19 Mayıs 2018 Cumartesi

CITYCOCO CITY 3 LİRAYA 100 KİLOMETRE YOL ALIYOR...

Türk elektrikli scooter markası geliştirdiği Citycoco City modeli ile ultra ekonomik ulaşım imkanı sağlıyor. Motosiklet ehliyeti gerektirmeyen ürünle 3 TL’ye 100 kilometre yol alınabiliyor.

Dünyada çevre dostu ulaşım araçlarının gözdesi haline gelen elektrikli scooter ve bisikletler Türkiye’de de büyük ilgi görüyor. Türk markası geliştirdiği Citycoco City modeli ile en ekonomik ulaşım imkanını sağlıyor. Çıkarılabilir batarya özelliği bulunan ürün 3 TL’ye 100 kilometre yol alabiliyor.
Motor ehliyeti gerektirmiyor.
Citycoco City’nin dikkat çeken bir diğer özelliği de motor ehliyeti gerektirmiyor olması. B sınıfı ehliyetle kullanılabilen gürültüsüz ve çevre dostu araç yokuşlu yollar ve arazi şartlarında da performans sorunu yaşatmıyor. Bosch motor ve LG bataryanın kullanıldığı ürünün periyodik bakım şartı bulunmuyor. Masrafsız ve ekonomik yol almayı hedefleyenler için tasarlanan Citycoco City plakalı ve tescilli araç kategorisine sahip. Cüzi bir plaka bedeli dışında masrafı bulunmayan üründe muayene iki yılda bir yapılıyor.
İki yılda geliştirdiği beş modelle elektrikli scooter ve bisiklet akımını başlatan firma yıl sonuna kadar model sayısını yediye çıkarmayı hedefliyor. Türkiye çapında kırkın üstünde bayi ve servis noktası bulunan Citycoco’nun yıl sonu hedefi 100 bayiye ulaşmak olarak açıklanırken 2019 hedefleri arasında ise yurt dışına açılmak bulunuyor.

17 Mayıs 2018 Perşembe

MUCİZE KADIN KANSERE MEYDAN OKUDU…

15 yıl önce geçirdiği meme kanseri 10 defa farklı organlara metastaz yaptı. Bundan iki yıl önce akciğerinde, karaciğerinde, kemiklerinde, böbrek üstü bezlerinde ve bağırsağında gelişen yayılımlardan ötürü birkaç ay ömür biçildi ancak vücudu eğitmeyi hedef alan immunoterapi tedavisi ile bağırsak kanserini yendi diğer kanserleri de geriletmeyi başardı.

2003 yılında rutin kontrollerinde meme kanseri tespit edilen 49 yaşındaki hemşire Meral Ensar’ın sol göğsü ameliyatla alındı. Ardından aldığı onkolojik tedavilerin ardından meme kanserini yendi. Ancak her şey bitti derken bu sefer göğüs kemiğinde metastaz tespit edildi. 15 yıllık süre zarfında karaciğer, akciğer, kemikler, böbrek sütü bezleri ve bağırsaklar olmak üzere 10 defa metastaz gelişti. 2016 yılında meme kanseri metastazları olan karaciğer kanseri, küçük hücreli akciğer kanseri, böbrek kanseri, kemik kanseri ve bağırsak kanseri aynı anda gelişti. Vücudu saran kanserlerden ötürü birkaç ay ömür biçilen genç kadın immunoterapi ile bağırsak kanserini yendi diğer kanserleri ise geriledi.
Yaşadığı zorlu süreci anlatan Bulgaristan göçmeni Meral Ensar,”İlk teşhis 2003’te konuldu. Sol mememde bir sertlik hissettim. Önce önemsemedim, adet dönemine bağlı bir şeydir diye düşündüm.  Ardından rutin kontrollerde mamografi yaptırdım ve orada çıktı. Daha sonra biyopsi alındı PET CT çekildi.  Burada meme kanseri olduğum anlaşıldı. Önce ameliyat oldum sonra kemoterapi tedavilerine başladım. Göğsümün alınmasını istemiyordum 34 yaşındaydım ama doktorum aldırmak zorunda olduğumu söyledi. Bu benim için çok büyük bir şok olmuştu. Bir yıl süren tedavinin ardından her şey normale döndü ben işime yeniden başladım. Derken göğüs kemiğimde bir ağrı belirdi. Tekrar PET CT yaptırdım ve yeniden kanser olduğumu öğrendim. Göğüs kemiğimde metastaz oluşmuş. Radyoterapi gördüm ve bu kanseri de atlatmayı başardım. Normal yaşantıma dönmüştüm ki, bu sefer karaciğer metastazı ortaya çıktı. Hiç şikayetim yoktu tamamen rutin kontrollerde ortaya çıktı. Bu sefer yeni bir tedavi süreci başladı. Bu daha da ağır bir süreçti. Kemoterapinin yan etkileri burada çok fazla hissettim. Noropati gelişti ayaklarımda. Kışın ortasında bez babetlerle yürüdüm, su birikintisi gördüğümde buz gibi havada ayaklarımı sokardım. Yanıyordu ayaklarım, yaralar olmuştu. Bu zorlu süreci de atlatmayı başardım ve tamamen temizlendiğimi söyledi doktorlarım. Ama kısa bir süre sonra kemiklerde değişik yerlerde metastazlar oluşmaya başladı. Onu da yine aynı zorluklarla atlatmayı başardım. Ta ki, 2016 yılına kadar… O yılın kışında geçmeyen öksürüğüm başladı. Önce tanı konulamadı ancak 3 ay aralıksız süren öksürüklerin ardından yapılan biyopsi sonucunda akciğere yeni bir metastaz yaptığı tespit edildi ve küçük hücreli akciğer kanseri tanısı kondu. Onkolojik tedaviler başladı ancak kısa bir süre sonra metastaz her iki akciğerime de sıçradı, yetmedi karaciğer, böbrek üstü bezleri, kemikler ve bağırsaklara da sıçradı. Vücudumun tamamı neredeyse kanserin esiri olmuştu. Doktorlarım çok vaktimin olmadığını ve acil olarak yeni bir tedavi planlaması yapılması gerektiğini söylediler ama benim artık kemoterapi alacak gücüm kalmamıştı. Reddettim tedavileri. O dönem Ülkü hanımla tanıştım, immunoterapi almaya karar verdim. Madem öleceğim sürünerek ölmek istemiyorum dedim. 2016 yılından bu yana immunoterapi alıyorum. Bağırsak kanserini bu sayede yendim. Yaşam kalitem çok yükseldi. Ağrılarım kalmadı ağrı kesici bile almıyorum artık. Bir kadın olarak ilk defa doktorum benim duygularımı anladı. Bana o açıdan yaklaştı. Göğsümü kaybettim ardından önlem olsun diye yumurtalıklarımı aldılar. Bu organlar kadın için çok önemli organlar. Doktorum bu konuda bana anlayışla yaklaştı bu beni yeniden hayata bağladı, motive etti. Yaşantımı yeniden düzenledik birlikte. Beslenme düzenim, uyku düzenim, yaşam şeklim, nefes alıp vermem, vitamin takviyelerim, probiyotiklerim beni inanılmaz dinç yaptı. Daha güçlü hissediyorum artık kendimi. Tamamen kurtulacağıma inanıyorum artık” dedi.
Vücudu kanser hücrelerini yok etmeye yönelik eğitiyoruz.
Hastayı değerlendiren ve uygulanan tedavi programına değinen İç Hastalıkları ve İmmunoterapi Uzmanı Dr. Ülkü Görmez,” Kişiye özel immunoterapi ile yaptığımız vücudu eğitmek, onarmak ve doğruyu göstermektir çünkü kanserin temeldeki problemi, bağışıklığın kanser hücresini tanıyamamasından ve yok edememesinden kaynaklanıyor. Normal bir bünyede de kanser hücreleri her gün üretiliyor ama biz tanıdığımız için, normal akyuvarlara sahip olduğumuz için bu kanser hücrelerini yok ediyoruz. Ama kanser hastalarında bu yok edilemediği için tümörler ve metastazlar oluşuyor. Duyarsız bir bağışıklık var, bu duyarsız bağışıklığı tekrar duyarlı hale getirmek gerekiyor. Burada da kişiye özel immunoterapi devreye giriyor. Kişinin bağışıklık sistemi sorunu ne? Bunun net olarak ortaya konması gerekiyor. Buna göre de bağışıklık sistemi tekrar yapılandırılıyor. İsrail, Amerika ve Dünyanın çeşitli merkezlerinde uygulanan aynı protokol uygulanıyor bizde de. Tedavinin başarısında belli başlı kriterler çok önemli rol oynuyor. Özellikle CEA (karsinoembriyonik antijen) düzeyinin yüksekliği hastanın sağ kalımını çok etkiliyor. Hastanın tedaviye başlarken CEA düzeyi ne kadar düşükse sağ kalım ve hastanın hastalıktan kurtulma şansı o kadar yüksektir. Tedavi süresi ise kişiye göre değişkendir. 6 ay ile 3 yıl arasında bağışıklık sisteminin sorununa bağlı olarak değişebiliyor. Bu hastamızda da tedavimiz yaklaşık 2 yıldır devam ediyor. Meme metastazı yapmış küçük hücreli akciğer kanseri, böbrek üstü bezlerinde kanser, kemik kanseri, karaciğer kanseri ve bağırsak kanseri ile bize ulaştı. Normal şartlarda bu tarz hastaların sağ kalımı birkaç ayla sınırlı kalabiliyor. Ancak bağışıklık sistemi tedavi ederek ve vücudunu eğiterek bağırsak kanserini tamamen temizledik. Diğer kanserleri de geriletmeyi başardık. Hasta şu anda en önemlisi konforlu bir hayat sürüyor, ağrıları yok. Aldığı tedavinin yan etkileri yok. Sosyal yaşantısına geri döndü” şeklinde konuştu.
Onkolojik immunoterapi ile kişiye özel immunoterapi birbirine karıştırılmamalı.
Onkolojik immunoterapi ile kişiye özel immunoterapinin farklı tedaviler olduğunu ve birbirine karıştırılamaması gerektiği vurgusunu yapan Ülkü Görmez,” Onkolojik immunoterapide TNF Alfa, anti TNF Alfa, Mabhthera gibi akıllı moleküller kullanılıyor. Bunlar gerek romatolojide gerekse onkolojide kullanılan popüler akıllı moleküllerdir. Bunlar kemoterapiden farkı olmayan immunoterapinin tesrine bağışıklığı baskılayan tedavilerdir. Bu tedaviler herkse standart olarak uygulanan tedavilerdir. Kök hücreleri, kemik iliği hücrelerini, lökositleri, sağlıklı çalışan akyuvarları yok eden çok ciddi yan etkili olan tedavilerdir. Kişiye özel immunoterapide ise 1962’den bu yana yapılan çalışmalarda ve tedavi örneklerinde yan etki tespit edilmemiştir. Lokositlere zarar vermez tam tersi onarıcı özelliği bulunmakla beraber onları çalışır hale ve tekrar kanser hücresini görür hale getirerek hedefe yöneltir. Kişiye özel immunoterapide hastaya tüm testler yapıldıktan sonra tedavi de kişiye özel planlanır. Hastanın beslenmesi yeniden düzenlenir ve buna göre uygun kombine tedavi planı çıkarılır” ifadelerini kullandı.

13 Mayıs 2018 Pazar

BİR OTELİN ÖTESİNDE "ALAÇATI SEVEN ROOMS BOUTIQUE OTEL"



Güneyde güneş yüzünü gösterdi tatil sezonu tüm hızıyla açıldı. Ünlülerin uğrak yeri Alaçatı ise mart ayı itibari doldu bile. Ege’nin şirin kasabalarından Alaçatı cumbalı taş evleri ile meşhur. Arnavut kaldırımlarındaki begonviller ve sardunyalar, rengarenk kapı ve pencere süsleri… Restoranların ve kafelerin de konseptini atlamamak lazım. Mavi tahta sandalyeler, yöresel desenli masa örtüleri Alaçatı’ya özgü muhteşem bir atmosfer yaratıyor. Alaçatı pazarını, antikacıları, hediyelik eşya dükkanlarını da unutmamak lazım. Muhteşem Alaçatı kumsalı, Aya Yorgi plajı… Alaçatı’nın özellikleri saymakla bitecek cinsten değil aslında… Gün batımını, yer değirmenini, Çeşme kumrusunu da eklemeden geçemeyeceğim. Alaçatı’da konaklamaya gelince. İşte o da Alaçatı’ya gitmek için önemli bir denen. Muhteşem butik otelleri insanı adeta büyülüyor.


Bu büyülü mekanlardan biri Seven Rooms Boutique Otel. Ünlülerin de konaklamada tercih ettikleri bu mekan aslında bir otelin ötesinde.

Otel sahibi Tuğsan Ersin Seven Rooms’un neden bir otelin ötesinde olduğunu anlattı.


Buranın en büyük özelliği sıcak ve samimi bir atmosfer yaratmış olmamız. Dekorasyonu ve dekorasyonda kullandığımız tüm malzemeleri özenle seçtik. İnsanların burada evindeki rahatlığı ve konforu bulması için her şeyi en ince ayrıntısına kadar düşündük.


Personelimiz tecrübeli ve son derece samimi. Kaliteli bir hizmet en önemli önceliğimiz.


Ücretsiz olarak sunduğumuz muhteşem bir yöresel kahvaltımız var.

Alaçatı’nın en güzel mekanları ile anlaşmamız var. Konaklayan misafirlerimize anlaşmalı restoranlarda indirim imkanı sunuyoruz.

THY ve kamu çalışanlarına özel indirimler sunuyoruz.


Havuzumuz jakuzili.

Tam bir motor tutkunu olan Tuğsan Ersin bisiklet ve motor kiralama hizmetini de müşterilerine sunduklarını belirtti. Alaçatı’nın güzelliklerini keşfetmek ve doyasıya gezmek için yakında elektrikli scooter kiralamaya da başlayacaklarını belirterek,” Elektrikli scooterler son zamanlarda ilgimi çekiyordu. Özellikle Cem Yılmaz’da gördüğüm Citycoco’ya hayran kaldım. Çevreye duyarlı oluşu, geniş lastikleri, kişiselleştirilebilir olması beni inanılmaz cezbetti. Cem Yılmaz'la da bizzat görüştüm scooterşe alakalı ve Citycoco Comfort modelini aldım ben de. Fotoğrafta gördüğümde hayran kalmıştım ancak kullanınca hayranlığım daha arttı. Muhteşem bir oyuncak. Otelde tüm tatilcilerin ilgi odağı oldu. Alaçatı sokaklarında Citycoco keyfini misafirlerimin de yaşaması için yakında kiralama hizmeti de vermeyi planlıyorum” dedi.

TÜRK İŞ ADAMI RAMİZ ÖZBAY HOLLYWOOD’U FETHETTİ…



Magazin camiası onu ünlülerle yaşadığı ilişkilerle gündeme getirse de o aslında uluslararası başarılara imza atmış çok önemli bir iş adamı. Hollywood prodüksiyonun sahibi Ramiz Özbay, Hollywood yıldızları ile yaptığı organizasyonlarla Avrupa, Amerika ve Asya’ya damga vuruyor.


Kendinden biraz bahseder misin? Nerelisin, çocukluğun…

Ankara’da doğdum. Beş yaşımda İstanbul’a geldim. O zamandan beri İstanbul’dayım. İlkokulu, ortaokulu ve liseyi Bağdat caddesinde Güneş kolejinde okudum. Sonra İstanbul Üniversitesi İşletme Fakültesinde okudum. Mezun olduktan sonra da Dallas Teksas’a gittim. Pazarlama eğitimi aldım.

İş hayatına nerede başladın?

İlk iş tecrübemi Amerikan firmasında yaptım. Temizlik sistemleri firmasıydı. Geliştirilen özel bir robotla hava temizleme sistemi satıyorduk. Önce satış elemanı olarak başladım. Kısa bir süre sonra satış müdürü daha sonra da firmanın genel müdürü oldum. On yıl bu şirkette üst düzey yönetici olarak çalıştım. Aynı firmanın Pakistan İslamabad ayağının genel müdürlüğünü de yürüttüm. Bu süre zarfında Pakistan’da kadım.

Üst düzey yöneticilik yapmak için çok genç bir yaş. Nasıl başardın bunu?

Haklısın çok gençtim. 22 yaşındaydım genel müdür olduğumda. Öncelikle çok çalışkan ve pratik zekalı olmam bunu sağladı. Çok iyi satış yapardım. Satışta dünya şampiyonu bile oldum. Bu önemli bir etkendi mutlaka ama asıl önemli olan her söyleneni onaylamazdım. Benden çok daha tecrübeli olanlar vardı, şirket sahibi ile birlikte stratejik kararlar alırlardı ve ben çoğu zaman bunlara itiraz ederdim. Farklı yollar sunardım onlara. Onlar tabi tecrübeli ekipleri ile bildiklerini okurlardı ama sonrasında hata yaptıklarını fark ederlerdi ve çoğu zaman da benim verdiğim önerinin daha doğru bir yol olduğuna kanaat getirirlerdi. Bu böyle birkaç kez tekrarlanınca bu işi bana teslim etmeye karar verdiler. Çalıştığım süre zarfında bu görevi başarı ile götürdüm. Sonrasında ise ticaret hayatına atıldım.

Çok genç yaşta iyi bir kariyer ve genel müdürlük derken neden ticarete atılmaya karar verdin?

Fırsatlar beni buraya getirdi. Kendi işimi kurup ticaret yapmak vardı hep hayalimde. Türkiye’de kendi işimi kurdum ve çalıştığım firmanın rakibi oldum. Aslında rakibi olmak istemezdim ama fırsatlar onu çıkardı karşıma. Sonra bir Alman markasının distribütörlüğünü aldım ve on sene kadar devam ettirdim. Su arıtma sistemleri işi yaptım. Amerika’ya fason yaptırdım. Çin’e hava temizleme cihazları yaptırdım. Epey bir ticaret hayatım oldu. Aynı dönem evlendim bir süre sonra da boşandım. Bu süreç beni duygusal olarak çok hırpaladı. Şirket faaliyetleri devam etti ama ben hiçbir şey yapmadım diyebilirim. Mutsuzdum içimden bir şey yapmak gelmiyordu. Bu mutsuzluk bana sonra yeni kapılar araladı. Çünkü mutlu olabileceğim iş nedir diye kendi kendime sormaya ve araştırmaya başladım.

Herkesin en çok istediği şeylerden bir tanesi mutlu olduğu işi yapabilmek ama bu her zaman mümkün olmuyor…


Çok doğru. Ben bu konuda biraz şanslıydım sanırım. Hollywood filmlerini çok seviyordum dolayısı ile Hollywood’la ilgili bir şeyler yapmalıyım dedim ve Los Angeles’a gittim. Orada arkadaşlarım vardı. Spartaküs’ün yapımcılarının evinde düzenlenen bir partiye gittim arkadaşlarımla birlikte. Orada tanıştığım grup “Reklam ve dizi konusunda bizi arayanlar çok oluyor. Avrupa’da bizi temsil edecek kimse yok” dediklerinde birden bir ışık doğdu. Ortağım Varol Porsemay’la birlikte Hollanda’ya Hollywood Prodüksiyonu kurduk. Sonra tek tek Avrupa ve Asya organizasyonları için Hollywood yıldızları ile sözleşme yapmaya başladık. Avrupa haklarınız, Asya haklarınız bizde dedik. Nasıl olsa oradan onlara iş gelmiyordu dolayısıyla onlara da oralarda iş bağlamış olacaktık.

Kaç Hollywood yıldızı var sizinle çalışan?



Şu anda 250 civarında Hollywood yıldızı ile sözleşmemiz var. Herhangi bir Asya ülkesinden birisi Hollywood yıldızı istediğinde bize yönlendiriyorlar.

Amerika’ya da bir şirket açma projeniz var mı?


Los Angeles’te bir şirketimiz var. Yakında bir tane de Miami’ye açmayı planlıyoruz. İstanbul’da da şirketimiz vardı ama onu birkaç ay önce kapattık.

