Çocuğunuz
bir anda arkadaşlarından uzaklaşmaya, daha az uyumaya, kilo kaybetmeye ve hatta
ölümden sık söz etmeye başlıyorsa, belki de hiç aklınıza gelmeyecek bir sorunla
yüzleşmek zorunda kalabilirsiniz. Çocukluk çağı depresyonu adı verilen bu
rahatsızlık, 0-18 ay arasındaki
anne-bebek ilişkisinden bile kaynaklanabiliyor.
Çocuklarda görülen ani davranış değişikliklerini sadece çocuk olmalarıyla
açıklamak doğru bir yöntem değil. Günümüzdeki çok sayıda çocuk hayatta ilk
adımlarını büyük bir güvensizlikle atıyor. Peki çocukluk çağı depresyonu nedir?
Çocuğunuzun depresyonda olduğunu nasıl anlarsınız? Bu tip durumlarda anne ve
babalara ne gibi görevler düşüyor. Bu ve buna benzer tüm merak edilen soruların
yanıtlarını İstinye Üniversite Hastanesi’nden Psikolog Duygu Başak Gürtekin
verdi.
Anne-çocuk ilişkisi temel belirleyici…

Hangi belirtilerle ortaya çıkar?

·
Çocuğun
sosyal hayattan, çevresinden, arkadaşlarından ve ailesinden belirgin şekilde
uzaklaşması,
·
İştah
ve kilo kaybı yaşaması,
·
Uyku
probleminin ortaya çıkması,
·
Sürekli
yorgun hissetmesi ve oynamaya dahi ilgisinin azalması,
·
Akademik
başarısında düşüş,
·
Ölümden
sık sık bahsetmeye başlaması,
·
Stres
ve üzüntüye bağlı gelişen baş ve mide ağrısı gibi fiziksel semptomlar.
Dikkat
edilmesi gereken diğer noktalar ise; daha önce hoşlandığı şeyleri yapmaya dair
isteğinin belirgin şekilde kaybolması, gelişimsel sürece bağlı kazanılan
yetilerin kaybolması, umutsuzluk, çaresizlik ve mutsuzluk gibi duyguların ön
plana çıkması, bunların beraberinde gelen ağlama krizleri, nedeni bilinmeyen öfkelenme
ve etrafa zarar verme isteğidir. Fakat bu belirtilerin her çocukta farklı
şekillerde görülebilme olasılığını unutmamamız ve yolunda gitmeyen şeyler
olduğunu gözlemlediğimiz anda bir uzmana danışmamız gerekir.
Depresyon çocukluk dönemlerinde farklı belirtiler gösterir.
Depresyon tıpkı
erişkinlerde olduğu gibi çocuklarda da her yaşta ve farklı gelişimsel
dönemlerde meydana gelebilir. Bu konuda yapılan araştırmalar özellikle 0-18 ay
süresince oluşan anne – bebek ilişkini takiben çok farklı semptomların
görülebileceği yönünde bulgular sunmaktadır. Çocukluk çağı depresyonu 4 yaşında
bir çocukta farklı belirtilerle gözlemlenirken, 15 yaşında bir ergende çok
farklı belirtilerle kendini gösterebilir. Bu noktada tanı koyabilmeyi ve
belirtileri gözlemlemeyi kolaylaştırmak adına bulguları 3 farklı gelişimsel
dönem olarak ayırmak mümkündür. Bunlar okul öncesi (0-6 yaş), okul çağı (6-12
yaş) ve ergenlik dönemi (12-18 yaş) olarak adlandırılabilir. Bu evreler
arasındaki belirleyici farklılıklara bakıldığında özellikle okul öncesi dönemi
bebeklikten itibaren ele almak gerekir.
Bebeklik depresyonu diye de adlandırılan anne
ile bebek arasında gelişmekte olan bağın herhangi bir nedenle uğradığı duygusal
kayıp; bebekte huzursuzluk, beslenme bozuklukları, aşırı ağlama ve diğer
fiziksel semptomlar olarak karşımıza çıkabilir. Daha sonra erken çocukluk
olarak adlandırdığımız dönemde en belirgin belirtiler ilgisizlik, üzüntülü ruh
hali, iştah ve kilo kaybı, uyku bozuklukları olarak özetlenebilir.
Ergenlik döneminde çocuğunuzla iletişim kurun.

Aile aslında küçük
bir sistemdir, bu açıdan bakıldığında iç içe geçmiş bir şekilde dönen çarkların
sadece birinde yaşanan küçük bir aksaklıkta dahi bütün sistemin etkilendiği
örneğini vermek yerinde olacaktır. Elbette erişkin depresyonu yaşayan
ebeveynlerin hem davranışsal hem de ilişkisel problemlerinin evin içerisinde
görünmez kılınması mümkün değildir. Bu konuda hem genetik yatkınlık hem de
yapılan araştırmalarda elde edilen sonuçlar bize, anne ve babada depresyon
deneyimi olduğu bilinen ailelerin çocuklarında, depresyon görülme oranın yüzde
50 olduğunu söylüyor. Biyolojik, sosyal ve psikolojik faktörlerin beraberinde
gelişen depresyon aile içerisindeki tek bir bireyde görüldüğünde dahi,
sonrasında diğer üyeler üzerinde de iz bırakan bir noktaya ulaşabiliyor. Bu
nedenle durumu değerlendiren uzmanın aile görüşmeleri yapması ve konuyu
sistemik bir yaklaşımla ele alması depresyon tedavisi ve sonrasında önemli bir
rol oynamaktadır.
Hangi tedavi yöntemleri uygulanabilir?
Aslında depresyonun
şiddetine ve türüne göre pek çok farklı yöntemle tedavi uygulanabilir. Bu
süreçte en çok dikkat edilmesi gereken husus etik duyarlılıkla hizmet
verebilecek doğru uzmanlarla çalışılmasıdır. Bu tedaviler, etkinlik düzeyi ve
etki alanı açısından danışanın bulunduğu yaş grubu ile özel olarak çalışan çocuk-ergen
Psikiyatristi, uzman Klinik Psikolog ve Pedagog desteği ile bütüncül bir bakış
açısı ile yürütülmelidir. Depresyonun şiddeti ve deneyimlenirken çocuğun
yaşadığı özel durumlar göz önünde bulundurularak pek çok farklı yöntemle tedavi
kolaylıkla sonuç verebilir. Hastanemizde de bu konuda post-modern psikoterapi
ekolleri arasında sayabileceğimiz pek çok farklı tedavi yöntemi
kullanılmaktadır. Özellikle bu konuda çocuklarla çalışırken; sanat terapisi,
kısa süreli çözüm odaklı terapi, oyun terapisi ve aile terapisi hizmetlerinden
yararlanmakta fayda vardır. Çocuk–ergen grubuyla çalışırken sürece adaptasyon
ve ailenin tedavi süreci dışında kalmadan eşlik edebilme hali sonuç alabilmek
adına oldukça önemlidir. Çocuğun/ergenin terapi sürecine dair motivasyonu
uygulanan tedavi yöntemlerine bağlı olarak belirgin düzeyde farklılık
gösterebilir. Bu nedenle değerlendirme görüşmelerinin derinlikli yapılması,
çocukla doğru iletişimin kurulması onu tanımak ve onun için en uygun sistemle
çalışmak bu alandaki uzmanlar olarak en temel sorumluluklarımızdan biridir.
Klinik tedavide, çocuk grubunda ilaçlı desteğini ikinci planda tutarak, önce
ilişkisel bir desteğin sunulması, bu süreçte doğru bir değerlendirme ve ailenin
katılımı ile yeterli bilginin toplanması çok önemlidir. Tedavi sürecinin ilaç
desteği gerektirdiği durumlarda çocuk alanında uzman bir psikiyatrist
tarafından destek alınması ve terapi süreci ile ilaç takibinin destekleyici
şekilde sürdürülmesi, bu konuda izlenebilecek en doğru yol olarak
görülmektedir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder