19 Ekim 2017 Perşembe

UYUŞTURUCUYA BAĞLI ÖLÜMLER DÖRT KAT ARTTI...



Kurtuluş Vakfı Başkanı Ufuk Tanay Tezemir, uyuşturucunun günlük hayatta artık 13 yaşın altına düştüğüne dikkati çekerek, bağımlılıktan kurtulmanın yöntemini açıkladı.



Tezemir şöyle konuştu,”Türkiye’de geçen yıla oranla bağımlılıktan hayatını kaybedenlerin sayısı 4 kat arttı. 2016 verilerine göre, suça sürüklenerek emniyet güçlerine getirilen çocukların yüzde 36’sının uyuşturucu kullandığı tespit edildi. Gençler ve çocuklar üzerinde giderek kullanımı yaygınlaşan ve internetten kolaylıkla temin edilebilin sentetik uyuşturucuların kullanımı da her geçen gün artıyor. Özellikle bonzai olarak bilinen maddenin kullanımı 13 yaşına kadar düştü. Son 5 yıl içerisinde de kullanımı 13 kat arttı.

Madde bağımlılığı kişileri ailesinden, sosyal çevresinden uzaklaştırır. Manevi bağlarını kopma noktasına getirir. Çünkü madde bağımlıları ileri safhalarda terazinin bir kefesine ailesini, sevdiklerini, arkadaşlarını ve okul ya da iş hayatını; diğer kefeye ise bağımlısı olduğu maddeyi koyar. Uyuşturucular, bir eğitim rehabilitasyonu sürecine girilmediğinde, kişiyi kendine mecbur bırakır. Bu da terazinin kefeleri arasında seçim yapılmasını engeller. Ancak bu durum, tümüyle uyuşturucu maddenin bağımlıya anlattığıdır. Yani bir yanılsama. Oysa uyuşturucu bağımlılığı bir hastalık değildir ve ilaçla tedavi gerektirmez.

Nasıl bağımlı olduğunuz değil, neden bağımlı olduğunuz önemli. Uzun süren tedaviler yerine, spor, beyin jimnastiği, yeme içme alışkanlıklarında değişiklik ve alanında uzman eğitmenlerin yönlendirmeleriyle bağımlılığın üstesinden gelmeniz mümkün.

Kurtuluş Vakfı’nın Türkiye’de tek uygulayıcısı olduğu Narconon İnternational Sivil Toplum kuruluşlarının hazırlamış olduğu program ile 4 ay gibi kısa bir sürede uyuşturucudan kurtulabilirsiniz.

Uluslararası alanda tam 50 yıllık deneyime sahip olan Narconon İnternational, hiç kimsenin ömür boyu bağımlı olmadığı inancına dayanır. Toplamda 4 ay süren program, yoksunluk, yani bağımlı olunan maddeyi bırakma, detox ve mental eğitimlerden oluşur. Öncelikle kişiyi bağımlılığa sürükleyen sebepler tespit edilir. Ve böylece Eğitim süreci başlamış olur.

Dünyada, Amerika, Hollanda, Kanada, Meksika, Kolombiya, İtalya, Macaristan, İspanya, İsveç, Rusya, Mısır, Nepal, Avustralya ve Tayvan gibi birçok ülkede uygulanan bir Eğitim süreci.

Narconon ilaç kullanımı yerine, madde bağımlılarını 4 ay süreyle Eğitim esasına dayanır. Bu bir eğitim süreci. Çünkü kişi kendini bağımlı olduğuna inandırıyor ve ona göre hareket ediyor. Oysa biz bağımlılığın eğitimle ortadan kalkacağını düşünüyoruz. Bu nedenle merkezimize gelenler hastalarımız değil, yeni hayatlarını öğrenen öğrencilerimizdir.Eğitimcilerimizin büyük çoğunluğu, eskiden madde bağımlısı olup da Narconon Projesi ile hayata tutunmuş kişilerden oluşuyor. Yurt dışından lisanslı olarak eğitimlerini alarak şimdi de ülkemizde bağımlılara yardımcı oluyorlar.Alanında uzman eğitmenlerin desteği ile kişiyi madde bağımlılığına iten nedenler araştırılıyor. Günün 24 saati, her öğrenci için kişisel Bırakma Uzmanı bulunuyor.

Kurtuluş Vakfı, Narconon İnternational'ın Türkiye temsilcisidir. Program, uyuşturucu bağımlılarının rehabilitasyon süreci için Kaz Dağları’nın eteklerinde kurulan Eğitim merkezinde uygulanır. Merkez toplamda 23 dönümlük ağaçlarla çevrili alanda, 7,5 dönüm arazi üzerine inşa edilmiştir. İçerisinde Eğitim sürecinde kullanılan spor salonu, sauna binası, havuz ve dersliklerin yanı sıra, yatakhane ve yemekhane yer almaktadır. Ayrıca Eğitim sürecine giren öğrenciler için meyve ağaçlarının çevrelediği yürüyüş alanları bulunmaktadır. Öğrenciler boş vakitlerinde ise çok amaçlı salonda masa tenisi gibi sporlarla ya da kitap okuyarak vakit geçirebilirler. Uzmanlar, oluşabilecek her türlü ağrı ve sızıyı hafifletmek için özel teknik ve besinler kullanır. Bu materyallerin hiçbiri ilaç değildir. Bırakma aşamasının ardından, yeni ve kaliteli bir yaşamın kapısı aralanır.

Öğrencinin Eğitim sürecinde ihtiyaç duyduğu en önemli şeylerden biri de sakin ve stresten uzak bir ortam. Merkez bu nedenle Kaz Dağlarının eteklerine inşa edilmiştir. Bol oksijenli, doğayla iç içe geçmiş Kurtulmuş Vakfı Eğitim Merkezi'nde öğrenciler, onları madde bağımlılığına iten tüm etkenlerden soyutlanır.

Uyuşturucu bağımlılığı bir hastalık değildir. Bir başka kişiden ya da genetik olarak geçiş yapmaz. Dolayısıyla bir kimyasal, bir başka kimyasal ile tedavi edilemez. Bu nedenle Kurtuluş Vakfı, madde bağımlısı kişilere bir tedavi değil, yeni yaşamın ilk adımı için rehberlik sunuyor. Kurtuluş Vakfı, başvuru sürecinde ya da danışmanlık görüşmelerinde hiçbir ücret talep etmemektedir. Öğrencinin kabulünün ardından aile yalnızca kişisel giderlerini karşılamak için bağış yapmakla mükellef olur. Madde bağımlısı kişiler, hayatlarını bir bağımlı olarak geçirmek zorunda değildir. İkinci bir şans, yani yeni bir hayat mümkün.

Narconon İnternational Türkiye Temsilcisi Kurtuluş Vakfı, öğrencilerine umudu yeniden kazandırmayı vadediyor!”


Haber: Dinçer Karacalar

18 Ekim 2017 Çarşamba

DOĞRU BESLENEN ÇOCUK DAHA AZ HASTALANIR…


Çocukları bu kış enfeksiyonlardan korumanın reçetesi mutfakta gizli. Mevsim meyveleri ve sebzeleri, balık, ev yapımı yoğurt, süt ve ıhlamur çayı şifa kaynağı listenin olmazsa olmazları.

Kış kapıda, enfeksiyon hastalıkları özellikle çocukları hedef alıyor. Uzmanlar ise çocukları hastalıklardan korumak için beslenmelerine dikkat çekiyor. Medigold Sultan Hastanesinden Beslenme ve Diyet Uzmanı Seda Yıldız şifa reçetesini paylaştı.


Mevsim geçişlerinde çocukların dirençsiz kaldığına değinen Seda Yıldız,” Mevsim geçişleri ve özellikle yaklaşan kış aylarında yetişkinlerin bile sıkça hastalandığını göz önünde bulundurursak, çocukların bu dönemlerde daha dirençsiz durumda olduklarını söylememiz yanlış olmaz. Özellikle bu dönemlerde soğuk havanın da etkisiyle çocukların bağışıklık sistemi oldukça düşer. Bağışıklık sistemi dediğimiz sistem vücudun kendini zararlı organizmalara karşı savunmasını ve bu organizmalara karşı direnç göstermesini sağlayan vücuttaki olaylar bütünüdür. Yani vücudun kendini hastalıklardan koruma mekanizmasıdır.” dedi.

“ÇOCUKLARI HER GÜN MEYVE TÜKETMEYE TEŞVİK EDİN.”

Çocukların bağışıklık sistemini güçlendirecek gıdaların tüketiminin önemine dikkat çeken Beslenme Uzmanı Seda Yıldız,” Çocukların bağışıklık sistemini arttırmak, bu dönemlerde hasta olma ihtimallerini en aza indirmek için beslenme düzenleri oldukça önemlidir. Özellikle vücudun ihtiyaç duyduğu vitamin ve mineraller açısından zengin gıdalarla beslenen çocukların hastalığa yakalanma riskleri oldukça azalır. Gün içerisinde meyve, sebze, et, balık, süt, ev yapımı yoğurt tüketimi yeterli olan çocukların savunma sistemleri çok daha güçlü olacaktır. Özellikle kış aylarında meyve tüketimi hepimizin bildiği gibi C vitamini alımı açısından oldukça önemlidir. C vitamini bu dönemlerde iyi bir savuma sistemi oluşturmak için oldukça gereklidir. Vücutta depo edilemediği için de çocukları her gün meyve tüketmeye teşvik etmek gerekecektir. Kivi, portakal, mandalina, limon, greyfurt C vitamini açısından zengin bağışıklık dostu meyvelerimizdir. Brokoli, lahana, kabak, yeşil biber, maydanoz, roka, turunçgiller de vazgeçilmez sebzelerimizdendir.” bilgilerini verdi.

“ÇOCUK İŞTAHSIZ İSE SEVDİĞİ GIDALARI VERMEKTE BİR SAKINCA OLMAYACAKTIR”

Enfeksiyonlara karşı savaşırken sıvı alımının da büyük önem taşıdığına değine Seda Yıldız,” Tüm bunlara rağmen bağışıklık sisteminin savunmasız kaldığı durumlar elbette olacaktır. Bu durumlarda hasta olan çocuğun beslenmesi daha büyük önem taşımaktadır. Vücut, sistemini bozmaya çalışan bu mikropla savaşırken normalden fazla enerji harcamaya başlar. Dolayısıyla bu dönemde enerji ihtiyacı artar yani besinlerin daha kaliteli seçilmesinin ve vücudun aç kalmamasının önemi artar. İştah bu dönemde azalabilir. Böyle durumlarda çocuğunuza baskı yapmak yerine onun sevdiği gıdalara yönelmenizde bir sakınca olmayacaktır. Vücut mikroplarla savaşırken oluşan reaksiyonlar sonucunda vücut ısısı artar. Ateş yükselmesi, bulantı, halsizlik gibi belirtiler görülebilir. Bu durumda çocuğa çok fazla sıvı gıdalar tüketmesi konusunda baskı yapmamalıdır. Çünkü sıvı gıdalar bulantıyı tetikleyecektir. Bu savaş sırasında vücutta toksin yani zararlı maddelerin oluşumu artacağından olabildiğince fazla su, ıhlamur çayı gibi sıvılarla bu toksinlerin vücuttan daha hızlı atılmasına destek olmanız mümkün. Hekim tarafından gerekli görülen vitamin takviyeleri ya da ilaçlar dışında bir takviye ya da ilaç kullanmaması oldukça önemlidir. Bilinçsiz kullanılacak takviyeler uzun vadede istenmeyen etkiler doğurabilir.” şeklinde konuştu.


16 Ekim 2017 Pazartesi

CANKAT KALYONCU'DAN”ADAM VE EVE2023” SERGİSİ…


Çağdas sanatın en beğenilen isimlerinden birisi olan Cankat Kalyoncu’nun “Adam ve Eve2023” adlı sergisi 1-15 Kasım tarihleri arasında sanatseverlerin izlenimine sunuluyor.



İkinci kişisel sergisini sanatseverlerin izlenimine sunan çağdaş sanatın yetenekli ve genç ismi Kalyoncu, "Adam & Eve 2023" başlığı altındaki tuval üzerine yağlıboya ve kağıt işlerinin yer aldığı çalışmasında din, politika ve cinsiyet kavramları üzerinden 'kimlik' edinme biçimlerini sorguluyor. Adem ve Havva'yı yeniden dünyaya döndüren sanatçı, 2023'ün dünyasıyla bu kadim iki figürü yüzleştiriyor.

Osmanlı minyatür ustalarının yanı sıra, çağdaş sanatın dünya çapındaki isimlerine ait referanslara rastlayabileceğiniz işlerde alegorik bir anlatım tercih eden Kalyoncu, Adem ve Havva'nın soyunun güncel haliyle karşılaşma anına sizi de şahit olmaya davet ediyor.

Sanatçı, serginin ikinci günü Soul'n'Art Gallery’de sanatseverlerin sanat ve sergi üzerine sorularını da yanıtlıyor olacak.


Eserleri, uluslararası sanat fuarlarında sergilenen Cankat Kalyoncu’nun “Adam ve Eve2023” adlı kişisel sergisini 1-15 Kasım tarihleri arasında Soul'n'Art Gallery’de izleyebilirsiniz.

Haber: Dinçer Karacalar

15 Ekim 2017 Pazar

AMELİYATA KOMADA GİRDİ EL SALLAYARAK ÇIKTI...


 Şah damarı kaynaklı felç geçirdi. Ameliyata bilinci kapalı olarak girdi el sallayarak çıktı. Pek çok ilki barındıran bu ameliyatın sonucu doktoru bile şaşırttı.


Şah damarı kaynaklı felç geçiren 55 yaşındaki servis şoförü Yüksel Esen kaldırıldığı hastanenin yoğun bakımında komaya girdi. Hayati riski bulunan hasta için umutlar tükenmek üzere iken küçük kızının internetten okuduğu bir haber babasının kaderini değiştirdi. Ambulansla Silivri’den İstanbul’a getirilen hasta acilen ameliyata alındı. Yüksek komplikasyon ve masada kalma riski olmasına rağmen ameliyata onay veren aile, deyim yerindeyse mucizeyi yaşadı. Başarılı Kalp ve Damar Cerrahı Prof. Dr. Yusuf Kalko’nun lokal anestezi ile şah damarından ameliyat ettiği Yüksek Esen’in bilinci ameliyat esnasında açıldı. Ameliyathaneden sevdiklerine el sallayarak çıkan Esen konuşmaya, yemek yemeye, elini, kolunu hareket ettirmeye başladı. Vaka için “Mucizeydi” ifadesini kullanan Prof. Kalko, “Meslek hayatımda buna benzer çok ameliyat yaptım binlerce şah damarı açtım. Ancak hem yüzde 100 tıkalı şah damarı hem de beynin içinde tıkanmış ana damarı tamamen açmak benim için de bir ilk oldu.” dedi.

AMELİYAT ANINDAN BİZE VİDEO ATTILAR… EŞİM EL SALLIYORDU…

Yüksel Esen’in başına gelenleri anlatan eşi 55 yaşındaki ev hanımı Sevim Esen,” Felçten bir gün önce hiçbir şikayeti yoktu. Akşam torunu ile oynadı, sohbet ettik. Keyfi yerindeydi. Sabah namaza kalktığımda onu yerde yatarken buldum. Yüz üstü düşmüş hareket edemiyordu. Hemen ambulans çağırdık ve hastaneye gittik. Bilinci kapandı hastanede. 2 gün yoğun bakımda komada yattı. Doktorlar çok umutlu konuşmuyorlardı. Yapacak bir şeyin olmadığını, beklememiz gerektiğini söylüyorlardı. Ancak durumunun da daha kötüye gittiğini söylüyorlardı. En küçük kızım internette şah damarı hastalığını araştırırken Yusuf beyin adına rastlamış. Hemen gidip görüştüler, durumu anlattılar. Ameliyat şansı olabileceğini ama bazı tetkikler gerektiğini söylemiş Yusuf bey. Belki bir umut olur diye apar topar ambulansla İstanbul’a Yusuf beyin bulunduğu hastaneye geldik. Tetkiklerin sonucunda sol şah damarının yüzde 100 tıkandığını sağ şah damarının da yüzde 30 tıkandığını ama asıl önemlisi beyinde ciddi bir hasar olduğunu söyledi. Yüzde 35 riski olduğunu, zor bir ameliyat olacağını söyledi. Çocuklarla düşündük ve çok da seçeneğimiz olmadığına karar verdik. Ya terk edecektik onu kaderine ya da düşük de olsa bir ihtimal vardı ve belki bir mucize gerçekleşebilir diye düşündük. İyi ki ikinci seçeneğe karar vermişiz. Biz dışarıda onun için dua ederken kızımın telefonuna bir mesaj geldi. Mesajı gönderen Prof. Yusuf Kalko’ydu. Eşimin ameliyatta damarını açabilmişler ve bilinci açılmış. Hemen videoya çekmiş hocamız. Bize gönderdi merak etmeyelim diye. O videoda eşim bize el sallıyordu. O anda dünyalar bizim oldu. Biz gözünü açsın bize baksın yeter diye düşünürken o el sallayarak geldi yanımıza. Ameliyattan 2 gün sonra çorbasını içti, suyunu kendi içiyor. Yavaş yavaş konuşmaya başladı. Bu bizim için gerçek bir mucize oldu.” dedi.

BİZİM İÇİN BU VAKA BİR İLKTİ…

Hastanın durumunu değerlendiren ve yaptıkları ameliyatı anlatan Kalp ve Damar Cerrahisi Uzmanı Prof. Dr. Yusuf Kalko,” Hasta bize gelmeden yaklaşık 3 gün önce felç geçirmiş. Sol şah damarı tam tıkanmış ayrıca beyin içi de tamamen tıkalıydı. Büyük bir enfakt vardı beyinde. Sağ tarafı hiç tutmuyordu, konuşamıyordu ve şuuru kapalıydı. Durumu da her dakika kötüye gidiyordu. Ailenin acilen bir karar vermesi gerekiyordu. Ameliyat ihtimali vardı ancak riski çok yüksek bir hastaydı. Fakat kaderine terk edilmesine de gönlüm razı değildi. Biz inme cerrahisi yaparken hastalara hep söylediğimiz bir şey var. Hasta kötüye de gidebilir iyiye de gidebilir. Bu durum bu hasta için de geçerliydi. Hatta risk daha fazlaydı. Gerekçe ise enfakt alanı çok büyük ve şah damarının devamında beyin içerisindeki damarlar tamamen tıkalı. O ekstra bir sorun teşkil ediyordu bizim için. Hasta yakınlarına bunu anlattım. Daha önce de böyle hastalardan tecrübemiz var. Biz sonuçta boynu açarız, boyunda bir sorun yok ancak gider olması lazım. Gider olmazsa ne yaparsak yapalım boş. Aile tüm bunları dinledi ve ameliyat için bize onay verdi. Ameliyatta önce bir aletle beyin içine giriyoruz ama onu da çok fazla ilerletemiyoruz. En fazla 10 santim gidebiliyoruz. Orada daha ben kan akımı gördüğüm zaman mutlu oluyorum.  Bunu yaparken beyin içerisindeki o pıhtıları da yerinden oynatıp geriye doğru alabilirim dedim ve aynen dediğim çıktı. Solucan gibi iki tane büyük parça beyin içerisinden aktı. Sonra da biz aşağıdan kanı yukarı verdik ve hastanın hemen ameliyat sonrası hemen gözleri açıldı, şuuru açıldı. Ameliyat lokal anestezi ile olduğu için hastanın şuurunu rahat takip edebiliyoruz. Dolayısı ile hasta şuuru açılınca el salladı bana. Videoya çektim o görüntüyü ve hemen hastanın kızına gönderdim. Çok endişeli ve çaresiz bir şekilde ameliyathaneye yolcu etmişlerdi babalarını. Babalarının iyi olduğunu görüp rahatlasınlar istedin. Ertesi gün hastanın yutması düzeldi. Daha sonra sağ bacak ağrılı uyaranla hareket etmeye başladı. Bu hasta en fazla 20-25 gün içerisinde normale döner. Konuşması iyi kötü düzelecek, kendi ihtiyaçlarını görebilecek. İyi bir fizik tedavi ile tamamen de toparlayabilir. Biz bu ameliyatla ne yaptık? Tam tıkalı şah damarını beyin damarı da dahil açtık. Bir kere bu hasta için büyük bir kazanım. Bu hastada risk ne olabilirdi? Beyinde hasar büyük olduğu için kanama olabilirdi. Onu da dikkatli ve kontrollü yaptık. Ameliyattan sonra radyolog arkadaşımız bile inanamadı. ‘Anjiyodan adını tekrar kontrol ettim aynı hastadan mı bahsediyoruz.’ diye şaşırdı. Biz şah damarı tıkalı hastaları zaten açıyoruz yüzlerce de vakamız var ama beyin içinde açmamız bizim için de ilk oldu. Tıkalı ama beyinde hafif tefek açıklıklar olanı açtık ama beyinde tam tıkalı ana damarı olanı biz ilk defa açtık. Aslında biz bu hastanın sadece felcini çevirmedik belki de hayatını kurtardık çünkü şuuru giderek kapanıyordu ve ölebilirdi bu hasta.” şeklinde konuştu

Haber: Şükriye Özgül