Türkiye sever yabancı yıldızları. Buradaki şirketi neden kapattınız? İlgi göstermediler mi?


Yedi yıldır Türkiye’de organizasyon yapıyorum. 32 tane Hollywood yıldızı getirdim. Çok ses getiren işler oldu. Gazeteler sayfalarca yazdı, televizyonlarda ana haberlerde magazin programlarında günlerce haberleri yapıldı. Ama devletten bir Allah’ın kulu kalkıp “Kardeşim sen çok güzel reklamını yapıyorsun ülkemizin gel sana bir plaket verelim” demedi. Plaketi de geçtim bir teşekkür bile almadım. Gel şu işin ucundan biz de tutalım demedi kimse. Kırgınım o yüzden. Ayrıca Türkiye’de yaptığım organizasyonu 200-300 kişi ancak gelirken Avrupa ve Amerika’daki organizasyonlara 10-15 bin kişi geliyor. Bir kick boks organizasyonumuz 80 ülkede canlı olarak yayınlandı. Eurosport yayınladı.

O hangi ülkede yapılmıştı?

Romanya’da yapıldı. Hollywood’da Bai Ling’i getirmiştik. Türkiye’den Atakan Aslan, İbrahim Demirci gibi isimler vardı. Olağanüstü bir organizasyon oldu. Televizyonlar gazeteler günlerce bundan bahsetti.

ROMANYA PRENS VE PRENSESİ TEŞEKKÜR İÇİN GELDİ…


Romanya’daki ikinci organizasyonumda çalışma odamda otururken arkadaşlar geldi ve “Ramiz bey prens ve prenses sizinle görüşmek istiyor” dediler. Bir anda şaşırdım tabi, ne oluyor dedim kendi kendime. Davet ettim odama. Prenses İngiltere’de okumuş aksanından belli. “Çok teşekkür ederiz. Siz Hollywood yıldızlarını ülkemize getiriyorsunuz. Bunlar her yerde yayınlanıyor. Ülkemizin reklamı yapılıyor. Bunlar çok güzel şeyler. Size destek olamaya geldik” dedi. Çok mutlu oldum. Prens ve prensesle dostluk kurduk sonra. Bir sonraki gidişimde beni havaalanından aldılar. Konstanta’yı gezdirdiler. Şimdi insan düşünüyor ve üzülüyor. Ben Türküm, Türkiye’de bu kadar organizasyonlar yapıyorum gelip destek olmaları için birilerine yalakalık mı yapamam gerekiyor? Bu kadar haber çıkmasına rağmen kimse teşekkür bile etmedi. Kırgınım ama ülkemi seviyorum. Yavaş yavaş organizasyonları yurt dışına kaydırıyorum. Çünkü kıymetimiz yok burada. Ben Miami’de çok daha güzel organizasyonlara imza atacağımıza inanıyorum. İnsanlar orada teşekkür etmeyi biliyor. Burada bırakın teşekkürü bir de dolandırmaya kalkıyorlar. Ülkemizi seviyoruz bundan dolayı yine işimiz yapmaya devam edeceğiz. Çok iyi bir itibarımız var yurt dışında da Türkiye’de de. Söz verdiğimiz işin beş mislini yapıyoruz çoğu zaman. Minimum taahhüdü verdiğim işte maksimum iş yapıyorum yani. Gerçi bu iyi mi kötü mü anlamadım ama bu şekilde de yapmaya devam edeceğiz.

Organizasyonlarda Türk yıldızlarla yabancıları da buluşturuyorsun. Bir sinema filmi projen var mı yerli ve yabancı ünlülerin buluşacağı?

Aslında böyle bir projemiz vardı. Ama şimdilik askıya aldık.

HOLLYWOOD YILDIZI İLE METROBÜSE BİLE BİNDİK.

Türk ünlüler mi daha uyumlu yabancılar mı?

İnsandan insana değişiyor. Hollywood yıldızı ile bankın üzerine oturalım bir simit yiyelim desem hayır demez ama Türk oyuncuyu kestiremiyorum. Kimisi der kimisi demez. Bizimkiler daha kibirli. Onlar daha mütevazılar. İstanbul’daki bir organizasyonumuzda trafik sıkıştı mesela canlı yayına yetişmemiz gerekiyordu, metrobüse bindik Lorenzo Lamas ile.

Kara Şimşek’i Türkiye’ye getirdin. Reklamlarda organizasyonlarda oldukça boy gösterdi. Var mı başka bu tarz projelerin?


İnşallah Autoshow 2019’a Batman’ın arabasını getireceğim Batman’ın oyuncusu ile birlikte. Batman’dan sonra da Hayalet Avcıları var sırada.

Dizilere oyuncu veriyor musun?

Yabancı dizilere veriyoruz. Game Of Thrones’a da oyuncu verebiliriz.

Ortağın Varol’la nasıl kesişti yollarınız?


Genel müdür olduğum yıllarda tanıştım Varol’la. O zamandan beri ortağız. Varol’la beraber başladık bu işe. Bizi bu işe itti hayat. Dünyada bizim yaptığımız gibi yapan yok bu işi.

Ne zaman evleniyorsun?

Kısmet. Bir kez ağzımız yandı artık yoğurdu üfleyerek yiyoruz.

ÖNCE AŞK SONRA İŞ…

Nagehan Karadede ile ilişkiniz ne durumda?


Çok güzel bir ilişkimiz vardı. Çok sevdim onu. Fakat Surviver’a hazırlanırken beni üzdü, ihmal etti. Kendini Surviver’e verdi. Günde 8-10 saat spor yapıyordu. Buna saygı duyuyorum sonuna kadar da destekliyorum ama bana göre ilişkilerde öncelik şu olmalı. Önce aşk sonra iş. Ben onu ihmal etmezdim. Kırıldım, bu yüzden de ilişkiyi noktaladım. Ama barıştık sonra telefonla. Çok kırıldım ama sevgim ve ona verdiğim değer ağır bastı. Umarım döndüğünde her şey ilk başladığı günkü olur.

İNSAN BÜYÜDÜKÇE KÜÇÜLMELİ. KİBİR ÇOK KÖTÜ BİR ŞEY.

Çok mütevazi bir adamsın. Seni tanıdığım için bu soruyu rahatlıkla soruyorum. Senin sahip olduklarına sahip birçok insanın kibirden yanına yaklaşılmıyor. Sen bu mütevaziliğini nasıl korudun?

Ailemden aldım bunu. Öyle gördüm. İnsan büyüdükçe küçülmeli bana göre. Kibir çok kötü bir şey. Hayatımın hiçbir döneminde kibirli olmadım. Biri ezmeye çalıştığında mütevaziliğimi kaybediyorum. Özellikle de yanımda birini ezmeye çalıştıklarında. Bu sefer ben ezmeye çalışanı ezmeye kalkıyorum. Çünkü kabullenemiyorum. İnsanların birbirine kibirlilik yapması birbirini ezmeye çalışması bana çok üzücü geliyor. Zengin olsan da her şey geçici. Hepimizin gideceği yer aynı. Bu yüzden insanların kalbine göre değer veriyorum.


Bu karakterinden dolayı kazık yediğin oluyor mu ya da süistimal edildiğin?

Çok. Sürekli kazık yiyorum. Ama bu benim tarzım. Benim düşüncem bu. Ben iyilik yaparım denize atarım. Benim karşımdaki kötüdür, kazık atar, süistimal eder umurumda değil. O onun sorunu. Ben yine de dürüst olmaya özen gösteririm. Bu benim hayat felsefem. “Her şeyden önce dürüstlük”. Eğer bir yerde üçkağıt varsa bugün çıkmasa yarın bir gün mutlaka hiç ummadığın yerde karşına çıkar. O yüzden hayatta sonucu ne olursa olsun doğruyu söylerim. Bir hata yaptıysam onu da söylerim, gizlemem. Herkes birbirine yardım etse bu hayatta problem kalmaz zaten. Herkes iyi niyetli olsa, yardım etse, destek verse… Hayat inan çok daha kolay ve yaşanılır olur.

Röportaj: Şükriye Özgül