklerde olması rahatsız ediyor mu çevreni?
Çocukluğumdan bu yana gerek başarımla, gerek auramla, gerek duruşumla insanlara rahatsızlık verdiğimi biliyorum. Hala arkamdan ‘Bu herif hala bırakmadı dansı. Başına neler geldi, adam hala dans ediyor.’ diyenler var. Çocukken de arkadaşlarım dışlardı beni. Oyunlara dahil etmezlerdi, gruplarından çıkarırlardı. Ben onları çok severdim ve hep paylaşımcıydım ama bir şekilde beni dışlarlardı. Mahalleye geldiğim zaman boynumda 10 tane madalyayla dönerdim sürekli. Yüzmede, balede, sporda çok başarılıydım. Derslerim için aynı şeyi söyleyemeyeceğim ama dans, spor ve sanatta çok başarılıydım.
Büyük
bir savaşçısın. Hayata dair çok büyük derslerin vardır. Ne mesaj vermek
istersin?
Mesaj vermek kelimesinden nefret ediyorum. Ben kimim
ki mesaj vereceğim, ne haddime. Ama hayattan edindiğim deneyimi paylaşmam
gerekirse, onu paylaşabilirim. Öncelikle herkes yaşayarak öğrenmek zorunda
kalmasın hayatı. Bu kadar yaşayarak öğrenmek gerçekten çok acı. Hayat rengi
ile, acısı ile, tatlısı ile, sorunu ile, sıkıntısı ile çok güzel. İnsan her
şeye şükredebilmeli. İnsan hayatta o kadar çok güzel bir şeye sahip ki. Başın
ağrıdığında şükret, ağrı duyabiliyorsun. Hava karanlık da olsa gördüğüne güzel
bak ve şükret, kör olabilirdin. İğrenç bir koku duyduğunda bile şükret nefes
alabiliyorsun çünkü. Tuvalete sıkışmak bile güzel. Hiçbir şeye şikayet etmeden
şükretmek lazım. Çok güzel şeylere sahibiz hayatta. Ama bakıp görmüyoruz
şikayet bize daha kolay geliyor. Şikayet edersek sorun çözülür sanıyoruz. Bir
de neden ve ne için yaşadığının farkında olmak gerekir. Umarım neden
yaşadığını, nasıl yaşadığını kavramış insanların sayısı artar. Farkında olan,
amacı olan, bir amaç için yaşayan insanların sayısı umarım gün geçtikçe çığ
gibi büyür ve daha da artar. Çünkü bizim ülkemize bu lazım. Bizim ülkemize
neden yaşadığını bilen, ülkesi için amaç edinmiş, kendi için bir şeyler yapmaya
çalışan, taş taş üstüne koymaya çalışan insanlar lazım. Aklım ve kalbim bunu
söylüyor.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder